Nazar Büyüm ve Adam’ın devrim niteliğindeki ‘şey’leri…

Nazar Büyüm’ü Adam’la tanımlamak, bir eksik teşebbüs olur, hiç kuşkusuz. Bu ayıbı göze alarak yine de Adam’a bakalım… Adam’la birlikte gelene… yerleşene… ve onunla gidene…

Türkiye, benim tanıklık ettiğim süre boyunca hep karabasanların ülkesi oldu; karanlık baskın iklimdi ve bazı güzel insanlar ülkeyi değilse bile etrafını, uzandığı yerleri aydınlatıyordu. Şimdi yoklar, demek haksızlık olur; gelin görün ki, yok kılınmak için epey uğraşıyorlar. Gag dese suç, guk dese suç…

İşte Nazar Büyüm böylesi biriydi: Etrafını aydınlatan…

Aydınlatmayı yalnız ‘aydın’la, ‘aydınlık’la sınırlı tutmayın lütfen; içine cesareti, samimiyeti, hakkaniyeti, cömertliği, edebi, zekâ ve erdemi de katın muhakkak…

Ancak bakmasını bilenlerin gördüğü ve üzerinde, “Yaşasın sevgiyi yücelten tüm ideolojiler ve beraberlik” yazılı bir pankart taşır gibiydi. Dünyaya hiç kuşkusuz belli bir pencereden bakıyordu, ama diğer pencerelere de komşu olduğunu biliyordu. Ve beraberdi, her biri ‘ada’laşmış kişilerle…

Nazar Büyüm’ü Adam’la tanımlamak, bir eksik teşebbüs olur, hiç kuşkusuz. Bu ayıbı göze alarak yine de Adam’a bakalım… Adam’la birlikte gelene… yerleşene… ve onunla gidene…

Nazar Büyüm – Ersin Salman – Haluk Mesci: Kenarları eşit olmayan bir üçgen

Nazar Büyüm, bir reklamcı… Kimileri için ‘sermayenin adamı’… Oysa İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi İngiliz Filolojisi bölümünü bitirdikten sonra bir süre tercümanlık ve metin yazarlığı yapmış biri… Ne sonradan görme, ne de anadan doğma; çalışkan ve öngörülü biri.

Tercihini daima edebiyattan yana kullanan biri…

1975 yılında Ersin Salman’la birlikte Ajans Ada’yı kuruyor. Ersin Salman tercihi önemli… O da metin yazarlığıyla çıkmış yola… TİP’li… Sivil toplumcu… Manajans’ta, Eli Acıman’la çalışmış… Ve edebiyat tutkunu, şair…

Ajans Ada deyince Haluk Mesci’yi de anmak gerek tabii… Özellikle Efes Pilsen’in günümüzdeki marka imajına gelmesine çok katkıda bulunmuş bir reklam dehası…

Nitekim Ajans Ada, Efes Pilsen’in yanı sıra Arçelik çalışmalarıyla reklamcılık tarihinde yer ediniyor kendine…

Ayrıca Oğuzhan Akay ve Ali Taran’ın yetiştiği, bir ekole dönüşüyor zamanla…

“On ayda battım”

12 Eylül’ü takiben, 1980 sonlarında ajanstan ayrılır Nazar Büyüm ve hayali olan yayıncılığa yönelir. 1981 yılında Adam Yayınları‘nı, 1982 yılında ise Yurt Ansiklopedisi, Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi gibi kaynak eserleri ile hatırlayacağımız Anadolu Yayıncılık’ı kurar. 1986’da Ana Yayıncılık’ı kuranlardan biri olur ve bu yayınevinden çıkan Ana Britannica’nın çeviri ve yazım çalışmaları, yüz kişiye yakın akademisyen, yazar ve sanatçı tarafından sürdürülerek yayına hazırlanır.

Reklamcı, yayıncı ve Ajans Ada kurucusu Nazar Büyüm.

Büyüm, Adam öncesini ve yayıncılık dünyasıyla temasını, K24’te şöyle anlatır:

“Memet Fuat’ı ilk 1962-63’te Murat Belge ile gittiğimiz de Yayınevi’nde tanıdım. Ertesi yıl Londra’dan gönderdiğim bir iki çeviri Yeni Dergi’de yayımlandı.

Dönüşte, 1966’da babam Develi’deki tek tarlasını satarak eline geçen 11.000 lirayı cebime koydu, İstanbul’da kendime bir iş kurmam için. Öğrenci evi aylık kiram 75 lira olduğuna göre, epey bir para.

İstanbul’da de Yayınevi mali zorluk içindeydi. Parayı Memet Fuat’a götürdüm, destek için. Yüzünde kendisine çok yakışan o sakin gülümsemeyle, kibarca reddetti. (O parayla Sıracevizler Caddesi’nde Sinematek gösterilerinin yapıldığı Kervan Sineması’nın tam karşı köşesinde Akgürgen Kitabevi’ni açtım, on ayda battım…)”

Adam’ın devrim niteliğindeki ‘şey’leri…

Bu batış (!), hoş bir tecrübe olur Büyüm’e ve yayıncılıkta ısrar edebilmek için bir akarın (!) olması gerektiğini hiç unutmaz. Şahin Tekgündüz’le birlikte Merkez Ajans’ı kurar. Tekgündüz’e göre Büyüm, mecbur kalmadıkça reklamcılık yapmak istemez. Bütün zamanını ve beyin gücünü yayıncılığa vermek niyetindedir.

Nitekim Adam Yayınları, ilk yılında 39 kitap birden yayımlar. Çok kısa sürede önemli bir yayınevine dönüşür. Kapanıncaya kadar da bu böyle devam eder.

Adam’ın sektöre getirdiği bazı ‘şey’ler vardır ki, ‘devrim’ niteliğindedir.

İlki şu: Daha önce hep ideolojik yayıncılık yapılırdı. Belli kulvarların dışına çıkılmazdı. Adam’la birlikte temel kıstas ‘edebiyat’ oldu zamanla… Edebi değeri yüksek bir eseri a yahut z görüşündeki birinin yazmış olması çok da önemli değildi. Eser odaklı bakış, ezber bozdu; sektöre tazelik getirdi.

İkincisi şu: Şiir yayıncılığı diye bir şey başlattılar. Evet; daha önce şiir kitapları basılırdı. Salt şiir kitabı basan yayınevleri de vardı. Ama çoğu, Hüsamettin Bozok’un Yeditepe’si dahil, bu hizmeti (!) para karşılığı yapardı. Hatırlayalım; Cemal Süreya bile Üvercinka’yı, ‘matbaa masrafını üstlenerek’ bastırabilmişti.

Üçüncüsü şu: “Tüm eserleri” kavramı belki de ilk kez Adam ile girdi yayın dünyamıza. Böylelikle yazarın gelişim serüvenine tanıklık etme imkânına kavuştu okur. Satmayan eserine dahi ulaşma imkânına… Zira o dönem, internet üzerinden satış olmadığından, küçük yayınevlerinin eserleri zor bulunurdu. Zaten ‘kitap fuarı’ dediğimiz şey de bu ihtiyaca karşılık gelişmişti.

Dördüncüsü şu: Telif… Şaşırtıcı değil mi! Yazarına, çevirmenine telif ödeyen bir yayıneviydi Adam. Üstelik bu telif, çerez parası ayarında değildi. Dünya standardında olmasa da makul bir seviyedeydi.

Beşincisi şu: Kampanya… Reklamcılıktaki deneyimleri birer birer yayın sektörüne aktarıyordu Büyüm. Bu da yayıncılığı dönüştürüyordu yavaş yavaş…

O günleri Metin Celal şöyle anımsıyor mesela: “Latife Tekin’in ve ilk romanı Sevgili Arsız Ölüm’ün tanıtım kampanyası bu tavrın ilk ve tipik örneğidir. Kampanyalar dönemi başlıyordu. Kitap bir pazarlama nesnesiydi. Eser kadar yazar da önemliydi artık ve yazarlar da reklamlarda birer nesne olarak sunulacaktı, yani ‘satılacak’tı. İstanbul Kitap Fuarı ve imza günleri, çoğalan edebiyat ödülleri gibi gelişmeler de endüstrileşmenin işaretleri olarak görülebilir.

Adam’ı sonra başka yayınevleri de izlediler ve yayıncılık sektörü kültürel endüstriye eklemlendi.”

Altıncısı şu: Kapak tasarımı… Estetik yaklaşım… Logo ve aidiyet hissi… Bu üçünü Can Yayınları daha önce oluşturmuştu. Ama Can’da ‘estetik’ biraz zayıftı ve fazla da gözetilen bir şey değildi. Ne ki Büyüm, reklam sektöründeki bazı kriterleri yayıncılığa taşımıştı. Öyle ki bazen sırf Adam bastığı için alınan kitaplar olurdu.

Eğer Adam olmasaydı…

Adam Yayınları denince akla ilkin Memet Fuat geliyor hiç kuşkusuz. Ama o direksiyonun başındaki kişi… Hatta mutfaktaki kişi… Görünler ise başka…

Kimler mi? Üşenmeden sıralayayım: Nâzım Hikmet, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Orhan Veli, Oktay Rıfat, Edip Cansever, Özdemir Asaf, İlhan Berk, Hasan Ali Toptaş, Server Tanilli… Ve daha nicesi.

Henüz ikinci yılında 120 kitaba ulaşması bu yüzden şaşılası değildi.

Maddi ve manevi bağlamda yazarından yana duruşu kıymetliydi. 1988’de Oğlak Dönencesi (Henry Miller) ve Sudaki İz (Ahmet Altan) kitaplarına yönelik sansür kararına karşı ortak bildiriye imza atması bu yüzden anlamlıdır.

Şunu da söylemek lazım: Eğer Adam olmasaydı bugünkü bilinirlik ve değerde olmayacak yazarlar da söz konusu. Hatta belki yazar yahut şair olamayacaklar da…

Mesela küçük İskender bunlardan biri. Memet Fuat, henüz rüştünü ispat etmemiş birine Adam Sanat’ın sayfalarını açması unutulur cinsten değildir. Dergi, aslında bir askeri hiyerarşiye sahiptir. Eserler bile yaş sıralamasına göredir. Ama bıyıkları bile yeni terleyen kişiye dergide yer verilmektedir. Öte yandan küçük İskender’in şiiri, Memet Fuat’ın sevdiği tür de değildir. Ama Memet Fuat’ın onayı alan küçük İskender, kendisine duyulan inancı yere düşürmez. Tabii bu da önemli…

Benzer şey Hasan Ali Toptaş için de geçerlidir. Zira Toptaş’ın eserlerini hem Varlık hem de Sanat Olayı dergisi reddetmiştir. Onun farklı sesi belli bir tutuculuktakiler tarafından kabul görmemektedir. Ama Adam, Toptaş’a fırsat verir. Devamı da peşi sıra gelir.

Adam deyince Adam Sanat ve Adam Öykü’yu anmamak olmaz. Bunları anınca da Turgay Fişekçi ve Semih Gümüş’ün da hakkını teslim etmeli… Mesele günümüzde de varlığını sürdüren Sözcükler dergisi, Adam Sanat’ın mirasını taşıyor gibidir.  Sözcükler’e oranla daha az olsa bile Notos da keza öyle…

Bir yayınevini yaşatamamanın ayıbı…

Çağın diretmeleri karşısında Adam da dayanamaz ama… Azala azala küçülür ve iflas bayrağını çeker.

Kültür Bakanlığı’nın kendisini desteklediği rivayet edilir, ama zaten Kültür Bakanlığı’nın desteği tek yayınevine değildir. Başvuru yapan her yayınevinden ama az, ama çok, belli ıskonto ile kitap almaktadır kütüphaneler için…

Adam’ı yıkıntıya götüren şey, yarattığı okuru kaybetmek değildir. Genel anlamda okurun kaybolmasıdır. Ama sektöre getirdiği yeniliklerin onu yemesidir asıl…

Mesela Yaşar Kemal, Nâzım Hikmet, Orhan Veli gibi yazarların yayın haklarını Yapı Kredi Yayınları‘na kaptırır; Hasan Ali Toptaş, Özdemir Asaf’ı da İş Bankası Yayınları devralır.

2005 yılında, yayınevine bağlı Adam Sanat ve Adam Öykü dergileri kapanır. İnkılap Kitabevi’nin yayınevini satın alacağı kulaktan kulağa fısıldanır.

2005 ile 2017 arasında aperiyodik olarak bazı kitaplar yayımlasa da Bazen Sonsuzluk Sürüp Giderken-Beat Kuşağı Şiiri isimli kitap ile yayın hayatına son verir.

Adam’ın Beyoğlu’ndaki ana binası artık yok. Binayı, karşısındaki ocakbaşı satın alır.

Deposundaki yüz binlerce kitap, tuvalet kağıdından bile ucuza spotçulara, hurdacılara ve sahaflara satılır. Bilhassa da bez ciltli şiir kitapları…

Okuru olan yazarlar yayınevleri tarafından kapışılır.

Yaklaşık çeyrek asırda 1000’in üzerinde nitelikli kitabı okurla buluşturan bir yayınevini yaşatamamanın ayıbı ise bize kalır.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com