Fırat Özeler’in Ömer Kavur’un kişiliğini ve sanatını Kavur’un diliyle anlattığı belgesel “Kavur” izleyiciyi aidiyet ve idealler üzerine hüzünlü bir yolculuğa çıkarıyor.
Yönetmen Ömer Kavur’un kişiliğini ve sanatını Kavur’un diliyle anlatan belgesel Kavur, izleyiciyi aidiyet ve idealler üzerine hüzünlü bir yolculuğa çıkarıyor. Dünya prömiyerini 52. Rotterdam Film Festivali’nde yapan belgeselin yönetmenliğini Fırat Özeler üstleniyor. Ankara Film Festivali’nde En İyi Belgesel ödülünü, SİYAD Ödülleri’nde ise En İyi Uzun Metrajlı Belgesel ödülünü kazanan Kavur, MUBI’de izleyici ile buluşmaya devam ediyor.
Senaryosunun Fırat Özeler’e; kurgusunun Fırat Özeler, Melis Terlemez ve İdil Akkuş’a ait olduğu belgeselin yapımcılığını ise Emir Melek üstleniyor. Cem Yılmaz, Funda Eryiğit ve Tilbe Saran’ın anlatıcı ses olarak izleyici ile buluştuğu Kavur, genç bir kadının tüm sıkıntılarının çözüleceğine inanarak Ömer Kavur’un filmlerindekine benzer bir yolculuğa çıkışını anlatıyor. Arşiv, tanıdıklar, kamera arkası görüntüler, röportajlar, yaşanmışlıklar ve Kavur’la genç kadın arasında gerçekleşen hayali bir diyaloglar üzerinden paralel anlatılar sunuyor.
Sıradan bir yönetmen portresinin ötesine geçen belgesel; sahipsiz mektuplar, yıllar geçse de değişmeyen ortak saplantılar, hatırlanmayan rüyalar ve kayıp bir film ışığında Ömer Kavur’un duygu dünyasının kapılarını izleyiciye açıyor. Hafıza, idealler ve aidiyetsizlik hissini inceleyen Kavur, izleyiciyi de aynı sancılar üzerine düşünmeye davet ediyor.
Kavur’la lise yıllarında Gizli Yüz ve Akrebin Yolculuğu filmleri ile tanışan Özeler belgeselde, Kavur izleyen ve onun filmleri ve ruh dünyası üzerine düşünen genç bir kadının çıktığı yolculuk, Kavur’la genç kadın arasında geçen hayali diyaloglar, Kavur’un insanları ile belgesel için yapılan röportajlar ve arşiv görüntüleri üzerinden katmanlı bir yol izliyor.
Belgeselde yolculuğa çıkan kadının Kavur hakkındaki sözlerini ve düşünce akışlarını, belgeselin senaristi ve yönetmeni olan Fırat Özeler’le özdeşleştirmek kaçınılmaz. Genç kadının belgeselin henüz başında “Bütün hikâye onun bir filmini izlememle başladı, büyülenmiştim.” demesi, Kavur’la tanıştığındaki hislerini “…o kadar çekici bir gizem vardı ki filmde, daha sonra yıllarca o gizemin peşinden koşacağımı o sırada bilmiyordum.” sözleriyle anlatan Özeler’le kadın arasında kurulan benzerliği, özellikle yönetmenin Kavur’a bakışını bilen biri için, perçinliyor.
Kavur’un bütün filmlerinde sürükleyici karakter olarak yer alan, hayalete dönüşen ve film boyunca peşinden koşulan kadın gösterimini tersine çevirmek isteyen Özeler, bu kez yolculuğa ve dolayısıyla arayışa çıkan kişiyi bir kadın olarak konumlandırıyor. Aidiyetsizlik hissi çocukluğundan yerleşen ve sevilen bir çocuk olmasına rağmen yalnız hisseden Kavur’un, çocukluğunda yetiştirme tarzları sebebiyle yalnız bırakan kadınlar, yönetmenin duygu dünyasına girilen bu belgeselde genç kadının karakterinde onun anlaşılmasını sağlayan bir figür olarak beliriyor.
Ahmet Hamdi Tanpınar ile Ömer Kavur arasında güçlü bir bağlantı gören Fırat Özeler, Huzur’la Gece Yolculuğu’nu yaratıcısının kendisiyle hesaplaşma aracına dönüşüyor olması açısından birbirine benzetiyor. Bu hesaplaşmaların devamı niteliğinde olan Kavur, bu açıdan Ömer Kavur filmleri arasında en çok Gece Yolculuğu ile benzerlik gösteriyor. Belki de bu niyetle, dört bölümden oluşan belgeselde her bölümün girişinde Huzur’dan birer alıntıya yer veren yönetmen belgeseli, Ömer Kavur’u seslendiren Cem Yılmaz ve genç kadını seslendiren Funda Eryiğit’in Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Her Şey Yerli Yerinde adlı şiirini okumasıyla sonlandırıyor.
Varlıklı bir aileden gelmesine ve filmleriyle pek çok başarıya imza atmasına rağmen kendisini yetersiz hisseden Kavur, dönemin Yeşilçam’ının pornografik filmleri ve iki yüzlü politik filmleri arasında sıkışıyor. Hiçbirine ait hissedemeyen ve sözde politik filmciler tarafından işbirlikçi olmakla suçlanan Kavur, aslında sisteme direnip kendi istediği sinemayı yapmakta inat ederek en güçlü direnişi sergiliyor. Ömer Kavur’un hayatı ve sanatı aracılığıyla, yolda olmanın önemine ve yolculuğun kendini bulmak için yapıldığına dikkat çekilen Kavur’da, önemli olanın sisteme rağmen kendine ve sanatına sağdık kalabilmek olduğu vurgulanıyor. “Film yaparken dost seçiyorum” diyerek üretmeye kararlılıkla devam eden Kavur, bu yönüyle her alanında sistem içerisinde var olabilmenin güç olduğu sanatta üretmeye çalışanlara ilham oluyor.