Aşırı sağcı AfD, Doğu’dan ‘yükseliyor’ ama bir sor ‘neden’ diye…

Aşırı sağcı AfD’nin eski Doğu Almanya eyaletlerindeki yüzde 30’lara varan oyu, ülkede alarm zillerinin çalmasına yol açtı. Bazıları Doğu’daki desteği ‘Sovyet’ dönemindeki politikalara bağlasa da, bu sorun bu kadar basit değil. Yıllarca en büyük faşizmin düşmanlığı yapan Doğu’nun neden faşizme boyun eğdiğini anlamak için önce duyguları anlayabilmek gerekiyor.

Berlin (FOTOĞRAF: JOHN MACDOUGALL / AFP)

Eylül ayının başlarında, aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif (AfD), doğu Almanya’daki Thüringen eyaleti seçimlerinde tarihi bir zafer kazandı. Sol Partili başbakan Bodo Ramelow’u yenen Alman aşırı sağı, Nazi döneminden bu yana ilk kez Almanya’da bir eyalet seçimini kazandı. Avrupa’yı kasıp kavuran aşırı muhafazakar bir dalganın son dalgası olan AfD’nin başarısı Alman siyasetini yeniden şekillendiriyor. Başta göç ve iklim değişikliği politikası olmak üzere birçok temel konuda diğer partilerin tutumlarını da değiştiriyor. Almanya’da yıllardan beri kontrol altında tutulan 2. Dünya Savaşı öncesinin mirası yabancı düşmanlığı, antisemitizm ve militan milliyetçilik gibi duyguları normalleştiriyor.

SEÇİMDEN İKİNCİ ÇIKABİLİR

Erken seçime hazırlanan Almanya’daki kamuoyu araştırmaları AfD’nin, parlamentoda ikinci en güçlü parti olacağına işaret ediyor. Her ne kadar yüzde 20’yi bulan bir desteğe ulaşsa da, AfD’nin faaliyetlerinin ve destekçilerinin çoğu ülkenin doğu tarafında, eski komünist yarısında bulunuyor. Avrupa Birliği’nin diğer yerlerinde de aşırı sağın güçlendiği gözlense de, doğu Almanya’nın aşırı sağ eğilimler, ‘Soğuk Savaş’ Berlin Duvarı’nın yıkılmasından yeniden birleşmeye uzanan dönüm noktasının etkilerinin hala sürdüğünü gözler önüne seriyor. Bir de, şimdi tarihe karışmış olsa da, Demokratik Alman Cumhuriyeti’ndeki Sovyet tarihinin mirası ile 1990’da Federal Almanya Cumhuriyeti ile yeniden birleşmenin sorunlarının hata bitmediğini…

AVRUPA’DAKİ GELİŞMELERE PARALEL

Alman siyasetini yakından takip eden gözlemciler, Alman siyasetini böyle bir mercekten yorumlamanın diğer ülkelerdeki aşırı sağ ivmeyi görmezden geldiğini savunuyor. Soruna bölgesel değil uluslararası bir perspektiften bakma ihtiyacına işaret ediyor. Her ne kadar sağcı partiler sadece Avrupa’da değil, dünyanın başka yerlerde de ilerleme kaydetse de, hiç birinin Almanya’daki gibi bir tarihi geçmişi yok. Bu partilerin nasıl bu kadar popüler olmayı başardıklarını anlamak, gelecekte neleri planladıklarını tahmin edebilmek için faydalı olabilir.

DOĞU’NUN BATI’YA ASİMİLE OLMASININ ÖFKESİ

Aslında AfD, Doğu Almanya’da güç kazanan ilk sağcı hareket değil. 1990’ların sonlarında, eski Doğu’daki küçük ama önemli sayıda Alman, bölgenin yavaş ekonomik büyümesi ve Almanya’nın batı eyaletlerine kıyasla yüksek işsizlik oranı nedeniyle hayal kırıklığı yaşayarak milliyetçi ve neo-Nazi gruplara yönelmişti. Bunun altında da, Berlin Duvarı’nın yıkılmasının Doğu ve Batı’nın yeniden birleşmesinden öte, Doğu’nun Batı’ya asimile olması yatıyordu. Doğu, yıllarca planlı ekonomi safsatasıyla gelişimi engellenmiş, ardından da Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve dağılmasıyla ortaya çıkan mali krizden etkilenmişti. Buna karşılık ekonomisi böyle darbelere maruz kalmayan Batı, birleşmenin başlangıcında birleşik Almanya’nın GSYİH’sinin tam yüzde 92’sini oluşturuyordu. Bu süreçte kaynaklar iki ülke arasında dağıtılmadı, buna karşılık Doğu Almanya’da devlete ait işletmelerin çoğu Batı Alman şirketlerinin eline geçti. Zenginlik batıya doğru akarken, işçiler, öğrenciler ve girişimciler de aynı yolu izledi. Bu durum günümüze kadar devam eden nüfus eşitsizliğini daha da kötüleştirdi. AfD, 30 yılı aşkın süredir devam eden beyin göçünün en yüksek olduğu bölgelerde en büyük oyu aldı.

GÖZLE GÖRÜLÜR MAAŞ FARKI

Birleşmenin üzerinden 30 yıldan fazla bir süre geçse de, Almanya’nın batı yarısı, eski komünist doğu yarısından çok daha müreffeh olmayı sürdürüyor. Batı Almanya’nın ekonomisi yüz ise, Doğu Almanya’nınki de seksen, yani ekonomik üretime katkısı iki tarafın da birbirine yakın ancak doğuda maaşların ortalaması batıya göre 13.000 euro daha düşük. Batı Almanya’nın ortalama bir sakini, doğudaki muadilinden neredeyse üç kat daha fazla tasarrufa ve iki katı özel varlık değerine sahip. Bu ve bunun gibi eşitsizlikler, son dönemde iyice belirginleşen konut krizi, COVID-19 salgınının kalıcı ekonomik etkileri ve Rusya’nın Ukrayna’daki savaşıyla bağlantılı yüksek enflasyon nedeniyle daha da kötüleşti.

AVRUPA BİRLİĞİ DÜŞMANLIĞI

Diğer aşırı sağ partiler gibi, AfD de ekonomik güvensizliğini siyasete tahvil ederek takipçi kazanıyor. Siyasetin, ülkedeki yabancıların refahını özellikle Almanların ve doğu Almanlarının refahının üstünde tuttuğunu iddia ediyor. Bu durumu AB politikalarına bağlayan AfD, birliğin Almanya’nın ve Almanlar’ın zararına işlediğini savunuyor. AfD’nin Thüringen eyaletindeki lideri Björn Höcke, ‘Bu AB ölmeli, böylece gerçek Avrupa yaşayabilir’ demişti.

‘BİZİM PARAMIZI BAŞKALARI YİYOR’

AfD, ülkedeki sığınmacılar için sosyal refah programlarına ve Yunanistan’ı kurtarmak veya Ukrayna’ya silah sağlamak olsun, diğer ülkelere mali desteğe karşı çıkıyor. Bu politikaları, doğu Almanya’nın batıdaki komşuları tarafından tarihi sömürüsünün bir devamı olarak görüyor. Eski Doğu’da, güvenlik ve milli kimliğin kaybolduğu duygularını temel olarak ‘göç ve küreselleşme’ tetikliyor. AfD’ye neden oy verdiği sorulan insanların önemli bir kısmı, kabaca ‘vatan’ anlamına gelen ‘Heimat artık eskisi gibi güzel değil’ ifadesini kullanıyor.

DOĞU HEP HOMOJEN KALDI

Hollanda, Fransa ve İtalya’da yaşayan benzer parti taraftarlarının da sıralayabileceği ‘güvenli olmayan sokaklar, İngilizce eğitim ve yeni gelenlerin ülkenin vatandaşlarının almadığı yardımları alması’ gibi tutumlar Doğu Almanya’da çok yaygın. Üstüne ülkenin sıradışı geçmişi de bu duyguların kabarmasına yol açıyor. Batı, 1970’lerde, Türkiye ve Fas gibi ülkelerden gelen göçmen işçilerin akınının ardından kültürel olarak daha çeşitli hale gelmesine rağmen, Doğu büyük ölçüde homojen kaldı. Buna karşılık, Sovyetler Birliği de, 1970’lerde Doğu’ya Vietnam, Mozambik ve Küba’dan sınırlı da olsa göçmen getirdi. Bu süreçte, Doğu’da göçmen karşıtı söylem önemli oranda arttı. Buna karşılık Sovyetler tarafından baskılanan devlet medyası bunları bildirmedi. Yani Doğu’da yabancılara yönelik düşmanlık yeni başlamadı ve Almanya’nın birleşmesinden sonra da devam etti. 1992’de, liman kenti Rostock’taki neo-Naziler, azalan iş imkanları ve konut darlığı için rakip olarak gördükleri Vietnamlı ve Mozambikli göçmenlere saldırdı. Uzun yıllardır bölgede olan bu göçmenlere yönelik saldırıları tüm işçiler alkışlarken, karşı çıkanların sayısı ise bir elin parmaklarını bile geçmiyordu.

NAZİZM’İ BATI’NIN ZANNEDİYORLAR

Doğu Almanya’da sağcı siyasetin yükselişindeki bir diğer faktör de, Demokratik Doğu Almanya döneminde, batıdakinden daha farklı bir Nazilik’ten arındırma kampanyası yürütülmesiydi. Her ne kadar bu kampanya birçok açıdan Batı’dakinden daha kapsamlı olsa da, Nazizmin ağırlıklı olarak Batı Almanya’ya özgü bir olgu olduğu fikrine dayanıyordu. Doğu Alman rejimi, ülkenin ortak faşist geçmişini ‘yeni sosyalist devlet’ nedeniyle yok sayıyordu. Sovyet rejiminden hayal kırıklığına uğrayanlar Doğu Berlin ve Moskova’ya karşı protesto aracı olarak sağcı gruplara yöneldi. Aslında Doğu Alman devleti diğer Sovyet uydusu ülkeler gibi açıkça ve yüksek sesle antifaşist bir tutum içindeydi buna karşılık başta Rusya olmak üzere, Macaristan ve Polonya’da aşırı sağ dikkat çekici şekilde güçlü. Eski Doğu Almanya örneğinde, demokratik yönetim ve sivil toplum altyapısı konusunda deneyimsizlik, muhalefete tahammül etmeyen bir siyasi kültürle birleşti. Halk, tek gündemi hayali bir halk düşmanı tanımlanmasına dayanan popülistlere karşı savunmasız kaldı.

SORUNLAR GÖRÜNÜR OLUNCA…

Doğu Almanya’da herhangi bir örgütün tabanı ülkedeki yaşamın bir parçası değildi, her şey Komünist Parti aygıtı tarafından onaylanıp, tepeden iletiliyordu. Herhangi bir uyumsuzluğun tartışılması ve duyulması mümkün değildi. Gerçekte var olmayan ‘sorunsuz ülke’ anlayışı, birleşmeden sonra yok oldu. Bir anda aslında varolan sorunların bilinir olması, sanki o sorunların nedeninin ‘birleşme, AB ve kapitalist anlayış’ olduğu gibi bir sanrıya yol açtı. AfD de, bu korkuları ve endişeleri en çok kullanan parti.

DOĞU’NUN AŞAĞILIK, BATI’NIN ÜSTÜNLÜK KOMPLEKSİ

50 yıl süren süren Soğuk Savaş ve bölünmenin Almanya’ya bıraktığı en büyük miras, Doğu ile Batı arasında yarattığı kalıcı kültürel uçurum oldu: Bu Doğu’da ‘aşağılık kompleksi’, Batı’da ise ‘üstünlük kompleksi’ olarak kendini gösterdi. Kıtlıklarla boğuşan ve Batı sanatından, eğlencesinden ve tüketim mallarından mahrum kalan Doğu Almanlar, Demir Perde’nin diğer tarafını hep ilerleme ve bolluk ülkesi olarak hayal ettiler. Doğu Almanlar, ülkeyi yeniden inşa etmeye ve varlığını sürdürmeye yardımcı oldukları sosyalist toplumla da gurur duyuyordu. Batı’dan fakir olsalar da ahlaki olarak kendilerini ondan üstün görüyorlardı. Doğu Almanya’nın her olimpiyatta sporcularına devlet destekli doping yaptırıyordu ve ülkedeki herkes bunu biliyordu. Yine de, daha zengin olan ve daha güzel arabaları, daha büyük daireleri, gerçek çikolatası ve muzları olan Batı Almanları yenmekten hoşlanıyorlardı. Doping yapmakta ahlaki bir sorun görmüyorlar, ülkelerinin sahte bile olsa başarısıyla gurur duyuyorlar.

EN ZENGİN ÜLKEDEN, FAKİR ÜLKEYE DÖNÜŞTÜLER

Birleşmeden sonra Sovyet kültürünün hem iyi hem de kötü yanları ortadan kalktı. Tüm Rus uydu devletlerinin en müreffehi olan Doğu Almanya, bir anda birleşmiş Almanya’nın daha fakir yarısına dönüştü. 2019’da yapılan bir ankete göre, eski Doğu Almanların yüzde 60’ı kendilerini ikinci sınıf vatandaş olarak görüyor. Ülkenin batı kesimindeki birçok Alman da, en azından sağcı oy verme tercihleri nedeniyle, doğu komşularına aynı şekilde bakıyor.

KARŞILIK İŞLEYEN BİR KISIR DÖNGÜ

Bu ilişki, doğu eyaletlerindeki Almanların güçsüz ve haklarından mahrum bırakıldıkları için sağcı, düzen karşıtı partilere oy vermesiyle bir kısır döngü yaratırken, eski Batı’daki Almanlar, Doğu’daki Almanlardan en iyi ihtimalle bilgisiz, en kötü ihtimalle Nazi olarak bahsetmesine yol açıyor. Adeta bir fasit daireye dönüşen bu algılar yumağı, karşılıklı duyguları daha da kötüleştiriyor ve doğu Almanların aşırı sağa olan siyasi bağlılıklarını daha da artırıyor. Yani, AfD’nin başarısı, sadece nostalji veya demokrasinin temelde yanlış anlaşılmasıyla ilgili bir tutum değil, aksine, Doğu, Fransa, İtalya, Avusturya ve diğer birçok ülkede olanların benzeri bir durumu yansıtıyor.

DOĞU’NUN DUYGULARINI ANLAMAK LAZIM

AfD’nin sadece Almanya’yı değil, tüm Avrupa’nın sağ duyulu insanları endişelendiren yükselişini durdurmanın yegane yolu, Soğuk Savaş bölünmesinin yaralarını iyileştirmek ve Doğu ile Batı’nın yeniden birleşmesinin başarısızlıklarını ve eksikliklerini anlamak için daha fazla çaba sarf etmekten geçiyor. Bunun ilk adımı da, Doğu Almanlar’ın duygularını anlamak, onları dinlemek ve sözlerini ön yargısız değerlenmek. Şu anda AfD’nin doğudan yükselişi, farklı nedenlerle Batı’ya da sirayet etmiş durumda. Asıl korkutucu olan, Batı’daki desteğin de, Doğu seviyelerine yaklaşması. Bu durumda, sadece Almanya değil tüm Avrupa’yı çok zor bir süreç bekliyor.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com