Bakan Fidan'ın "Artık İsrail'in tasmasını sahipleri eline almalı ve sahip çıkmalı" sözlerine CHP'li Namık Tan tepki gösterdi, 'devlet terbiyesi'ni hatırlattı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “Artık İsrail’in tasmasını sahipleri eline almalı ve sahip çıkmalı” sözlerine Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Namık Tan tepki gösterdi. Tan, Fidan’ın ‘tasmalı’ ifadesinin devlet terbiyesine uygun olmadığını belirtti.
Namık Tan, Fidan’ın öfkesine yenik düştüğünü ve İsrail’e ‘tasmalı’ olarak seslenmesinin devlet terbiyesine uygun olmadığını savundu. Tan, Türkiye’nin İsrail’le ilgili soykırım davasına müdahil olma girişimine ilişkin de, “Diplomasi uluslararası hukukun kapanlarını gözden uzak tutmamaktır. Örnekse, İsrail’e yönelik soykırım davasına müdahil taraf olurken, Uluslarası Adalet Divanı Tüzüğü’nün 63/1 maddesinin Türkiye aleyhine oluşturacağı muhtemel sonuçların ayırdında olmaktır” dedi.
Bakan Fidan’a sahip çıkan AKP Nevşehir Milletvekili Emre Çalışkan, “Dışişleri Bakanı’mızın ‘Sahipleri tasmasını tutmalı’ sözü belli ki İsraillilerden öte Türkiye’deki İsrail muhiplerini rahatsız etmiş. Yazık ki Meclis’te aynı çatıyı paylaştığımız Sayın Vekil, Türkiye’yi uzun yıllar büyükelçi sıfatıyla temsil etti” dedi. Dışişleri Bakan Yardımcısı Nuh Yılmaz ise Tan’a gönderme yaparak “Konu İsrail olunca hassasiyet artıyor” görüşünü dile getirdi.
Emekli büyükelçi ve CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda Dışişleri Bakan’ı Hakan Fidan’ı eleştirmiş ve şu ifadeleri kullanmıştı:
Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘yerli ve millî’ olma iddiasını taşıyan Dışişleri Bakanı ‘pattern’ (örüntü) ‘şablon’ (kalıp), ‘trend’ (gidişat) ve benzeri Türkçe olmayan, sıradan vatandaşın anlamadığı, ama duyanda ‘bilgelik’ ve ‘uzmanlık’ izlenimi uyandıran ‘büyük’ ve iddialı sözcüklerle (boş) konuşmayı seviyor.
Beri yandan, devlet terbiyesinden ve ağırlığından uzunca dem vurup, sonra öfkesine yenik düşerek, İsrail’e sokak ağzıyla “tasmalı” nitelemesiyle sesleniyor.
Halbuki, her iki söylem de Bakanlığını üstlendiği Hariciye’nin Osmanlı’dan devraldığı geleneklerine aykırıdır. Ne Osmanlı’nın Nazırları ne Cumhuriyet’in Bakanları ülke savaş halindeyken dahi muhataplarına hakaret etmişlerdir.
Diplomaside kendi halkına kendi dilinde seslenmek, günlük tüketime yönelik içi boş hamasetten kaçınmak, diğer ülkelere asgari nezaketle hitap etmek, öfke nöbetlerinden kaçınmak, soğukkanlı, ağırbaşlı ve aklıselim davranmak temel ilkelerdir
Diplomasi az konuşup, çok işi sessizce yapmaktır. Hezeyana kapılmamaktır. Kitleleri coşturmanın baştan çıkarıcılığına ket vurabilmektir. Yanaşma kalabalıkların yapay övgülerine kapılmamaktır.
Diplomasi uluslararası hukukun kapanlarını gözden uzak tutmamaktır. Örnekse, İsrail’e yönelik soykırım davasına müdahil taraf olurken, Uluslarası Adalet Divanı tüzüğünün 63/1 maddesinin Türkiye aleyhine yaratacağı olası sonuçların ayırdında olmaktır.
Diplomasi, KKTC Başbakanı Ünal Üstel’i öndegelim kurallarını çiğneyerek ayağına getirmemektir.
Diplomasi, Türkiye’nin Filistin davasında yaşadığı zemin kaybını serin kanlılıkla değerlendirip, çevreye tehditler savurmamaktır. Mümkün olanı makulde aramaktır.
Nihayet diplomasi, 21. yy’da modası geçmiş dayatmacı ‘medeniyetçilik’ oyununa özenerek dünyayı ‘zihin haritaları’na bölmek, tepeden bakmak, üstünlük ve bilgiçlik taslamak değildir.
Diplomasi, Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu BM ilkelerine dayalı, kural temelli, ulusların egemen eşitliğine saygılı, kuvvet kullanma tehdidinden ve içişlerine müdahaleden dikkatle kaçınma bilgisi, olgunluğu ve sanatını birarada toplayabilmek ve uygulayabilmektir.