Mağdur Şeyma Yıldırım, “Çıplak aramayı asla sormadılar, hiç umursamadılar. Bizi susturmak için gelmişler. Tek amaçları başörtüsü krizini unutturmak.” dedi.
TRT World Forum’da, Cumhurbaşkanı ve AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın yüzüne karşı İsrail’le ilişkilerin kesilmesi çağrısı yaptığı için gözaltına alınan ve bir süre tutuklu kalan, bu sırada çıplak arama uygulamasına maruz kalan Şeyma Yıldırım, yeni iddialarda bulundu.
Tutuklanan 9 gençten biri olan Şeyma Yıldırım, gözaltındaki kötü muamele ve çıplak arama işkencesinden sonra görevlendirilen müfettişin kendisine, “Çıplak aramayı geçin, başörtüsü krizini örtbas edelim” dediğini aktardı.
Mağdur Şeyma Yıldırım, “Çıplak aramayı asla sormadılar, hiç umursamadılar. Bizi susturmak için gelmişler. Tek amaçları başörtüsü krizini unutturmak.” dedi.
Konuk olduğu TV5’te, tutuklu kaldığı süredeki cezaevi koşullarına da dikkati çeken Yıldırım, “16 kişilik koğuşta 60 kişi kalıyor. Cezaevinde çok büyük sorunlar var.” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmacı olduğu etkinlikte İsrail’e ticaretin kesilmesi yönünde protesto eylemi yaptıkları için bir süre tutuklu kalan gençler, ”çıplak arama ve kötü muamele” iddiasını bir kez daha dile getirdi. İstanbul Adliyesi önünde açıklama yapan gençler, iddiayı yalanlayan Bakan Tunç’la istemesi halinde görüşebileceklerini söyledi. Gençlerden Şeyma Yıldırım, gözaltı ve cezaevi sürecinde kötü muameleye maruz kaldıklarını, başörtülerinin kesildiğini, çıplak arama yapıldığını vurguladı.
Erdoğan’ın konuşmacı olduğu TRT World Forum etkinliğinde İsrail’e ticaretin tamamen kesilmesi yönünde protesto eylemi yaptıkları için bir süre tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen 7’si kadın 9 kişinin avukatları, ”çıplak arama ve kötü muamele” iddialarıyla suç duyurusunda bulunmuştu. İddiaları 2025 Adalet Bakanlığı Bütçesi sunumu sırasında yanıtlayan Bakan Yılmaz Tunç, “Kuruma girişte, ceza infaz kurumları yönetmeliğinin ilgili maddeleri kapsamında uygulama gerçekleştirilmiş olup, çıplak arama yapılması kesinlikle söz konusu değildir” demişti.
Bakanın bu açıklaması üzerine iddia sahipleri Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önünde basın açıklaması yaptı.
Eliküçük açıklamasının devamında, “Gözaltında ve tutuklulukta yaşadığımız hak ihlallerine karşı adli ve idari yollardan hakkımızı aramaya devam edeceğiz. O gün orada sarf ettiğim tüm sözler hem Filistin halkına olan yürekten desteğim hem de dini inancım ve hayat görüşüm gerekçesiyle gerçek bir Müslüman’dan bekleneni yapıp hakikati hiçbir beşeri güçten korkmadan dile getirmek içindi. Filistin davamızı satmayacağım” diye konuştu.
Şeyma Yıldırım ise gözaltı ve cezaevi sürecinde kötü muameleye maruz kaldıklarını, başörtülerinin kesildiğini, çıplak arama yapıldığını anlatarak şöyle konuştu:
“Amacım Türkiye’nin İsrail’in işlediği katliamda katliamlarda rol almasını engellemeye yönelik bir farkındalık yaratmaktı. Bu eylem tamamen hukuki çerçevede barışçıl bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Ancak protesto sebebiyle gözaltına alınıp tutuklandım ve bu süreçte ağır hak ihlalleriyle karşılaştım. Gözaltında kötü muameleye maruz bırakıldım. Bu uygulamalar insan onurunu hedef alan sistematik bir baskının göstergesiydi. Adalet Bakanlığı’nın yaptığı açıklamada bu hak ihlallerinin yaşanmadığını iddia etmesi yalnızca benim değil pek çok insanın deneyimini de yok saymaktadır. Oysa ki yaşadıklarım avukatlarım tarafından detaylı bir şekilde tutanak altına alınmış ve hukuki sürecin bir parçası olarak da belgelenmiştir. Bu tür uygulamaların araştırılması ve sorumluların hesap vermesi gerekirken inkar politikasıyla sürecin üstü kapatılmaya çalışılmaktadır.
Türkiye’nin İsrail’e petrol sevkiyatında ve bu katliamlarda herhangi bir rol almasını istemiyorum ve bu talebimin arkasında durmaya devam edeceğim. Bize farklı muamele yaptılar. Yani mesela biz bir şey istediğimizde asla cevap vermemeler daha sonra bizim isteklerimiz karşılanmadı. Cezaevinde çıplak aramız zaten bunu detaylıca ben anlattım. Daha fazla detaya inmek istemiyorum. Bu konu hakkında sadece tekrardan bir soruşturma istiyoruz. İntihar vakalarının sebebiyle başörtülerimizin kesildiği söylendi ancak pantolon ya da uzun kollu herhangi bir şeyle de üstümüzle de yani bunun yapılabileceğini söylememize rağmen yine aynı şekilde onların yasak olmadığına uzun şalların yasak olduğunu bahsettiler. Bu sebepten dolayı kesildiğini öne sürdüler. Ailelerimizden gelen şallardan bazıları uzundu yine. Onlar kesilmemişti mesela.”
Avukatların İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği suç duyurusu dilekçesinde ilk gözaltı sırasında Cumhurbaşkanlığı korumalarının, sonra götürüldükleri İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde de görevli müdür ve polis memurlarının, tutuklandıktan sonra da cezaevi görevlilerinin suçlandığı dilekçede, “işkence”, “nitelikli kasten yaralama”, “cinsel taciz”, “hakaret”, “tehdit”, “kamu görevlisinin suçu bildirmemesi” ve “görevi kötüye kullanma” suçlarının işlendiği öne sürülmüştü.
“Fiziksel ve psikolojik şiddet uygulamak, işkencede bulunmak ve tehdit etmek suretiyle müvekkilerin onuruna, manevi bütünlüğüne saldırıda bulunulmuştur” denilen dilekçede, ileri sürülen hukuki aykırılıklar şöyle anlatılmıştı:
“…Müvekkiller, nezarethaneye girişleri yapılmadan önce ilk olarak aynı katta bulunan camlı küçük bir odaya alınmışlardır. Odada bulunan 3 kadın polis memuru müvekkillerin başörtülerini ve kabanlarını çıkartmalarını söylemiştir. Üstlerinde tişörtleri ve pantolonları kalan müvekkillerin burada üst araması yapılmış, saçları açılarak aranmış ve ayakkabı bağcıkları alınmıştır. Devamında nezarethane bölümüne girişi yapılan müvekkiller burada bir bölümü perde ile kapatılmış küçük bir odaya teker teker alınmıştır.
Küçük oda içerisinde… bir kadın polis memuru müvekkillerin kıyafetlerini tamamen çıkarmalarını söylemiştir. Vücutlarının belden aşağı kısımlarında tayt ve külotlu çorapları kalacak şekilde, vücutlarının üst kısmında ise yalnızca iç çamaşırları kalacak şekilde kıyafetleri çıkartılan müvekkillere dokunmak suretiyle üst araması yapılmaya başlanmıştır. İlgili polis memuru müvekkillerin alt ve üst iç çamaşırlarının içerisine iki elini birden sokmak ve gezdirmek suretiyle dokunarak arama işlemi gerçekleştirmiştir. Müvekkiller ısrarla bu uygulamaya itiraz etmiş fakat ilgili polis memurunun aşağılayıcı, onur kırıcı sözlerine maruz kalan müvekkillerin itirazları karşılıksız bırakılarak zorla çıplak arama işlemi yapılmıştır.
İbadetlerini yerine getirmek amacıyla abdest almak isteyen müvekkillere birçok kez lavabo izni verilmemiştir. Gözaltına alınan müvekkiller arasında bulunan stajyer avukat Mürüvvet Sena Eliküçük, ibadet haklarının din ve vicdan özgürlüğü kapsamında olduğunu, abdest alınmasına izin verilmemesinin açıkça hak ihlali olduğunu belirtmiş fakat itirazları karşılıksız kalmıştır…
… Gece yarısına doğru ceza infaz kurumuna ulaşan müvekkillerin kayıt işlemleri öncesinde ilk olarak çıplak arama yapılacağı söylenmiştir. Müvekkiller ilgili uygulamaya itiraz etmiş fakat üstlerinde uyuşturucu madde bulunabileceği söylenerek zorla müvekkillerin çıplak arama işlemine başlanmıştır.
İnfaz memurları çıplak arama uygulamasına gerekçe olarak müvekkillerin ‘kuruma uyuşturucu madde getirmiş olabileceklerini, bu sebeple zorunlu bir uygulama olduğunu’ belirtmişlerdir. Çıplak arama uygulamasından sonra kıyafetleri kontrol edilen müvekkillerin başörtüleri, şalları, feraceleri uzun olduğu gerekçesiyle kesilmiştir. Müvekkiller işbu uygulama sonrasında başlarını örtebilecek herhangi bir başörtü, şal, tülbent bulamamışlardır. Kesilen başörtülerinin geriye kalan küçük parçaları ile başlarını örtmeye çalışan müvekkillerin bu ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri herhangi bir kıyafet kurum tarafından verilmemiştir. Bununla birlikte müvekkillerin ailelerinin ilerleyen günlerde gönderdikleri başörtüler ve şallar da kurumda görevli memurlar tarafından kesilerek müvekkillere teslim edilmiştir. Çıplak arama ve kayıt süreci ertesi gün saat 08.00’de sona ermiştir. Tüm bu süreçte müvekkillerin su, yiyecek ve lavabo dahil hiçbir temel ihtiyaçları karşılanmamıştır…”