Genco Erkal: Tutarlı ve ödünsüz, bulaşıcı ve iyileştirici

Eğer ‘ayakta ölmek’ diye bir şey var ise o bu hakkını kullandı. İnandığı yolda inat ve ısrarla yürüdü. Tutarlı ve ödünsüz oldu. Kendi için değil, toplum için söz aldı daima. Bulaşıcı ve iyileştirici idi…

Genco Erkal 86 yaşında hayata veda etti.

“anlarsın ölüm yoktur geçen zamandan başka”

A. H. Tanpınar

Bir ezber tekrarıdır: Tüm oyuncular sahnede ölmek ister!

Genco Erkal, sahnede değil, ama ‘ayakta’ öldü.

Bazı değerli (!) sanatçılar gibi iktidarın sebiline ağzını dayamadı. Münasip görülen bir büyükelçiliğe talip olmadı. Koltuk istemedi. Meclis’e akrabası girmedi.

Şu meşhur karakter Değerli gibi kıh kıh güleyim: Ama Adalet Yürüyüşü’ne katıldı. 83 yaşında cumhurbaşkanına hakaretle suçlanınca, hakim karşısına çıktı. Ayder yaylasını savundu. Kaz Dağları’nı ve daha nicesini…

Sonra diplomayı sordu. Kendini ‘çoban’ ilan edene itirazda bulundu.

Yeri geldi eve kapatılmaya isyan etti, yeri geldi dayatılan düzene…

Nice kişiyle kol kola girerek yürüdü, yürüdü. Kürsülerde, mesela 1 Mayıs 1976’da, tutkuyla devrimci şiirler okudu.

Eğer ‘ayakta ölmek’ böyle bir şey ise o bu hakkını kullandı.

“Yalınayak Sokrates” – Her Daim Yeni ve Muhalif

Gençtim henüz, Almanya’dan dönmüş, uydurulmuş bir Anadolu Lisesi’ne gidiyordum İstanbul’da, Üsküdar’da…

Devir öyle bir devirdi ki, gönderilen cep harçlığıyla bırakın Kent Lokantası’nda üç tas yemek yemeyi, tiyatroya dahi gidebiliyordum. Hatta şımarıklık edip arkadaşlarıma ‘oyun’ ısmarlıyordum.

Tiyatrocu ve sinema sanatçısı Genco Erkal

“Yalınayak Sokrates”i (1984) ilk kez bu yaşta, yani on altı yaşında izledim. “İlk kez” diyorum, zira zaman içinde üç kez daha izledim. Oyun böyle bir oyun; oyunculuk ise öyle bir oyunculuk… Her izleyişinizde bir başka yanıyla giriyor gönlünüze.

Politik ve muhalif tiyatro nedir, bilmiyorum ki… İlk izlediğimde neyini beğendiysem, emin olun ki, son izlediğimde beğendiğim şey “aynı” değildi.

Genco Erkal için “izleyeni koltuğa mıhlayan” derler. Bende bu olmadı. Tiyatrodan çıkıp da kendimi eve nasıl attım. Evdeki kütüphaneyi gece gece nasıl taradım. Bulduğum o kitapla sabahı nasıl ettim, anlatsam, kimse inanmaz.

Genco Erkal, mıhlayan değil, kişiyi eyleme sürükleyen biriydi.

Dururken bile çembere çomak sokan…

“Simyacı” – Ücretsiz Erişimde

Pandemi dönemiydi. Evlere tıkılmıştık bir emirle. Dolabında unu suyu, hesabında parası pulu olan için kapanma ne ki… Ama hayatını oynayarak kazanan için kapanma yıkıma komşu bir çökkünlük sebebi.

Bu esnada bile durmadı Genco Erkal. Değil mi ki perde açmak mümkün değil, o halde bir çare bulmalıydı.

Ne diyor Edip Cansever: İnsan sevdi miydi buna bir çare düşünmeli.

Nitekim düşündü de…

İlk kez 1996-97 tiyatro sezonunda Dostlar Tiyatrosu tarafından sahnelenen “Simyacı”yı ücretsiz erişime açtı.

Tiyatro sanatçısı Genco Erkal.

“Ben, Bertolt Brecht” – Bulaşıcı ve İyileştirici

İnandığı yolda inat ve ısrarla yürüyen biriydi o; tutarlı ve ödünsüz bir sanatçı…

“Yalınayak Sokrates” ile zehirlenen bir izleyici olarak ben de takibindeydim kendisinin, benzer değilse bile yakın bir inat ve ısrarla…

“Ben, Bertolt Brecht”i (1986) nasıl seyrettiğimi hatırlamıyorum ama. Bir sevgiliyi bekler gibi beklemiştim oyun saatini… ‘Oyun başlıyor’ gongu çaldığında bile dizlerim titriyordu, bağırsaklarım gurul gurul…

Salona giren ben miydim, yoksa birileri koltuk altıma girip beni içeri mi sokmuştu, bilmiyorum. Bildiğim: Oyun bittiğinde ben artık eski ben değildim!

Bulaşıcı bir etkisi vardı Genco Erkal’ın. Bulaşıcı ve iyileştirici…

Kaç kişiye Bertolt Brecht kitabı hediye ettiğimi hatırlamıyorum. O kışkırtmayla kaç şiirini çevirdiğimi de…

“At” – “Faize Hücum” – “Hakkari’de Bir Mevsim”

“Bay Puntila ile Uşağı Matti”… “Üzbik Baba”… “Aslan Asker Şvayk”…  “Sevdalı Bulut”… Ve “Bir Delinin Hatıra Defteri”…

Nasıl bir coşku bu böyle!

Hızına yetişmek mümkün değildi. Üstelik çer çöp değil, her biri diğerinden üstün oyunlar…

Tek bir diziyle ömrünü tamamlayan oyuncusumların dünyasında sürekli üreten, sürekli yenilenen ve hiç yüksünmeyen bir sanatçı.

İmrenmemek mümkün mü!

İşte tam da bu süreçte, üç filmde oynadı Genco Erkal:

1982: At – Ali Özgentürk

1982: Faize Hücum – Zeki Ökten

1983: Hakkâri’de Bir Mevsim – Erden Kıral

Hakkaride Bir Mevsim filminde Genco Erkal

Efendim, hani durduk yere dense ki, “en beğendiğin 10 film ne”; eğer hakiki bir filmofilseniz, vereceğiniz yanıtta bu üç filmden muhakkak biri vardır.

Elinin değdiği işe değer katan kaç oyuncu girdi ki hayatımıza…

Ölümün Provasını Yapmak

“Hakkari’de Bir Mevsim”in yazarını yakın zamanda kaybettik. Ferit Edgü’yü takiben, o filmin baş oyuncusu, Hakkari’ye sürgün olarak giden öğretmeni ete kemiğe bürüyen Genco Erkal da dünyada kalma hastalığından kurtuldu.

Gerçi daha önce de birkaç kez ölmüştü. Ama bu seferki pek sahici oldu.

Hiç unutmuyorum; Oksijen gazetesi yeni yeni buluşuyordu okuruyla. O esnada bir haber ilişmişti gözüme. Spotta şöyle deniyordu:

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki tiyatro oyunu sırasında rahatsızlanarak hastaneye kaldırılan Genco Erkal’dan ilk açıklama geldi. 84 yaşındaki oyuncu “Her zaman sahnede ölmek istemişimdir. Ölmedim ama Kıbrıs’ta provasını yapmış oldum” dedi.  

2022’de provasını yaptığı ölüm, 2024’te, Temmuz’un son günü koluna girip onu bilinmeze uçurdu.

Sahne Tozu ve Çamur

Burası Türkiye ve burada gelenektir; badem gözlüleri severiz. Giden herkesi de badem gözlü eyleriz.

Bu yüzden ben kalanlara seslenmek isterim.

Değer verdiklerinize verdiğiniz değeri o yaşarken hissettirin. Bir de, eğer mümkünse, bir şeye karşı çıkmadan önce, hakkında bilgi sahibi olun…

Vaktiyle yazmıştım: Karşıdan karşıya geçerken önce sola, sonra sağa bakınız. Evet, evet, önce sola bakın. Korkmayın, sola bakınca solcu olmazsınız. Ama hayatınız kurtulabilir.

Genco Erkal, muhalif biriydi, hiç şüphesiz. Dünyaya sol pencereden bakıyordu. Ama önünde sonunda bir oyuncuydu. Ve izlenmek, takdir edilmekti talebi.

Şahdamarım’ı izlemek için gitmiştim Kadıköy’e… Ahmet Arif’in şiirlerinden ve hayatının belli kesitlerinden uyarlanan bu oyuna bilet bulduğum için havalara uçuyordum.

“Ben, Bertolt Brecht” oyununun arifesindeki gibi içim kıpır kıpır, ellerim terli… Ayakta bekliyorum. Benim gibi onlarca kişi bekliyor ve bu beni sevindiriyor. Az ötemde gençler konuşuyor. Oyunu izlemeye gelmiş gençler…

Biri, “Ya, bu Genco da kim? Biliyor musun bro?” deyince, elimdeki ter soğumuştu birden.

Delikanlının yanıtıyla da ayaklarım yere çivilenmişti:

“Yeni biri herhal. Anneme dedim oysa… Can Gox’a gitmek istiyorum ben diye.”

Genç, bunu Şahdamarım afişinin önünde söylemişti üstelik.

Tek tesellim şu olmuştu:

Muhtemel ki, Genco Erkal kendini tanıtma zahmetine girmeden Can Gox hakkında iki üç cümle söyler, gençlere eşlik eder, araya da birkaç Ahmet Arif dizesi sıkıştırırdı.

Adanmışlık böyle bir şey!

Genco Erkal kendi için değil, toplum için söz aldı daima. Sahne tozunun yanı sıra nice çamuru yutuş sebebi biraz da buydu.

Toprak incitmesin.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com