Netflix’in son Türk yapımlarından Asaf, daha ilk bölümüyle izleyiciyi hem derin bir drama hem de gerilim dolu bir atmosferin içine çekmeyi başarıyor. Cihangir Ceyhan’ın canlandırdığı Asaf, sıradan bir taksi şoförüyken bir trafik kazası sonrası hayatının tamamen değiştiği bir yola adım atıyor. İzleyici ise ilk sahneden itibaren Asaf’ın içsel çatışmalarını ve etrafında dönen sırları çözmeye başlıyor.
“Her kazanın bir bedeli vardır, ama bazıları sadece can almaz, ruhu da sürükler.” cümlesi dizinin temelini oluşturuyor. Kaza sonrası Asaf, yalnızca kendi vicdanıyla değil, başkalarının hayatlarına olan etkisiyle de hesaplaşmak zorunda. Daha derine indikçe, hikâyenin sıradan bir “travma”dan çok daha fazlasını sunduğunu fark ediyoruz. Çünkü burada mesele sadece Asaf değil; toplumsal değerler, adalet ve insanın kendi karanlık tarafıyla yüzleşmesi. Asaf’ın saf ve iyi niyetli yanının adım adım karanlıkta nasıl yittiğini görüyoruz. Özellikle arabasını tamire verdiği yerdeki adamın Asaf’a olan ilk tavrıyla yeni Asaf’a olan tavrının değişimi hikâyenin özeti gibi aslında.
Cihangir Ceyhan oyunculuk anlamında başarılı bir performans sergiliyor. Asaf’ın ruhundaki değişimi izleyici dizi boyunca irdeleyebiliyor. Asaf, sadece bir adamın suç ve vicdan hikâyesini değil, aynı zamanda bir babanın mücadelesini anlatıyor. İyi bir baba olmaya çabalarken hayatın önüne çıkardıkları, mücadelesini daha da zorlaştırıyor. Fakat iyi niyeti ve ailesine olan sevgisi, Asaf’ı güçlü bir karaktere dönüştürüyor. Ancak bu sevgi, aynı zamanda onun en büyük zayıflığı. Çünkü ailesini korumak adına yaptığı seçimler, onu daha büyük tehlikelerin içine sürüklüyor.
Babalık, bazen en karmaşık ve yorucu sorumluluklardan biri. Asaf’ın hikâyesi, bu sorumluluğun ağırlığını ve sınırlarını sorgulatıyor. İzleyiciyi sadece bir dizi izlemeye değil, kendini ve sevdikleri için neler yapabileceğini düşünmeye davet ediyor.
Asaf’ın kendi vicdan azabıyla mücadele ettiği sahneler kadar, onu çevreleyen gizemli olaylar ve diğer karakterlerin içsel çatışmaları da diziye derinlik katıyor. Bu noktada Burçin Terzioğlu ve Saadet Işıl Aksoy, Asaf’ın hikâyesine güç katıyor.
Dizinin teknik yanlarına da değinmek gerekirse, karanlık tonların ağırlıklı olduğu görsellik, Asaf’ın içinde bulunduğu kaotik ruh halini çok iyi yansıtıyor. Sokak lambalarının altında geçen sahneler, yağmurun huzursuzluğu artıran sesi ve müziklerin yerinde kullanımı gayet başarılı. Yine de eleştirilerim yok değil. İlk bölüm, hikâyeyi biraz fazla gizemli bırakarak, “bu kadar muğlak olmaya gerek var mıydı?” dedirtiyor. İlk bölümlerde hikâyede zayıf noktalar var. Son bölümlerde diziden daha çok zevk alıyorsunuz.
İlk sezonuyla Asaf’ın güçlü bir başlangıç yaptığı söylenebilir. Platformda yer alan diğer Türk yapımları arasında da hayli üst sıralarda yer edineceği kesin. Şimdiden ikinci sezon gelecek gibi. Bekleyip hep birlikte göreceğiz…