Siyaset bilimci Mümtaz'er Türköne, Merih Demiral'in Avrupa Şampiyonası'nda gol attıktan sonra yaptığı "bozkurt işareti" ile başlayan tartışmaya dair dikkat çekici bir yazı kaleme aldı. Türköne, "70’lerin son beş yılını Ülkü Ocakları Merkezinde geçiren biri olarak söylüyorum: Bizim zamanımızda böyle bir işaret yoktu" dedi.
A Milli takım oyuncusu Merih Demiral’in EURO 2024’te attığı gol sonrası yaptığı “bozkurt işareti” ile başlayan tartışma sürüyor. Bozkurt işaretinin sanılanın aksine çok eski, tarihi bir işaret olmadığın dair pek çok kaynaktan cevaplar gelirken, kendisi de eski bir ülkücü olan siyaset bilimci ve yazar Mümtaz’er Türköne konuya dair dikkat çekici bir yazı kaleme aldı.
“Bozkurt işareti, çok eski bir gelenek değil” diyen Türköne, 70’lerin son beş yılını Ülkü Ocakları Merkezinde geçirdiğini hatırlatarak, “Bizim zamanımızda böyle bir işaret yoktu” ifadesini kullandı.
Türköne, TheTurkishPost isimli sitede yayımlanan yazısında, “Kurdun askerî yetenekleri temsil etmesi dışında birleştirici-temsil edici siyasî bir sembol olarak kullanıldığına dair tarihimizde sağlam bir delil bulunmamaktadır. Hele Selçuklu ve Osmanlı tarihinde kurdun patilerinin izi neredeyse hiç yoktur” değerlendirmesinde bulundu.
Mümtaz’er Türköne’nin “Kurt Türklerin sembolü müdür?” başlıklı yazısı şöyle:
Baş parmakla orta iki parmağı birleştirip, serçe ve işaret parmağı kaldırarak yapılan “Bozkurt” işareti, çok eski bir gelenek değil. İlk defa Elçibey zamanında Azerbaycan’da icat edildi ve oradan Türkiye’de Türkçülüğün sembolü olarak siyasî literatüre dahil oldu. 70’lerin son beş yılını Ülkü Ocakları Merkezinde geçiren biri olarak söylüyorum: Bizim zamanımızda böyle bir işaret yoktu. Başparmak ile yapılan “bir” işareti, Arap intifadasından sonra yaygınlaşan dört, yani “Rabia” işareti, solun kullandığı “V” yani zafer işareti gibi Bozkurt işareti de sadece 90’lardan itibaren Türkçü-Turancı geleneğin sembolü haline geldi.
Göründüğü kadarıyla gerçekler, özellikle tarihin bize aktardığı gerçekler pek kimseyi ilgilendirmese de çok esaslı bir sorun var. Bugün siyasî bir sembole dönüşen kurt figürü, gerçekten Türk tarihinin bağrından mı çıkıyor? Mitolojinin gerçeklere dayanması gerekmez; ancak bugün icat edilenlere efsane değil ideoloji adı veriyoruz. Herkes istediğine inanmakta serbest, ama inancınızı tarihe dayandırıyorsanız sağlam bir temele ihtiyacınız var.
Kurt sadece Türklerin değil, Romalıların, Spartalıların, Perslerin, Partların, Hititlerin ve Trakya’ya adını veren Traklara mensup olan Daçyalıların mitolojisinde de yer alıyor. Hatta Roma’yı kuran Remus ve Romulus kardeşlerin bir dişi kurt tarafından emzirilişi 25 asırdan daha eski heykellerde bile yer alan bir efsane olarak bizim lise tarih kitaplarımızda bile konu ediliyor. Şayet meseleyi en gerçek haliyle öğrenmek isterseniz büyük alim Mircae Eliade’nin eserlerine, özellikle Daçyalılar hakkında yazdıklarına bakmanızı öneririm.
Meselenin özü şöyle:
Doğudan batıya birbirinden çok uzak halklar arasında bile, işlediği bir suçtan dolayı aforoz edilip klan (kabile) dışına sürülen kişilere o toplumun dilinde “kurt” adı veriliyor. Genel kural olarak Mitolojiler, bilinen bir kelimeye yüklenen ikinci bir anlamın asıl anlamın yerine kullanılmasından türer. Bugün adını “taşkafa” koyduğunuz birinin, bundan bin yıl sonra taştan yapılmış kafaya sahip biri olarak düşünüldüğünü varsayın. Dişi kurt tarafından emzirilen Remus-Romulus hikâyesine benzeyen menşe veya türeyiş efsanelerindeki dişi kurt, muhtemelen kabile dışına sürülen ve yalnız yaşayan bir kadını temsil etmektedir. Göktürk kağanının, bir dağın tepesine çıkarttığı kızlarının bir erkek kurt ile evlenip çocuk yapmaları da böyle olmalı. Nitekim Roma’nın kuruluş hikâyesi, farklı kabilelerden sürülen erkeklerin bir eşkiya sürüsü gibi örgütlenmelerini ve yerli halk Sabinaların kızlarını kaçırıp aile kurmalarını ve yerleşik hayata geçişlerini anlatır.
Aynı şekilde “Kurt Savaşçılar” motifi, sadece Orta Asya’da değil neredeyse savaşçı bütün eski halklarda mevcuttur.
Bizim tarihimizde ve kültürümüzde bugün yüklendiği sembolik anlamıyla kurt motifinin yaygınlık kazanması 20. yüzyılın başlarındadır. Çin kaynaklarına münhasır bilgi kırıntılarından, çok sonra metne geçirilen Oğuznamelerden böyle bir motifi çıkartıp “Türklüğün sembolü” mertebesine yükseltmek neredeyse imkânsızdır. Gökalp’in, sonra Yakup Kadri’nin rehber-lider kurt figürüne dayanan Ergenekon efsanesinin kaynağı Reşidüddin’in tarihidir ve bu kitapta bu hikâye bir Moğol efsanesi olarak yer almaktadır. Ziya Gökalp’i, Yakup Kadri’yi sonra Fuat Köprülü, Bahaeddin Ögel gibi tarihçilerin gayretini o dönemlerin şartları ile açıklamak doğru olacaktır. Cumhuriyet kurucu mitlere ihtiyaç duymuştu. Yok oluşun eşiğine gelmiş bir milletin silkinip, bir liderin peşinde sıkıştığı dar boğazdan kurtuluşunu sembolize eden bu türden efsanelere müracaat edildi.
Bir devleti temsil eden bayrak fikri 19. yüzyıldan geriye gitmediği için Göktürklerin bayrağındaki kurt figürünün hayal gücünün eseri olduğunu söylerken, diğer hayvan figürleri kadar olmasa da kurt figürüne bazı objelerde rastlandığını belirtelim. Yırtıcı hayvanlardan aslan, kaplan, pars, kuşlardan şahin, kartal, doğan erkek ismi olarak kullanılırken, göçebe-otlakçı Türkler daha çok evcil hayvanların isimlerine müracaat etmişlerdir. Akkoyunlular, Karakoyunlular, Karakeçililer, Sarıkeçililer gibi ilk ikisi devlet adına kadar yükselmiş evcil hayvana nispetle isim almak daha yaygındır. Yeniçerilerin sembolünün Turna olduğunu da hatırlatalım. Kurdun askerî yetenekleri temsil etmesi dışında birleştirici-temsil edici siyasî bir sembol olarak kullanıldığına dair tarihimizde sağlam bir delil bulunmamaktadır. Hele Selçuklu ve Osmanlı tarihinde kurdun patilerinin izi neredeyse hiç yoktur.
Mitler ister tarihin karanlık dönemlerinden gelsinler ister yeni icat edilmiş olsunlar gerçek olup olmadıklarına değil zihnimize bugüne dair yerleştirdiği kalıplara bakmak ve hükmü buna göre vermek en doğrusu. Dar bir alana sıkıştınız, çıkış yolu arıyorsunuz. Bir lider çıkacak ve size yol gösterecek. Siz de disiplin içinde onun peşine takılacak, kurtuluşa ereceksiniz.
Öyle mi?
Çok faydalı başka sorular da var:
Bu mitolojik-ideolojik sembol etrafında insanları birleştirip aynı hedefe yöneltmeniz mümkün mü? Böyle bir sembol sizi birleştirir mi yoksa böler mi? Devletin ve milletin bekası, bu mitolojik figürün sırtına yüklenebilir mi?
Elinizdeki tarihi malzemeyi, çok tekrarlandığı için gerçek zannedilen hikâyeleri bu soruların süzgecinden geçirerek kararınızı verebilirsiniz.