Siyasette baba mirası mümkün mü?

Miras bırakır gibi babadan oğula yahut kızına siyasi mevki, hatta erk veriliyor. Hazin olan ise bu yöntem hayal kırıklığı yaratıyor ve gelen gideni aratıyor.

Yeni yılın ilk sabahında İstanbul’da Filistin’e destek eylemi yapıldı. İki saat süren eyleme 250 bin kişi katıldı. Düzenleyen İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Bilal Erdoğan. Tarih manidar… Uzun süren sessizliğin ardından bu şekilde görünmeyi tercih etmesi ise anlamlı.

Yerel seçimlere yaklaşık iki ay kala, Fatih Erbakan, küçük ortağı olduğu Cumhur İttifakı’na karşı sesini yükseltiyor. Arkasında, son genel seçimlerde 1,5 milyonun üzerinde oy alarak yüzde 2,79 oy oranına ulaşmanın gücü var. TBMM’ye 5 milletvekili soktu diye mi cakası? Bazı bölgelerde adaylarını şimdiden açıkladı bile. Üstelik fevkalade iddialı: “31 Mart’ta Allah’ın izniyle yüzde 20 oy alacağız.”

Aba altından sopa mı gösteriliyor? Bir gözdağı mı söz konusu… Oysa kavgada bile yapılmaz bu. Ayrılacaksan ayrılırsın. Birlikte yaşayacaksan da gereğini yapar, ona göre hareket edersin.

Tüm bu gelişmelerin ‘oğul’ siyasiler üzerinde dönmesi biraz tuhaf. Bunu düşünelim mi?

Babadan Çocuğa Geçen Siyasi Miras

Hoş bir cümledir: Hayat ileriye doğru yaşanır, geriye doğru anlaşılır.

Siyaset bilimi, kaba bir yaklaşımla devlet-iktidar ve birey (yahut sosyal gruplar) üzerinden varılan siyasal kararları tartışır, tahlil eder. Sosyal yapı, siyasal değişme, gelişme, siyasal sistemler, siyasal davranışlar ve ideolojilerle ilgilenir. Ancak içeriği ülkeden ülkeye, dönemden döneme, dilden dile (örneğin siyaset at eğitimi demektir Arapçada) değişiklikler gösterir. Devletten önce de, devletin dışında da var olmuştur.

Ne tuhaf ki, bunca değişken bir kavramın dahi içini boşaltmayı başardık çok şükür. Artık hukuk denince eşitlik, adalet ve hakkaniyet anlaşılmıyor. Demokrasi ve cumhuriyet yazılı hanemizde, lakin güçler ayrılığı kâğıt üzerinde bile yok.

Şimdi ise bambaşka bir şey yaşanıyor: Miras bırakır gibi babadan oğula yahut kıza siyasi mevki, hatta erk veriliyor. Hazin olan ise şu: Çoğu kere koltuğa oturan hakkını ver(e)miyor teslim aldığı mirasın (!)… Hayal kırıklığı yaratıyor ve gelen gideni aratıyor.

RTE – Bilal Erdoğan

Babadan/anadan çocuğa geçen siyasi mirasın en tipik, en laubali, en nahoş örneği Melih Gökçek ile Osman Gökçek ikilisi… Ama biz biraz geriye gidip, sonra günümüze geleceğiz.

Hatırlanacağı üzre, Cumhurbaşkanı Erdoğan, başlarda ailesini hem ekranlardan, hem de AK Parti’den uzak tutmaya özendi. Ve 30 Mart 2014’ten sonra bu fikrinde bir değişim yaşandı.

Bu değişimin sebebi, 2013 yılından itibaren siyasi arenadaki bazı aktörlerin, o zamanlar başbakan olan Erdoğan’ın ailesini hedef alması…

Erdoğan, 2014 yerel seçimleri sonrası yaptığı balkon konuşmasında yanına yalnızca eşi Emine Erdoğan’ı değil, diğer aile bireylerini de aldı.

Hiç kuşkusuz, balkondaki en ilgi çekici isim, Necmettin Bilal Erdoğan’dı. O Bilal ki, yıllarca yurt dışında eğitim almış ve nihayetinde ülkeye kesin dönüş yapmıştı.

Meraklıları bile onu ancak TÜGVA, TÜRGEV ve Okçular Vakfı gibi sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleriyle bildi ve tanıdı. Çünkü tembihlenmiş gibi TV’lerden hep uzak durdu.

Babası önemli bir devlet adamı olup da kamuoyunun bu denli ilgisini çeken ilk kişi Bilal Erdoğan değil elbette. Ama ülkesine “Bilal’e anlatır gibi anlat” deyişine eş bir sözcük öbeği hediye eden başkası da olmadı.

Ayrıca pek çok yolsuzluk olayında adı anıldı. Mesela mütevelli heyetinde olduğu TÜRGEV Vakfı’nda… Ayrıca 17 Aralık soruşturması kapsamında gözaltına alınarak ifadesi alınacağı iddia edilmiş, daha sonra 11 Şubat 2014’te ifade vermiştir. Temmuz 2013’te gerçekleştirilen Darphane Grevi sırasında yapılan altın alım satımıyla haksız kazanç elde ettiği öne sürülmüştür. Kongre üyesi olduğu Fenerbahçe Spor Kulübü başkanlık seçimlerine müdahale ettiğine yönelik iddialar da bulunmakta…

Peki, hal böyleyken neden İsrail’e giden gemilerin, yılbaşı eğlencelerinin tartışıldığı bir anda Filistin eylemi adı altında bunca gürültü çıkarıldı?

Deniz Baykal – Aslı Baykal

Bir video kaseti marifetiyle CHP’deki genel başkanlıktan olan Deniz Baykal ile kızı Aslı Baykal arasındaki siyasi devir, değiş tokuş ise ufuk açıcı nitelikte… Babasının ölümünü takiben “İyi ki Erdoğan var” diyecek kadar dikkat çekici.

Akademisyen Aslı Baykal, o zamanki adı Twitter olan sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Millet İttifakı’nın adayının CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olarak açıklanmasını da eleştirmişti.

Hatta bununla yetinmeyip Erdoğan sayesinde “demokrasinin yaşayabileceği”ni söylemişti açık açık.

Hatırlayalım Aslı Baykal’ın ifadelerini:

“Kılıçdaroğlu’nun çoklu ittifak bloku türlü vaatlerle, kendinden başka aday çıkmasını önlemeye çalışıyor. İyi ki Erdoğan var da demokrasimizi yaşatabileceğiz. O da olmasa oluşan acayip blok tüm sesleri susturacak ve seçime tek aday girmesine izin verecek.”

Yandaş Sabah‘ın başyazarı Mehmet Barlas, Deniz Baykal’ın kızı Aslı Baykal’ın AKP listelerinden milletvekili adayı olacağını ileri sürmüştü de kızılca kıyamet kopmuştu.

Aslı Baykal, çıkan kulis bilgileri ve dedikodular üzerine, “Niye AK Parti, belki Zafer Partisi’ne gireceğim.” demeye kadar götürmüştü işi sonrasında.

İsmet İnönü – Erdal İnönü

‘İkinci Adam’ İsmet İnönü, 12 yılı kesintisiz olmak üzere toplam 17 yıl 11 ay başbakanlık yaptı. Eğer oğlu Erdal İnönü başbakanlık koltuğuna otursaydı, babasından tam 63 yıl sonra başbakanlık koltuğuna oturan 2’inci İnönü olacaktı. Ama öngörülen olmadı ve siyaset onu Başbakan Yardımcılığına kadar getirdi.

Şunu söylemek gerek: Erdal İnönü siyasete balıklama atlamadı; zor ikna edildi. Siyasette aktör olduğu süreçte de belirgin bir iz bıraktı. O arenadan ayrılışı ise kolay, kaşla göz arasında oldu. Yapışmadı koltuğa…

12 Eylül darbecilerinden veto yemesine karşın kapatılan CHP’nin yerine kurulan ve daha sonra Halkçı Parti ile birleşerek adını SHP yapan SODEP’in kurucu genel başkanıydı ve ilk ara seçimde, 1984 yılında milletvekili olmuştu.

Adnan Menderes – Aydın Menderes

DP Genel Başkanı Adnan Menderes’in oğlu Aydın Menderes, siyasete atılan ve kalıcı olan ilk siyasetçi oğlu…

Aydın Menderes AP’den ayrılanların kurduğu Demokratik Parti’nin Aydın İl Başkanı olarak siyasete atıldı. Daha sonra Adalet Partisi’den milletvekili seçildi. 1980 darbesinden sonra ise 10 yıl siyasi yasaklı oldu. Yasakların kalkmasından 4 yıl sonra Büyük Değişim Partisi’ni kurdu, Demokrat Parti ile bu parti birleşince de DP Genel Başkanı oldu. 1995 yılında Refah Partisi’ne geçti, milletvekili oldu. RP’den sonra kurulan Fazilet Partisi’nden de 1999 yılında ayrıldı.

Şu mühim: Aydın Menderes ve Erdal İnönü siyasette yarattıkları etki ile hiçbir zaman “sadece babalarının oğulları” olarak anılmadılar.

Alparslan Türkeş – Tuğrul Türkeş

Başbuğ olarak anılan ve MHP’nin kurucusu Alpaslan Türkeş 1997 yılında dünyaya gözlerini yumdu. Olağanüstü toplanan MHP kurultayında oğul Tuğrul Türkeş genel başkanlığa aday oldu. Ama kurultay, çıkan olaylar nedeniyle tamamlanamadı. Daha sonra toplanan kurultayda ise Devlet Bahçeli genel başkanlığa seçildi.

Tuğrul Türkeş, babasının kurduğu MHP’den ayrılarak ATP’yi kurdu; ittifak denemelerinde ise başarısız oldu. 2007 yılında Bahçeli’nin davetiyle MHP’ye döndü ve milletvekili seçildi.

2011 seçimlerinde Tuğrul Türkeş MHP’den anneleri ayrı, kardeşi Kutalmış Türkeş de AKP’den milletvekili seçildiler. Böylece bir siyasetçinin 2 oğlu 2 ayrı partiden milletvekili seçilerek TBMM’de görev yaptılar.

2015 yılında kabinede görev alması nedeniyle Tuğrul Türkeş’in yolları MHP ile ayrıldı. Ancak 1 yıl kadar sonra MHP Tuğrul Türkeş’in politik olarak yanına gelerek AKP ile ittifak kurdu ve yollar tekrar birleşti. Tuğrul Türkeş de siyasette babası gibi başbakan yardımcılığı koltuğuna oturdu.

Turgut Özal – Ahmet Özal

Başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı koltuklarına oturan Turgut Özal’ın oğlu Ahmet Özal’ı da anmak gerek. Her ne kadar Aydın Menderes ve Erdal İnönü kadar siyasette baskın bir karakter olamasa da, “Babamı …. öldürdü” ironisine sebep olacak kadar rol çalmıştır siyasi hayattan.

1999 yılında Malatya’dan bağımsız milletvekili seçilmesi ilginç ve beklenmedikti. 2009 yerel seçimlerinde ANAP İstanbul adayı oldu. 2014’de Ana Parti’yi kurdu, 2015 seçimlerinde Saadet Partisi Mardin adayı oldu. Ardından Tek Parti’nin genel başkanı…

Uzun bir filmin sadece figüranı olarak bulunuyor şimdilerde siyasette.

Necmettin Erbakan – Fatih Erbakan

Millî Görüş hareketinin kurucusu Necmettin Erbakan’ın oğlu Muhammet Ali Fatih Erbakan da siyaseti tercih eden siyasetçi çocuklarından…

1999 yılında babasının siyasi hareketine katıldı, parti genel merkez yönetiminde görev aldı. 2011 yılında babası hayatını kaybetti. 2014 yılında Saadet Partisi’nin genel başkanlığına aday oldu, ama kaybetti. 2018 yılında Yeniden Refah Partisi’ni kurdu. Cumhur İttifakı’nın çatısı altına girdi. Zaman zaman Erdoğan’dan ayrılsa da söylemleri, güvenli limanda yüzmeyi tercih ettiği için babası kadar kalıcı iz bırakamadı henüz.

Şimdi bir çıkış peşinde. Yahut suyu bulandırmak muradı. İyi de, neden? Dişini göstererek, ne koparsam kâr mı, demek istiyor? Hadi böyle diyelim… Erdoğan’ın birlikte yürüdüğü nice kişiyi gözünü kırpmadan kenara ittiğini unutacak kadar zayıf hafızalı olamaz herhalde. Bu durumda sahiden yüzde 20 hayaliyle mi bir ortaktan çok, bir muhalif gibi çıkıyor ortaya?

Geçmişe Kısa Bir Bakış

Bu sayıp dökmeler, verilen örnekler Türkiye siyasetinde ilk değil. Nadir örnekler değil…

Muhtelif ülkelerde muhtelif örnekleri var. Orta Asya ülkelerinden Türkmenistan mesela… Baba Gurbangulı Berdimuhammedov başkanlık makamını oğul Serdar Berdimuhammedov’a devretti. Bu devir şeklen de olsa bir seçim ile gerçekleşti. 2016 yılında siyasete giren oğul Berdimuhammedov hızlı bir yolculukla bakanlık ve valilik koltuklarına oturduktan sonra başkanlığa ulaştı.

Bu coğrafyadan bir başka örnek Azerbaycan’da yaşandı. Haydar Aliyev ölünce yerine oğul İlham Aliyev geldi. Haydar Aliyev 2003 yılında 236 günlük bir hastalık döneminden sonra yaşamını kaybetti. Ölümünden önce yapılan seçimlere doğal olarak katılamadı. Bu seçimlere oğul Aliyev katıldı ve yüzde 84 ile başkan seçildi.

Yönetim biçimini “komünizm” olarak tanımlayan Kuzey Kore’de de iktidar babadan oğula geçiyor. Kim Jong-il başkanlığı babasından devraldı. Aslında Kim hanedanın küçük oğluydu. Büyük oğul Kim Jong-nam önce kaçak olarak Japonya’ya giderken yakalandı. Sonra da Çin’e yerleşti ve orada yaşamaya başladı. Kuzey Kore yönetimini eleştiriyor. Hanedanlar için sıra dışı bir durum bu…

Sandıkların kurularak seçmenlerin oy kullanarak başkan seçmeleri bu ülkelerde demokrasi olduğu anlamı taşımıyor. Demokrasisi olmayan ülkelerin bir nevi normali bu. Bu normal demokrasileri olan ülkeler için hayli anormal. Bunun da en iyi örneği Amerika’da yaşandı. ABD’nin 43’üncü başkanı, ABD’nin 41’inci başkanının oğlu oldu. Baba George Herbert Walker Bush 1989-1993 tarihleri arasında oğul George Walker Bush 2001-2009 arasında 2 dönem başkan olarak görev yaptı. İsimlerinin bile aynı olması nedeniyle bu iki başkana hep baba Bush ya da oğul Bush denildi.

Anlaşılan o ki, büyük-küçük, faşist-komünist ayırmaksızın pek çok ülkede bu devir teslim (!) yaşanıyor. Kimisi yüzüne gözüne bulaştırıyor, kimisi ise idare ediyor (!) sadece… Lakin henüz babasını aşan bir mirashar çıkmada daha. Ne tuhaf değil mi? Hani boynuz kulağı geçerdi…

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com