Suriyeliler yıllardan beri binlerce insanı katleden bir rejimin pençesinden kurtuluyorlar ancak, bu kurtuluş çok uzun bir sürecin sadece başlangıcı. Peki bundan sonra ülkenin geleceği nasıl şekillenecek?
2011’da Tunus’ta başlayan hayat pahalılığı isyanı, bir anda yıllardır ülkeyi tek başına yöneten Zeynel Abidin bin Ali’nin devrilmesine yol açınca, başka Arap ülkelerinde de halk ayaklanmaları başladı. Protestolar sonrasında Mısır’da yıllardır ülkenin başındaki Hüsnü Mübarek çekilmeye zorlandı, Libya’da 30 yılı aşkın süredir ülkeyi demir yumrukla yöneten Muammer Kaddafi koltuğunu kaybedip, halk tarafından linç edildi.
Demokrasiden uzak Arap ülkelerinin hemen hemen hepsinde az ya da çok protestolar olurken, o dönemde 40 yılı aşkın süredir Esad ailesinin yönetimi altındaki Suriye’de şaşırtıcı olmayan bir şekilde halk isyanı başladı. O dönemde ‘Arap Baharı’ adı verilse de, sonradan hazana dönüşen bu süreçte en çok perişanlık yaşayan Suriye halkı oldu. 2015’te devrilmek üzere olan Esad’a İran ve Rusya destek çıktı, Şam rejimi ayakta kaldı. Ancak Rusya’nın Ukrayna’daki işgali sonrasında Esad’ı düşünecek hali kalmadı.
İran ise, Gazze savaşı sırasında İsrail’den büyük bir tokat yedi. Şam’a asker veren Hizbullah da İsrail’in yoğun bombardımanı ile liderleri başta olmak üzere çok sayıda elemanını kaybedince, başı sıkışan Beşşar Esad’a hayat öpücüğü verecek kimse kalmadı. Ülkenin kuzeyinden yola çıkan eski El Kaide üyelerinde meydana getirilen Hayat Tahrir Şam (HTŞ) bir hafta içinde Halep ve Hama’yı ardından da başkent Şam’ı ele geçirdi. Suriye savaşının başından beri Esad’ın arkasında duran İran’ın için büyük bir yenilgiydi. Esad’ın, Şam’ın, Suriye’nin düşmesi, Tahran rejiminin kurduğu direniş hattı için Berlin Duvarı’nın yıkılması gibi oldu. Birkaç ay için de arkasında durduğumu Hamas lideri İsmail Haniye ve Hizbullah lideri Hasan Nasrallah hayatını kaybetti. Şimdi de Beşşar Esad, ülkeyi terk edip, şimdilik bilinmeyen bir yerde saklanmaya başladı.
Dünyanın dört bir yanına dağılmış 10 milyondan fazla Suriyeli, yaşadıkları ülkelerin sokaklarında, hala ülkede kalmayı tercih etmişler ise Şam ve Hama sokaklarında sevinç gösterileri düzenliyor. Suriye halkı ve yönetimi ele geçiren gruplar için asıl zorluk şimdi başlıyor. Libya’da yaşananların aksini istiyorlarsa, başarılı bir geçişi yönetmek için çok hassas olmaları lazım. Ancak 50 yıldır devam eden Esad zulmü ve 12 yılı aşan iç savaş, kimse de denge, incelik ve hassasiyet bırakmadı. Çok sayıda Arap ülkesi başındaki tiranın düşüşünden sonra kaosa sürüklenirken, zaten devlet sisteminin perişan olduğu Suriye’nin nasıl bir geleceğin beklediği ise belirsiz.
Başbakan Celali’nin yerinde kalması ve geçişin bir parçası olma sözü vermesi iyi bir işaret. Muhaliflerin de bu transferi desteklediği görülüyor. Eski başbakan ile iletişim kurulması muhaliflerin ‘rejimi’ ortadan kaldırırken devletin kurumlarını nasıl koruyup güçlendirebiliriz sorusunu akıllarının bir kenarına yazdıklarını gösteriyor. Muhalifler muhtemelen Libya ve Irak’taki uzun süreli kaos dönemlerinden ders almış görünüyorlar, en azından şimdilik.
Bundan sonraki geçiş sürecinde Birleşmiş Millerler ve Arap Birliği kilit roller üstlenecekler gibi görünüyor. Bölgesel ve uluslararası toplumun da, Suriyelilerin yönetilebilir bir geçiş planı oluşturmalarına yardımcı olmak, bunu başarmak ve sürdürülebilir kılmak için gerekli tüm siyasi, ekonomik ve güvenlik yardımını sağlamak için derhal harekete geçmesi gerekiyor.
Jeopolitik düzeyde Beşşar Esad’ın devrilmesi, İran ve müttefiklerine bir sarsıcı darbe daha anlamına geliyor. Bundan sonra muhtemelen Suriye ve Lübnan’daki stratejik nüfuzlarının üzerine bir gölge daha düşecek.
Şam rejiminin yıkılması aynı zamanda Moskova’ya da bir darbe zira Suriye, Moskova’nın yakın çevresi dışındaki en büyük başarısıydı. Akdeniz kıyısında Tartus’daki deniz üssünün ve Hmeymim’deki hava kuvvetleri üssünün geleceği artık belirsiz. Moskova’nın sıcak denizlere sınırsız erişim sağladığı bu iki noktanın başına ne geleceği önümüzdeki günlerin en güncel sorularının başında olacak.
Türkiye, bu süreçte isyancıların başlıca destekçisi olarak bölgenin kazananı olarak ortaya çıktı. El altından desteklediği HTŞ’nin bu zaferiyle birlikte, şimdi Ankara’nın başarılı bir geçiş sürecine destek olması gerekiyor. Aynı zamanda ülkedeki 5 milyon civarında Suriyeli’nin varlığını göz önünde bulundurunca, geçiş sürecinin desteklenmesi konusunda önemli bir sorumluluğu da var. Türkiye iç kamuoyunda da, artık Suriyeliler’in bir an önce gitmesi beklentisi oluşacaktır. Ümit Özdağ ve benzeri politikacıların başını çekeceği ‘geri dön’ kampanyalarının başlatılması şaşırtıcı olmaz. Ancak Türkiye’de ve diğer ülkelerdeki Suriyeliler’in ne kadarının geri döneceği büyük bir belirsizlik, zira geri dönenleri nelerin karşılayacağı bilinmiyor.
Arap ülkeleri arasında Esad’a karşı pek bir sevgi ve destek yoktu, ancak birçok Arap hükümeti Esad’ın artık bundan sonra başta kalacağını düşünmeye başlamıştı. Hatta bunun en büyük göstergesi, isyanın başında üyeliğinin askıya alındığı Arap Birliği’nin daha birkaç ay önce Suudi Arabistan’daki toplantısına Esad’ın katılmasına izin vermesiydi. Arap Birliği sürecin gidişatını kestiremese de, bundan sonraki geçiş sürecinde rol üstlenecek en önemli aktörler arasında olacaktır.
İsrail’in Esad ile anlaşmazlıkları vardı. Başta Şam’ın İran ve Hizbullah’ı desteklemesi olmak üzere temel ayrılıkları olsa da, doğrudan bir çatışma yaşamadılar. İsrail yıllardan beri uluslararası hukuka göre Suriye’ye ait Golan Tepeleri’nin işgal altında tutsa da, zaman zaman Suriye içinde bazı hedefleri nokta atışıyla vursa da, gerginlik hep söz noktasında kaldı. Açıkçası Tel Aviv de uzun yıllardan beri yakından bildikleri ve tanıdıkları Esad’ı, bilinmeyen bir alternatife tercih ediyordu. Esad’ın devrilmesi sürecinde dolaylı desteği olsa da bundan sonraki dönemde İsrail’in Suriye’ye yönelik tutumunda yeni bür dönemin başlayacağı aşikâr.
İsrail-Suriye sınırına güvenlik endişesiyle yoğunlaşacaktır, hatta Golan Tepeleri civarındaki bazı tampon bölgeleri şimdiden işgal etti. Esad’ın devrilmesiyle İran ve Hizbullah’a vurulan darbeyi memnuniyetle karşılayacaklardır. Esad sonrası Şam’da nasıl bir liderlik ve yönetim ortaya çıkacağını görmek için bekleyecekleri de aşikâr.
ABD de uzun zamandan beri Esad’ın artık kalacağını düşünmeye başlamıştı. Hele hele IŞİD canavarının ortaya çıkmasından sonra, Suriye’nin geleceği için en iyi seçeneğin Esad ve şürekası olacağını düşünüp, Şam ile irtibat kurmaya da çalışıyordu. Son on günde yaşanan olaylarla pek ilgisi yok gibi görünse de, Esad’ın düşüşünün Amerika’nın rakipleri İran ve Rusya için bir kayıp olması, ABD için otomatik kazanım anlamına gelmiyor. ABD için yepyeni bir belirsizlikler dönemi başlıyor. Bununla birlikte yeni dönemin lideri Donald Trump, 5-6 yıl önce bile Amerikan askerlerinin bölgeden çekilmesini istiyordu. Bu süreçte nasıl bir tavır takınacağı ise, göreve geldiğinde alacağı brifinglere bağlı.
Suriye’nin komşuları Lübnan ve Ürdün, heyecanla başarılı bir geçiş süreci yaşanmasını ve ülkelerinde misafir ettikleri milyonlarca Suriyeli mültecinin evlerine dönmesini bekliyor. Buna karşılık başarısız bir geçiş döneminin daha fazla mülteci ortaya çıkarması ihtimali de var. Lübnan’da Esad’ın düşüşü Hizbullah’a bir darbe daha indirecek ve iç güç dengelerini de derinden etkileyecek.
Gelişmelerin Irak’ı nasıl etkileyeceği önemli bir soru olarak ortada duruyor. İran, Arap ülkeleri arasındaki son kalesi olarak Irak’taki etkisini katlayacak mı yoksa oradaki etkisi de azalacak mı? Büyük bir belirsizlik. Irak’taki Tahran etkisinin geleceği Irak hükümetine ve siyasi partilere bağlı.
Yaşanan bu son gelişmenin en önemli etkisi, milyonlarca Suriyeli üzerinde olacak. Şimdi Suriyelilerin kendilerinin ürettiği gerçeklikle yüzleşmeleri gerekiyor. Suriye’nin otoriter rejimden demokratik bir yönetime başarılı bir geçişinin parçası olmaları için çaba göstermeleri lazım. Önlerindeki Libya, Irak ve Afganistan gibi örneklere bakarak, daha iyi bir siyasi ve ekonomik gelecek için hep birlikte çalışmaları gerekiyor.
Öncelikle yıllardan beri binlerce insanı katleden bir rejimin pençesinden kurtuluyorlar ancak, bu kurtuluş çok uzun bir sürecin sadece başlangıcı. Ülke dışına kaçmış Suriyeliler geri dönecek mi? Ne kadarı dönecek? Döndüklerinde nasıl bir ülke bulacaklar? Yönetimi deviren askeri kanat, ülke dışından geleceklere nasıl bakacak? Bu ve bunun gibi daha onlarca soru, büyük bir bilinmezlik olarak duruyor.