Dış politika uzmanı Esen: HTŞ, artık Türkiye’nin kontrol edebileceği bir örgüt değil

Araştırmacı ve dış politika uzmanı Enes Esen, HTŞ’nin Türkiye’ye olan ihtiyacının azaldığını, buna mukabil Ankara'nın Suriye'deki kritik konalarda HTŞ'nin desteğine ihtiyaç duyacağını kaydetti.

  • ü
  • 08 Aralık 2024
  • ü
  • Dünya

Suriye'de Esad dönemi sona erdi. (Fotoğraf: Aref TAMMAWI / AFP)

Suriye’de, Heyet Tahrir El-Şam (HTŞ) öncülüğündeki grupların başkent Şam’a girmesi ve Beşşar Esad yönetiminin sona ermesinin yankıları sürüyor. Esad ve ailesinin akıbeti henüz netlik kazanmazken Şam’da sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Türkiye’nin komşu ülkesi Suriye’deki rejim değişikliğine ilişkin görüşlerini paylaşan dış politika uzmanı ve Institude’de araştırmacı olarak görev yapan Enes Esen, yaklaşık 10 gün önce HTŞ’nin Halep’te kontrolü ele geçirmesinin ardından yaşananları değerlendirdi.

Esen’in değerlendirmeleri şöyle:

Şam düştü. Suriye’de bir devir resmen kapandı.

1) Muhaliflerin bu kadar hızlı ilerleyebilmesinde en önemli etkenlerden birisi, Halep gibi ele geçirdikleri yerlerde katliam ve yağma yapmamaları. Kendilerine düşman olan gruplara verdikleri teminatları yerine getirdiler. Mesela, anlaştıktan sonra Halep’te YPG’nin silahlarıyla çekilmesine müsaade ettiler. Esad rejiminde görev almış memurlara dokunmadılar. Bu davranış, diğer şehirlerdeki rejim unsurlarının da kendilerine kapının açık olabileceğini gösterdi. Eğer muhalifler intikam alsaydı, Esad’a bağlı güçler de anlaşmak yerine sonuna kadar savaşmayı yeğleyecekti.

2) İç savaşın ilk zamanlarında Beşar Esad’ın ayakta kalması dış destek sayesinde olmuştu. Bugün de dış destek gelebilse muhaliflere direnebilirdi. Ne var ki, Rusların Ukrayna savaşı nedeniyle elleri bağlı. Suriye’ye ayıracak fazladan silah ve birlikleri yok. Ukrayna saldırıları nedeniyle ağır hasar alan Karadeniz donanmasını da yardıma gönderemiyor. (Montrö nedeniyle, savaş gemilerinin seyrüseferi belli şartlara bağlı.)

3) İran’ın Esad’a yine yardım etmeye niyeti vardı ama imkanları yoktu. Bölgedeki en önemli vekili Hizbullah, İsrail’le mücadelesinde baya bir yıprandı; binlerce savaşçı ve liderlik kadrosunu kaybetti. Lübnan’da ateşkese varılmış olsa da, Hizbullah’ın Suriye’ye toplu asker göndermesi İsrail’in arayıp da bulamadığı bir fırsat teşkil edebilirdi. Nitekim, Humus’tan çekilen 2000 kişiden müteşekkil Hizbullah’ın elit birliklerine İsrail’in dün hava saldırısı yaptığına dair haberler var.

4) Benzer şekilde, İran’ın Suriye’ye karadan gönderdiği birlikler de İsrail ve ABD’nin radarına giriyordu. ABD, Deyr ez-Zur’da konuşlu İranlı milisleri geçtiğimiz günlerde vurduğunu kendisi de teyit etti. Irak-Suriye sınırından giren bazı Şii milislerin ABD tarafından hedef alındığına dair teyit edilmeyen haberler var. Öte yandan, İran’ın Esad’a 2 uçak dolusu asker göndermek istediği, İsrail’in uçakları düşürme tehdidi nedeniyle bundan vazgeçtiğine dair doğru olma ihtimali kuvvetli olan iddialar da var.

5) İsrail ve ABD’nin bu müdahalelerindeki ana amaç muhaliflere yardım etmek değil, İran’ın bölgedeki askeri nüfuzunu kırmak, mümkünse ortadan kaldırmaktı. Bunun olası yan etkileriyle ilk başlarda pek ilgilenmedikleri söylenebilir. Zira, Hamas’ın geçen seneki saldırısı sonrası hem İsrail’in hem ABD’nin ağzı çok fena yandı. İran’ın bölgedeki vekilleri üzerinden gerçekleştiği saldırılar halen İsrail’in güvenliğini tehdit ediyor.

6) Türkiye’nin Esad’ın düşmesinden şimdilik en karlı çıkan ülke olduğu söylenebilir. Ankara’nın HTŞ üzerinden doğru ata oynadığı ve Türkiye’nin Suriye’nin geleceği hakkında söz sahibi olabileceği görülüyor. Ne var ki, HTŞ’nin artık Suriye’nin de facto yöneticisi haline gelmesiyle Ankara ve HTŞ arasındaki ilişkinin dinamiklerinin değiştiğini vurgulamak gerekiyor. HTŞ, artık Türkiye’nin istihbarat üzerinden kontrol edebileceği bir örgüt değil. HTŞ’nin Türkiye’ye olan ihtiyacı çok azaldı, buna mukabil Suriye meselesindeki kritik konularda Ankara HTŞ’nin desteğine ihtiyaç duyacak. Her halükarda, Türkiye’nin diğer ülkelere göre bir head-startı var ve avantajlı konumda bulunuyor.

7) Ankara’nın önem atfettiği, Fırat’ın batısındaki Tel Rıfat’tan sonra, Menbiç’in de Türkiye destekli SMO’unun kontrolüne geçmesi beklenebilir. Zira, Fırat’ın batısı daha ziyade Rusya’nın nüfuz alanında kalıyordu. Dün Humus düşmek üzereyken, Rus uçakları el-Bab’da SMO mevzilerini bombalamakla meşguldü. ABD’nin bu aşamada Fırat’ın batısına yapılacak bir operasyona tepkisi muhtemelen sınırlı olacaktır.

8) Diğer taraftan, Türkiye için her şey toz pembe değil. YPG’nin nüfuzunu artırması Ankara tarafından bir tehdit olarak görülüyor. Bununla birlikte, Suriye ordusu doğudan çekilirken elindeki yerleri ehven-i şer olarak gördüğü YPG’ye bıraktı. Bu vesileyle, YPG, Suriye’nin %40’ını kontrolüne aldı. Son günlerde tamamen devraldığı yerler arasında petrol zengini Deyr ez-Zur da var. İleride bu çöllük arazide kurulabilecek bir devletin hayatta kalabilmesi için petrol büyük önem arz ediyor. Dolayısıyla, bu bölgede ölümüne bir mücadele yaşanabilir.

9) Her ne kadar Trump yönetimi Suriye’den çıkmak istiyor olsa da, önümüzdeki dönemde Türkiye ve ABD arasında YPG nedeniyle bir gerilim yaşanabilir.

10) Esad’ın düşmesiyle Suriye’ye bir gecede demokrasi gelmeyecek. Suriye’nin yeni dönemde baştan inşa edilmesi süreci yine sancılı geçecek. Ülke üniter yapısını koruyabilecek mi, federal bir yapıya mı evrilecek, veya toprak bütünlüğünü koruyabilecek mi soruları önemini korumaya devam edecek.

11) Her halükarda, bugün birçok Suriyeli için mutlu bir gün. Hapishanelerdeki on binlerce siyasi mahkumun özgürlüğüne kavuştuğu, ailelerinden haber alamayan insanların on yıllar sonra sevdiklerinin sesini duyduğu ve kanlı bir diktatörlüğün yıkıldığı tarihi bir gün. Uzun zaman sonra geleceğe ilk defa umutla baktıkları bir gün.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com