Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonuçları bazı ülkeleri derinden sarstı. Aşırı sağ Fransa’da ezici bir başarı sağladı. Almanya’da ikinci parti oldu. Her ne kadar merkez sağ ve sol partiler çoğunluğu korumayı sürdürse de, aşırı sağın istikrarlı yükselişi, siyaset çevrelerinde büyük endişeye yol açtı.
Dün yapılan Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, Avrupa siyasetini derinden sarstı. Fransa’da Cumhurbaşkanı Emmabuel Macron, partisi aşırı sağ karşısında ağır yenilgiye uğrayınca, beklenmedik bir şekilde erken seçim kararı aldı. Almanya’da aşırı sağın ikinci parti olması, sadece ülkede değil tüm Avrupa’da endişeyle karşılandı. Post faşist İtalyan partinin liderliğini sürdürmesi bia başka dikkat çeken unsur oldu. AP’de siyasi merkez çoğunluğu elinde tutsa bile, aşırı sağın istikrarlı yükselişi gelecek yıllar için alarm zillerinin çalmasına yol açtı.
Komisyon görevdeki başkanı Alman politikacı Ursula von der Leyen’i desteleyen sağ partilerden oluşan Avrupa Halk Partisi ittifakı sandalye sayısını artırdı. Alman Hıristiyan Demokrat parti çizgisine yakın partiler, Avrupa Parlamentosu‘nda en güçlü grup olmayı sürdürdü.
Seçimleri Sosyal Demokrat Alman Başbakan Olaf Scholz ve Liberal Emmauel Macron’un von der Leyen’in yerine yeni bir isim arayışı başka bir bahara kaldı. İkisi de seçimden yenilgiyle çıkan liderlerin von der Leyen‘e alternatif bir isim için kampanya yürütmesi pek olası görünmüyor.
Birçok AB ülkesinde radikal sağcı ve milliyetçi partilerin başarılarına rağmen, üç siyasi merkez grup, Hıristiyan Demokrat EPP, Sosyal Demokrat S&D ve liberal Renew, yeni Avrupa Parlamentosu‘nda da net bir çoğunluk oluşturabilecek. Von der Leyen de, seçim gecesi yaptığı açıklamada Sosyal Demokratlar ve Liberallere olası bir işbirliği konusunda yaklaşmak istediğini söyledi “Her zaman güçlü bir Avrupa için geniş bir çoğunluk oluşturmak istediğimi söyledim“ dedi.
Üç grubun 400‘den fazla sandalyesi var ki bu da 720 üyeli yeni parlamentoda matematiksel olarak açık bir çoğunluk anlamına geliyor. Ancak bu grupların neredeyse tamamı şu ana kadar grup kurallarına uymadı. Yerel meclislerdeki gibi bir grup disiplini yok. Muhtemelen von der Leyen‘in seçim kampanyası sırasında sağcı politikacılarla, örneğin İtalya Başbakanı Georgia Meloni‘nin post-faşist Fratelli d’Italia‘sı ile çalışmaya açık olduğunu söylemesinin gerisinde de bu disiplinsizlik yatıyor. Von der Leyen‘in, seçim gecesi Yeşiller‘den muhtemel işbirliği ortağı olarak bahsetmemesi dikkatleri çekti.
Sağ kanat, özellikle büyük AB ülkeleri Almanya, Fransa ve İtalya’da elde ettiği büyük oy artışları neticesinde Avrupa seçimlerinden güçlenerek çıktı. Bunun ne gibi siyasi sonuçlar doğuracağı şu an için belirsiz zira sağcılar uyumlu bir blok oluşturmuyorlar ve bölünmüş durumdalar. Aşırı sağ partilerin koalisyonu ID grubu, seçimden kısa bir süre önce Alman aşırı sağ parti AfD‘yi dışlamıştı. Dolayısıyla parlamentoya giren 16 AfD‘li Alman siyasetçinin kendilerini kabul edecek bir grup bulup bulamayacakları belirsizliğini koruyor.
Her ne olursa olsun, Avrupa’daki tüm demokratik partiler siyaset bilimcilerin, milliyetçi ve sağ partilerin neden bu kadar çok seçmeni ikna edebildiklerini araştırmak zorunda. Bu iki grubun Parlamento‘nun altıda birinden fazlası en az 130 milletvekiline sahip olması gelecek açısından büyük zorluklar içeriyor.
Liberaller bu seçimde en büyük oy kaybına uğrayan grup oldui sandalyelerinin neredeyse beşte birini kaybetti. Bunun ana nedeni Fransa’da Macron’un iktidar partisi Rönesans’ın büyük bir yenilgiye uğrayarak sadece yüzde 15 oy alması oldui Marine Le Pen‘in aşırı sağcı Rassemblement National partisi, yüzde 30 ile tüm siyaset çevrelerini şaşkınlığa sürükleyen bir oy oranına ulaştı.
Yine de Liberaller yeni merkezci koalisyonun bir parçası olmayı bekliyorlar. Zira Komisyon Başkanı von der Leyen onlara bir anlamda bağımlı. Çünkü Alman politkacı Yeşiller’i denkleme almıyor bile.
Önceki seçimlerin yıldızı Avrupa Yeşilleri, seçmen nezdinde büyük bir popülarite kaybı yaşadı. Gerek Avrupa Yeşilleri’nin sözcüsü gerekse siyaset bilimciler bu erozyonda, Almanya’da koalisyon ortağı olan Yeşiller Partisi’nin politikalarından duyulan hayal kırıklığını sorumlu tutuyor. Almanya’da oyları önceki seçime göre yüzde 40 azalan Yeşiller’in bu yaşananlardan kendine bir ders çıkartması gerekiyor.
Birçok ülkede sağ partiler Avrupa seçimlerinden zaferle çıkmasına rağmen İsveç ve Finlandiya‘da ise durum farklıydı: Yeşiller ve Sol oy kazandı, aşırı sağ partiler seçmenler arasında zemin kaybetti.
Fransa’nın erken seçim kararının ardından Alman muhalefet partileri de, koalisyonu oluşturan partilerin zayıf performansından sonra erken seçim çağrısı yaptı. CDU‘lu siyasetçi Jens Spahn, AfD‘nin Avrupa seçimlerindeki başarısından federal hükümeti sorumlu tutarak, “Koalisyon politikaları Almanya‘da aşırı sağı güçlendiriyor“ dedi. CDU’nun kardeş partisi CSU’nun lideri Markus Söder de koalisyonun artık halk arasında desteği kalmadığını iddia ederek, bir an önce yeni seçim çağrısında bulundu. AfD lideri Alice Weidel de erken seçim çağrısı yapan liderler arasındaydı.