Erler Film bir dergâh ise “Türker Ağabey” de bu dergâhın dervişidir. Nedensiz de sevebileceğimiz bir kişidir Türker İnanoğlu. Ve gölge kabul etmeyecek kadar parlak bir hayatı olmuştur.
Türker İnanoğlu, nam-ı diğer Bay Sinema, melodramlara has bir finalle ayrıldı aramızdan. Acar gazeteci Cüneyt Özdemir, “Kendisi hayatta, yaşıyor. Lütfen aile bireyleri dışındaki haberlere itibar etmeyiniz.” demesinin üzerinden çok da geçmeden, sessiz sedasız çekildi aramızdan…
Bir anlamda haklı Cüneyt Özdemir; günümüz kitle iletişim araçları nice şöhreti ölmeden öldürmekte pek mahir. Hız adına, daha çok tıklanma adına atılmadık takla kalmıyor ne yazık ki… Gazeteciliğin temel kuralı olan 5N1K rafa kaldırılmadı, kaldırıldığı rafta tozlandı bile…
E, hal böyle olunca, başka ne diyebilirdi ki…
Şunu itiraf etmeli ki; bugün sevdiğimiz nice filmin arkasında ya yapımcı ya da yönetmen olarak onun imzası var. Yalnız Yeşilçam da değil, “Bir Başka Gece”, “Hodri Meydan”, “Gecenin Getirdikleri”, “İcraatın İçinden” gibi çok izlenen, tezlere konu olan eğlence ve tartışma programlarında da alkışı en çok hak eden o.
Sonra hangimiz Beyoğlu Saray’da, Beşiktaş Yumurcak yahut Kadıköy Reks’te filim izlememiştir ki… Karagümrük Hakan, Bakırköy Ünverdi, Ankara Akay Dedeman ve Bahçelievler Dedeman sinemaları unutulacak türden yerler miydi? Peki, Beyoğlu Atlas, Şişli Kent, Kavacık Boğaziçi için ne buyurmalı? Tüm bu işletmelerin sahibiydi.
Neredeyse tüm yapımcılar sinemadan kazandıklarını inşaata yatırırken, onun sinemada kalma ve sinemaya yatırım yapma arzusu takdire şayandır. Hele de Yeşilçam’ın sadece bir isim olarak hafızamızda kaldığı yıllarda kurduğu T(ürker) İ(nanoğlu) M(aslak) Show Center için üç cümle kurmadan önce derin bir nefes almak gerekir.
Dolayısıyla sinema onun “iş”i değil, “aşk”ıydı; hayatını tanımlayan ve anlamlı kılan bir aşk…
Üstelik alaylı değil, eğitimliydi; 1957 yılında Tatbikî Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda öğrenciyken, yönetmen yardımcısı olarak sinemaya adım atmıştı.
Lakin en az alaylılar kadar iştahlıydı. Ben bildimci olmaması, setteki herkesten bir şeyler öğrenmeye çabalaması muhtemelen bundandı.
E, biraz da talihliydi ve şeytan tüyü taşıyordu üzerinde. Şayet öyle olmasa komşusu Kadri Cenani’nin Kanlıca’daki evinde çekim yapma niyetiyle görüşmeye gelen Necil Ozan’ı (film yapımcısı), Nişan Hançer’i (yönetmen) nasıl ikna edebilirdi ki… Okuldan henüz mezun olmuş, tecrübesiz biriydi, ama söyleyip eyledikleriyle umut da vermiş olmalı ki, Nişan Hançer tereddütsüz asistanlık teklifinde bulunmuştu.
O Nişan Hançer ki, Lütfü Akad ekolünden gelen, Yıldırım Gencer, Bilal İnci, Erol Taş gibi sanatçıların yetişmesinde büyük rol oynayan bir isimdi.
Türken İnanoğlu, asistanlık teklifini ikiletmedi, Fuat Rutkay’ın yapımcısı olduğu Yosmanın Kızı (1957) filmiyle Yeşilçam’a ilk adımını attı.
Yosmanın Kızı İnanoğlu’nun ilk, Nişan Hançer’in ise dördüncü filmiydi. Hemen düzelteyim: Oyunculuk, senaryo yazarlığı, yapımcılık, ressamlık gibi türlü meziyetleri olan Nişan Hançer’in yönetmen koltuğunda otururken çektiği dördüncü filmdi.
İkili arasında kan uyumu olmalı ki, daha sonra Dikenli Yol, Funda, Kıbrıs’ın Belası Kızıl EOKA, Ham Meyva ve Sonbahar filmlerinde Nişan Hançer’in yardımcılığında bulundu.
Bu arada, Nişan Hançer’e el veren Lütfi Akad’a da Yalnızlar Rıhtımı ile Yangın Var filmlerinde asistanlık yaptı.
Ozon Film’in sahibi Ahmet Ural Ozon’un teklifi üzerine 1959’da kendi filmini çekme fırsatı buldu: Senden Ayrı Yaşayamam.
Siyah beyaz çekilen ve sokaklarda çiçek satan bir kızın hikâyesini anlatın filmin senaryosunu da Ural Ozon yazmış, hatta tutamamış kendisini, başrollerden birini de üstlenmişti. Bir tür kendin pişir kendin ye misali…
Genelde keşfedilenler, keşfeden mertebesine nadiren ulaşır. Keşfedilenlerin ayakları uzun süre yere basmadığından etraflarına karşı körleşirler. Ve bir şekilde, sahip olduklarını, bir başkasıyla paylaşmaya yanaşmazlar.
İnanoğlu her ne kadar keşfedilen biriyse de, daha çok keşfeden olarak anılmayı hak eder. İlk keşiflerinden biri de sonradan “Sultan” unvanını alacak olan Türkan Şoray’dır.
1960’ta çekilen Köyde Bir Kız Sevdim ile Yeşilçam’ın şaşaalı dünyasına girer Türkan Şoray… İnanoğlu ise Belki Bir Sabah Geleceksin, Küçük Kahraman, Yaşamak Hakkımdır, Doğmadan Ölenler, Kanun Kanundur, Kiralık Koca, Ölmek mi Yaşamak mı, Şafakta Buluşalım ve İntikam Uğruna ile devam eder yoluna.
Derken Erler Film – Türker İnanoğlu’nu kurar, bir şahıs firması olarak… Kendi filmlerini çekmek üzere yapımcılığa başlar.
İnanoğlu’nun keşiflerinden bir diğeri ise sanat yönetmeni Sohban Koloğlu’dur. Sette karşılaştığı Koloğlu ile dost olur ve birliktelikleri ölüm onları ayırana kadar sürer.
Keskin zekâ ve girişimcilik ruhu bir bünyede varsa, onu dört duvar arasına hapsetmek mümkün değildir. Bir çıkış yolu arar…
Ancak İnanoğlu, yalnız zeki ve girişimci değildi, cesur ve akıllıydı da…
Erler Film, ülke sinemasına mührünü vurmuşken dahi durmaması bundan… 1970’li yıllarda, film satın almak için sık sık Cannes, MIFED gibi film pazarlarına gitmesi de bundan.
Sene 1978… Yine bir Cannes serüveninde ‘video’ ile tanışır. İlgisini çeker ve araştırır. Bu aleti Japonya’da birkaç marka ile Almanya’da Grundig’in ürettiğini öğrenir. Önce Almanya’ya, sonra da Japonya’ya giderek gerekli bilgilerle birlikte birer videoteyp alıp Türkiye’ye döner. Dönüşünde kararını vermiştir. Türkiye’de video kaset dağıtımı yaparak hayatımıza “ev sineması”nı sokacaktır.
Hemen kolları sıvar, Ulusal Video adıyla bir şirket kurar. Kısa sürede bir çığ gibi büyüyen Ulusal Video, yurt çapında 1860 video bayii sayısına ulaşır. Böylelikle TRT’nin tek kanal olduğu ve renkli TV kanalı olmayan bir dönemde hem ülkemiz insanını videokaset ile tanıştırır hem de video aracılığı ile renkli film ve programları evlere taşır.
Bundan en çok hoşnut kalanlar ise hiç kuşkusuz Almanya’da vatan hasretiyle yanıp tutuşan göçmenlerdir.
Görmeyenler bilmez; Türk bakkallarında dahi video köşeleri vardı o dönem… İnsanlar üçer beşer kaset kiralar, sonra da birbirlerine misafirliğe giderlerdi. TRT’nin yılbaşı programları da böyle seyredilirdi.
İnanoğlu’nun girişimleri video ile sınırlı kalır mı hiç! Derme çatma çatı antenleriyle izlenilen ve çok net olmayan TV yayınlarının yerine, tüm dünyada kullanılan uydu yayın sistemlerini ülkemizde uygulamaya karar verir çok geçmeden. UTS Ulusal Uydu Sistemleri şirketini kurarak bizleri çanak antenle tanıştırır.
Bu sistem yalnızca ulusal yayınları değil, dünyanın çeşitli ülkelerinden TV kanallarını da evlerimizin içine kadar taşır.
İnanoğlu, TRT’nin iki kanalla yayın yaptığı 90’lı yılların başında özel televizyonlara geçişin çok uzak olmadığının fark eder. İlk özel TV stüdyosu olan Ulusal Stüdyoları’nda çekimler yapar, TRT’ye “Hodri Meydan” adlı bir program hazırlar.
Uğur Dündar’ın önderliğinde çalışan geniş bir ekibin hazırladığı “Hodri Meydan”, Türkiye’de TRT kurumu dışına yaptırılan ilk haber programı olur ve çok büyük ilgi toplar.
Halit Refiğ’in 1974’de TRT için çektiği Müjde Ar’lı Aşk-ı Memnu adlı siyah-beyaz yapım, Türk dizilerin ilki olarak kabul edilir. Uzun süre dizi denince akla TRT gelir.
Sonra özel televizyonlar girer hayatımıza. İşte burada da Türker İnanoğlu’nun parmağı vardır. İlk renkli dizi olarak kabul edilen Sevginin Gücü’nü 1993’te Show TV için hazırlar. Başrollerinde Hülya Avşar ve Tarık Tarcan’ın oynadığı dizi, çok yüksek izlenme oranlarına ulaşır ve rekor düzeyde reklam alır.
İnanoğlu, kısa sürede, bir kişinin tek başına başarmasının imkânsız olduğu bir şey yapar; klasikleşen, bağımlılık yaratan, 100 bölümü aşan birçok başarılı yapıma imza atar.
Birkaçının adını yazayım: İkinci Bahar, Çiçek Taksi, Yabancı Damat, Arka Sokaklar, Akasya Durağı…
Türker İnanoğlu ve Erler Film sonradan ünlü olacak çoğu sanat insanı için basamakları ilk çıktıkları bir sinema ve televizyon okuludur. Pek çok yıldız sektöre ilk adımlarını hep burada atar.
Erler Film bir dergâh ise “Türker Ağabey” de bu dergâhın dervişidir.
Elbette bazen polemiklere malzeme edilir; sahici yahut uydurma aşkları magazine taşınır; harala gürele içinde yaptıkları unutulur, bazen de unutturulur bile isteye… Ama nafile!
Nedensiz de sevebileceğimiz bir kişidir Türker İnanoğlu. Ve gölge kabul etmeyecek kadar parlak bir hayatı olmuştur.
Türk sinemasının başı sağ olsun…