Nevşin Mengü: Kızılcık Şerbeti, laikçi görünümlü siyasal İslam propagandası

Nevşin Mengü ve Orhan Şener Deliormanlı son dönemlerde oldukça tartışılan Kızılcık Şerbeti, Kızıl Goncalar ve Bahar üzerinden Türkiye’deki dizi sektörünü değerlendirdi.

  • ü
  • 18 Mart 2024
  • ü
  • Yaşam

Türkiye, bir süredir 2022 yılında Show TV’de yayınlanmaya başlayan Kızılcık Şerbeti ile 2023’ün sonuna doğru Fox TV’de ekranlara gelen Kızıl Goncalar dizilerini konuşuyor. Muhafazakârlaşma, modern-mütedeyyin çatışması, başörtülü kadınların kamusal alanda daha görünür olması, devletle ilişkileri ve kendi içlerinde yaşanan şiddet, istismar vakalarını bir hikâye etrafında ekrana taşıyan diziler akademisyenlerin de gündeminde.

‘LAİK ERKEKLERİN ELİ EKMEK TUTMUYOR, BOŞ BOŞ GEZİYOR’

Kızılcık Şerbet, Kızıl Goncalar gibi dizilerdeki üstü örtük propagandayı, Orhan Şener Deliormanlı ile YouTube yayınında konuşan gazeteci Nevşin Mengü, Kızılcık Şerbeti’ne ilişkin değerlendirmede, “Bu dizide bütün kadınlar, İslamcı erkeklerin önüne atıyor kendini. Laik erkekler sersem sepelek, eli ekmek tutmuyor, boş boş geziyor. Ama İslamcı erkekler ailesine sahip çıkıyor, para kazanıyor. Aslında laikçi görünümlü siyasal İslam propagandası gibi bir dizi.” yorumunu yaptı.

‘LAİK ERKEKLER HADIM EDİLMİŞ GİBİ’

Akademisyen Orhan Şener Deliormanlı ise, “Bu dizide laik erkekler hadım edilmiş gibi, ailesine bakamaz, koruyamaz. Oradaki baba karakteri ancak gidiyor zengin kayınpederden iş dileniyor, öbürü Nursema’yla evlendi ama kendine hayrı yok. Hiçbiri erkeklik rollerini taşımıyor.” diyerek şunları söyledi:

“Kıvılcım’ın 18 yaşındaki kızı bir İslamcı erkeğe kuma gidiyor, Kıvılcım ‘çıkar o başındakini’ diyor. Kız kuma gidiyor, kadın buna değil de başörtüsüne tepki gösteriyor. Çünkü Kıvılcım, İslamcıların önüne atılan dövmelik seküler.”


Bu haberler de ilginizi çekebilir:

 

‘NASIL ANLAŞIYORSUN ABİ, HANGİ KONUDA KONUŞUYORSUN?’

Mengü ise dizideki iki farklı toplumsal grubun ilişkilerine dair, “Kıvılcım, Ertuğrul’la her konuda ne kadar iyi anlaştığını söylüyor. Nasıl anlaşıyorsun abi, hangi konuda konuşuyorsun? Biri namaz kılıyor, öbürü içki içiyor, hangi ortak konularda bu kadar iyi anlaşıyorlar? Kıvılcım öğretmendi, hiç mi okullardaki 78 saat din dersine konu gelmiyor?” dedi.

‘FAHRETTİN BEY SÖYLEMİŞ OLDU, SİYASİ İKTİDARINIZ BİTTİ’

İşte, Nevşin Mengü ile Orhan Şener Deliormanlı’nın yaptığı söyleşi:

Deliormanlı: Dizi meselesi niye önemli? Çünkü bu mevzularda biraz ifrat ve tefrit var. Kimi diyor ki böyle ne önemi var? Kim izliyor? Bunlar kimi etkileyecek? Kimi de hani en ufak imgeden… Bir de şey vardır ya böyle özellikle bizim İslamcı sağ cenahta falan ne bileyim orada bir tane üçgen görür, piramit işte illuminati bir şey falan sürekli bir sembol ararlar. Öncelikle bu mekanizma nasıl çalışıyor ondan bahsedebiliriz… Fahrettin Bey söylemiş oldu: “Siyasi iktidarınız bitti. Hegemonyanız bitti, kültürel hegemonyanız da bitecek.” Sayın Cumhurbaşkanı da 22 yıl içinde herhâlde böyle her 5 yılda bir dönüp dönüp bunu kuramadık, kuramadık. Hani kuramadık dediği şey kültürel iktidar, kültürel hegemonya. Sürekli bundan bahsediyordu. Bunun kurulabilmesi için araçlar bunlar.

YANLIŞ OKUDULAR

Yıllarca bu siyasi İslamcı hareketi hep şöyle yanlış okudu belli bir kesim, özellikle Ahmet Altan ve çevresinde işte Taraf Gazetesi vesaire. 4+4+4 sistemi var biliyorsun işte okullarda. Bu da özellikle kız çocuklarının okutulmaması için çok güzel bir araçsallaştırılıyor, bahane olarak kullanılıyor. Bu ilk kez ortaya çıktığında, Ahmet Altan’ın sanıyorum şöyle bir yazısı vardı; “Başbakan Erdoğan neden kız çocukların okumamasını istesin? Bir kere onlar zaten işi gücü, en son tahlilde bu iş ekonomidir, kapitalizmidir. İşte bu Amerikalıların işte ekonomi stupid, sonunda her şey ekonomiye çıkar falan.” Öyle değil. Yani bu biraz çocukça bir zihin. Çocuklar kendi gözlerini kapatınca işte seni görmedikleri, senin de onu görmediklerini zannederler ya.

DİNİ KENDİLERİNE UYDURUYORLAR

O cenahta da şöyle bir şey vardı: Kendilerinin dinle ilgili ya da inançla ilgili mefhumları çok zayıf olduğu ya da hiç öyle bir şey yaşamadıkları için herkesi mutlak inançsız zannediyorlar. Ve şöyle bir şey oluyor mesela; onlar zaten kötü insanlar ve o yüzden onlar inanmıyorlardır. Mesela sorsanız şimdi toplumun yarısı falan hani daha seküler, muhalif cenahta, hani “Sayın Erdoğan namaz kılıyor mu?” desek yüzde 90’ı falan “yok canım” diyecek. Arkadaşlar bu insanlar gerçekten inanıyor. Yani kendi içlerinde inanıyorlar. Bu onların iyi bir insan olduğu ya da kötü bir insan olduğu anlamına gelmiyor. Onların o inançları sizin kafanızdaki inanç değil, bir. İkincisi zaten yaptıkları pratikleri de buna uydurabiliyorlar. “E ama çalıyorlar, çırpıyorlar” diyorlar mesela. Yani her ne yapıyorlarsa o onların aklındaki çizgiye zaten uygun. Kız çocuklarıyla ilgili meselelerin en sonunda geldiği şeyi gördük. Yani her şey de o anlamda para değilmiş bir. İkincisi para vesaire ekonomi de zaten buna uydurulabiliyor.

TEMELİNDE BİLİNÇALTINDAKİ KOMPLEKS VAR

Bu iktidarın kurulma meselesinde, kültürel iktidarın kurulması meselesinde şunu hiç unutmamamız lazım: Siyasal İslamcı hareketin aslında temelinde bilinç altındaki bir kompleks de var. Yani mesele sadece işte İslamcı hareketler hep devleti ele geçirmeye çalışırlar, işte sosyal hayatı ona göre düzenlemeye çalışırlar vs. falan ama şunu da hatırlayalım: Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda elitlerinin geldiği yer belli. Ekseriyetle eski Osmanlı bürokrasisi vesaire, bürokrasi diyebilir miyiz ona bilmiyorum ama paşa çocukları şu bu falan. Hani elinizi nereye atsanız; işte Orhan Pamuk’undan tutun da ne bileyim işte Murat Belge’sine kadar… Paşa çocuğu değillerdir ama ya erken dönemde ticaretten zengin olmuşlardır ya bir yerinden tutmuşlardır. Ortalama Anadolulu, taşralı işte ortalama insanın zaten eski sistemde de bir rolü yoktu, Cumhuriyet’te de rolü yoktu. Kentlere taşınınca bu insanlar bir anda bir güç olmaya başladılar ama ne olduklarını da bilemediler. Arabeske tutundular, oradan tarikatlara tutundular vs. en son geldikleri yer de burası oldu.

Dizi kısa vadede bir ayna, hani olanı yansıtıyor iyi kötü, birazcık uçlara gidiyor. Orta vadede mevcudu güçlendiriyor ama uzun vadede bir şeyleri değiştirme imkânı da var. Siz 10 yıl boyunca insanlara bir şey izletirseniz, 20 yıl boyunca bir şey izletirseniz algı, tırnak içinde, ona göre değişiyor.

İSLAMCI TEMSİLİ YOKTU

Bizimkiler dizisini hatırlayalım. Bence çok önemli, çünkü Eski Türkiye’nin tam bittiği yerde Bizimkiler de bitti. 2002-2003 gibi bitti, yeni Türkiye başladı. Şimdi Bizimkiler dizisini genç arkadaşlar da izliyorlar. Ne vardı bunda? Bir apartmanda geçiyor değil mi? Apartmanın her dairesi aslında Türkiye’nin farklı bir sosyoekonomik, sosyopolitik sınıfını temsil ediyor: askeri bando emeklisi, apartman yöneticisi, orada işte bir Almancı aile, öbüründe işte Şükrü Beyler, Almanya’dan gelmişler, eğitimli Beyaz Türk dediğimiz insanlar falan. Burada mesela temsil edilmeyen ya da kasıtlı olarak temsil edilen kim? Cafer. Kapıcı ve eşi. Bunlar o Anadolu’dan göçen insanlar. Onlar temsil edilirken hani uyanık, çakal, şu bu falan ama neyi eksikti onların? Mesela İslamcı karakter yok. Biraz işte o Dunkoflar dediğimiz Almancı tayfa. Ama onun dışında İslam şey yoktu. Yani o kadar temsil edilmiyordu ki bu kesim. Biz onları görmüyorduk bile.

Yavaş yavaş iş şuna evrildi; kendi kanalları oldu vesaire falan, STV’deki dizileri hatırlayalım mesela. İşte ‘Fetullahçılar’, ne diyelim, devrilmeden önce, o dizilerde böyle bir şeyler anlatılırdı, Sır Kapısı vs. falan. Dedem de izlerdi mesela bunları ama biz hep şöyle dalga geçerdik: “Kim izliyor bunları? Ne izliyor? Yaşlılar işte böyle.” Hani çok çocukça gelirdi falan ama durduğu yerde durmuyor.

Zamanla iş şuna geldi, dizi sektörünü düşünelim genel olarak, işte Muhteşem Yüzyıl’ı vs… Seküler diyebileceğimiz insanların kurduğu bir endüstri bu. Ve o zamanlar bu iktidarın çok eleştirdiği “Osmanlı dizisi” falan evrilip başka bir şeye geldi. İlk kez Kuruluş Osman, Diriliş Ertuğrul vs. çıktığında biz hâlâ dalga geçmeye devam ediyorduk. Hani biz derken, ben kendimi de seküler mahalleden gördüğüm için biz diyorum ama hani insanlar üstüne alınmasın. Bu mahalle içerisinde sürekli dalga geçilen bir şeydi bu. Ve o sırada hiç bakmadık bile, hani çoğu insan açıp izlememiştir. Açıp izlesem böyle Vikings falan ayarında bir prodüksiyondan bahsediyoruz. Gerçekten hani kameralar, set vesaire falan. Oyunculuklar biraz abartılı olabilir ama… Yani gerçekten Vikings’ten ayıramazsın çoğu dövüş sahnesini… Gerçekten para harcanıyor. Yüksek bir prodüksiyon.

ESKİ TÜRKİYE’NİN NAHİF İMGELERİ YOK

Şimdi bunun içerisinde zamanla öyle bir yere geldi ki gene biz o değişimi kaçırdık. Şimdi sen İran’ı iyi biliyorsun. İran’da şöyle bir profil vardır. 60’larında 70’lerinde falan bir teyze amca görürsen mesela gençlere bakar ve çok üzülür. Niye? Der ki, “Çocuklar ben gördüm, sizin hayal sandığınız şeyi ben yaşadım. Ve gözümün önünde de siz bunu hayal bile edemiyorsunuz”. Ona geldik. Şimdi öyle bir nesil geldi ki televizyonla ilgili bütün bildiği şey, Bizimkiler yok, Süper Baba’lar falan yok, o eski Türkiye’nin böyle görece nahif imgeleri falan yok. Tamamen bununla büyüdüler.

Yani sen çocukluğundan itibaren izlediğin şey Kara Murat şu bu falan da değil, ki o da eleştirilir. İşte Ertuğrul, Osman, Abdülhamit vs. ise o imgelerle büyüyorsun. İnsanlar kitap okuyarak, ders anlatılarak böyle büyük büyük işte PDF’lerde yapılan basın açıklamalarıyla ya da siyasi mitinglerle falan endokrine olmuyorlar. Televizyon izleye izleye, yani bunu televizyonun etkisi diyoruz ya bir gün izlediğiniz şeyle bir şey olmaz ama bütün ömrünüz bununla geçerse tabii ki de ona öykünürsünüz ve gerçeği böyle algılarsınız.

KURUM’UN KAMPANYASI KOCAMAN BİR AYGITIN PARÇASI

Mengü: Bir arkadaşım Cinecittà örneğini verdi. Mussolini sinema şehri diye bir dev bir stüdyo kuruyor. İşte gelsin şey burada çeksin. İtalyan sinemasının önünü açayım diye. Dev bir Hollywood gibi bir şey… İşte bu ne için? Tabii propaganda için bu bir. İki, şimdi geçen de yine bir siyaset bilimci arkadaşı dinliyordum, Onur Tuğrul Karabıçak. Şöyle bir şey söyledi; hani bu yerel seçim konuşuluyor, İmamoğlu, Kurum. Aslında mesela Murat Kurum’un kampanyası başka bir şey. Yani Murat Kurum’un kampanyası aslında yok. AK Parti’nin bir büyük meta propagandası içerisinde, küçük bir kısım Murat Kurum’un. Yani mesela Ekrem İmamoğlu ne yapıyor? Her yere belediyenin bütün işte resimlerini koyuyor, koyabileceği metroya, şuraya, buraya. Mesela karşı taraf da satın almış değil mi metrodan?… Bilboard satın almış, kiralamış falan. Mesela Murat Kurum’u koymuyor. TRT’nin yeni dizisinin reklamını yapmayı tercih ediyor. Neden? Çünkü aslında o TRT’nin yeni dizisi de yani Murat Kurum’a oy verilmesine yol açan bir şey. Yani böyle bir daha büyük bir propaganda, kocaman bir aygıtın bir parçası Murat Kurum’un kampanyası.

SİYASAL İSLAM PROPAGANDASI

Şimdi o gözle bakınca aslında bunun içine mesela biz seküleriz falan diye “aa işte ne güzel abi, Kızılcık Şerbeti, orada işte ne o Kıvılcım laik atak geçiriyor” falan diyorsun. Ama aslında başka bir çerçeve var. Buna özellikle Kızıl Goncalar ben iki üç bölümden sonra gerçekten saçmalığa dayanamadım yani. Çünkü laikler, sen şimdi daha da çok açarsın bunu, abi laikler hep bir gerizekalı, bir embesil tipler işte. Bir tanesi aptal bir kız, salak salak, habire bağıran, işte zaten dayanamıyor sınav stresine uyuşturucuya başlıyor. Ama işte dindar, tarikatçı muadili, bir tane matematik başlangıç seviyesinde kitap vermişler buna zamanında ve oradan evrenin sırrını çözmüş, Fransalara kabul ediliyor falan. Nasıl kabul ediliyor? Öbür kız da böyle sinir krizi geçiren bir tip ortada. İşte o sinir krizi geçiren kızın üvey anası dayanamamış, Almanyalara kaçmış falan ondan sonra. Onların babası böyle arkaik, hani eskiden Beton Kemalist denirdi, öyle bir tip. Ona bir diyaloglar yazılıyor. Rezillik yani, cidden sinirim bozuldu. Sözde Fransa’da bir profesörle konuşuyor. Şey falan diyor işte bize nükleer santralleri kakaladınız zamanında, bize kakaladınız, işte siz şimdi bilmem ne falan. Ulan yani senaryoyu yazıyorsunuz, dünyadan haberiniz yok. Fransa nükleer santralleri zorla Yeşil Anlaşma’ya soktu, yeşil enerjidir diye bir. İki Türkiye’deki nükleer santralleri Rusya yapıyor, Fransa mı yapıyor yani?… Yani laikler böyle yitik, bitik falan. Ama tarikatçılar hani bir iki içlerinde kötü şey olsa da aslında, mesela Cüneyt deli meli de olsa o kadar vicdanlı ve o kadar akıllı ki bütün filozofları biliyor falan. Böyle bir tarikatçı profili. Hani başta tarikatlar protesto etmişti Kızıl Goncalar’ı. Anlamadıkları için etmişler herhalde. Full tarikat övgüsü.

Öbür Kızılcık Şerbeti’nde, ben yine kadın gözüyle söyleyeceğim, abi bütün kadınlar islamcı erkeklerin önüne atıyor kendini. Hepsi islamcılara âşık. İşte laik erkekler, ne o Umut var mesela, sersem sepelek bir tip, eli ekmek tutmuyor, boş boş ortada geziyor falan. Ama islamcı erkekler öyle mi abi, ailesine sahip çıkıyor, para kazanıyor falan böyle. Hani bütün kadınlar da onlara aşık, arda arda kapanıyorlar, mapanıyorlar falan erkekler için. Aslında laikçi görünümlü siyasal islam propagandası diye okumladım ben kendi vatandaş halimle hocam.

Deliormanlı: Çok güzel okumladın bence. Şimdi özellikle Kızılcık Şerbeti üzerinden gidelim, daha çok izlediğim ve bildiğimin üzerinden. Biraz önce sen hani bir kadın olarak mesela nasıl algıladığını söyledin. Bence de böyle. Hatta daha fenası… “Hidayet romanı” dediğimiz bir şey var 90’larda islamcıların böyle çok sevdiği o bilinçaltının dışa vurumu. Biraz aslında geçmişe gidersek öyle 70-80’lerde İbrahim Tatlıses’in diskoya gidip böyle işte kız kardeşini görüp falan işte ne yapıyorsunuz falan filan dediği şeyler vardır ya biraz onun bu sefer daha dini bir şeye, sosa bulanmış hâli. “Hidayet romanı”nda genelde işte bir seküler kızımız olur. Bu zengindir, hedonisttir ama işte hayatın anlamını arıyordur, bulamamıştır, bir boşluktadır falan. Ya uyuşturucuya düşer, ya bir şey yapar. Uyuşturucuya da düşmez aslında. “Hidayet romanı”nda şimdi islamcıların da böyle bazen hani o dönemde en azından hayat algıları da kısıtlı olduğu için kızın böyle şeyliği, dekadans ya da hedonizmi, şey işte ne bileyim işte kafeye gidiyor, işte konsere gidiyor, bir bira içmiş falan filan vah vah vah çok kötü oldu. Ya da bazen abartıyorlar, direkt eroinman oluyor falan. Normal insan bilmiyorlar yani… “Hidayet romanları”nda da işte kız ufak ufak böyle bir islamcı çocuğa âşık olur aşkla beraber işte onun dediklerini dinler imana da gelir, sonra evlenirler, kız da islami bir hayat yaşar. İşte ona göre belki örtünür şu bu falan yani aslında bataklıktan, yani tırnak içinde söylüyorum bataklıktan işte kadını kurtarıyor falan gibi. Bu bir şeydi. Bunun bir farklı varyantı daha var. Kara Murat filmlerine falan girmiş. Kara Murat gider işte kaleyi basar. Kaleyi fethediyor ama bir yandan prensesle de yatıyor arada falan. Prenses de zaten ama şey.. O da hoşuna gidiyor falan ama bir yandan böyle bir şey gibi; fetih, fütuhat falan, kılıç hakkı.

“BUNLARIN KARILARI BİZE HELALDİR”

Şimdi burada bilmeyen daha genç arkadaşlar olabilir. Birkaç şey hatırlatacağım sadece. Şevki Yılmaz, 90’lar değil mi? Geçenlerde yine çıktı işte İlber Hoca’nın katıldığı şeyde işte Atatürk’e olmayacak laflar etti falan. Zamanında bu insan biliyorsunuz üzerinde ihramla falan böyle umrede mi hacda mı neyken falan işte “madem ki eşitlik istiyorsun xxx adam gönder karını da eşitlik olsun” falan gibi radikal laflar söylemiş, muazzam böyle tepki toplamış falan bir insan. Yani 28 Şubat falan deniyor da sanki böyle ortada hiçbir şey yok. 28 Şubat övgüsü yapmıyorum. Darbe kötü bir şey arkadaşlar ama hani o dönemde yaşananları da hatırlarım. Kanlı mı olacak, kansız mı olacak? Getir karını da bilmem ne olsun. Hani bayağı ciddi laflar söyleniyordu. Bir tane daha gidelim. Mesela IŞİD’in ele geçirdiği yerlerde ilk yaptığı şeylerden mesela özellikle Yezidi kadınlarına, kız çocuklarına neler yaptığını biliyoruz. Değil mi? Onun ötesinde de 15 Temmuz sonrasında mesela bunların karıları bize helaldir…15 Temmuz sonrasında da hani yazılanları hatırlıyorsunuz değil mi? Böyle bazı şey AKP’li profiller, islamcı profiller falan “Bunların karıları bize helaldir.” Niye sürekli böyle bir şey oluyor? Niye mesela seküler mahalleden böyle hani denecek ki seküler mahallede de bunların başını örttüler falan. Birçok hatalar yapıldı, kabul ediyorum da böyle işte hani ele geçirelim, şöyle fethedelim falan gibi bir söylemler çok duymuyorum. Şimdi bu geldiğimiz noktada, “hidayet romanları”nı falan da aşmış bu. Ya da fethetmek falan da değil. Neden? Biraz önce söylediğin gibi.

SEKÜLER AİLEDE “ERKEK” YOK

Şimdi bu nasıl bir senaryo? Bir ailemiz var. Bir kere mesela bunların başlarında, tırnak içinde söylüyorum şimdi yanlışta anlaşılmayayım ama. Yani… Şöyle söyleyeyim, toplumsal cinsiyet rollerini böyle hani evrensel sanada hep eleştirilen o halini kabul edersek, normalde hani normal kabul edilen şey ne? İşte erkek var, baba var, bir de işte hani kadın var, çocuklar falan. Bu ailelerde bir erkek yok. Varsa da hadım edilmiş gibi. Yani bildiğimiz anlamda maskülen rollere sahip değil. Ailesine bakamaz, koruyamaz falan filan. Yani bizim işte şey oradaki babamızı görelim. Anca nedir? Hani gidiyor orada zengin kayınpederden, islamcıdan iş dileniyor. Öbürsü var işte hani Nursema’yla evlendi falan ama kendine zaten hayır yok çocukcağızın falan. Bir tanesi var şey televizyon kanalı şeysi onun zaten ne olduğu belli değil falan. Bunlar böyle bildiğimiz anlamda erkeklik rollerinin hiçbirini taşımayan insanlar… Başlarında erkeği olmayan, kendi kendilerine çok histerik tavırlarda bulunan farklı yaş gruplarından kadınlar ve kız çocuğu var. Biri 18 yaşından ufak, öbürü böyle daha 20’sinde, öbürü işte 30’larına geliyor, öbürü 50. Bir de işte anneannemiz var. Anneanne hariç hepsi bu İslamcı adamlara düştü. Hem de öyle böyle düşmediler. Birisi işte esas kızımız o hamileyken adam bunu aldattı. Boşanıyordu bilmem sonra vay efendim ben sensiz yapamam ölürüm biterim. Yani mesela o yavaş yavaş kumalığa doğru gidiyor.

DÖVMELİK SEKÜLER

İşte zaten en sonunda açıkçası beni de sinirlendiren taraf şu oldu; daha yeni 18 yaşına girmiş olan kızımızın, yani nasıl, ne oluyor da nasıl bir arzuysa bu, bir tane başka islamcı zaten evli olan adamla gidip ona âşık olup onun düpedüz kuması olmayı kabul etmesi ve örtünmesi. Biz bunu nasıl görüyoruz peki? Bize nasıl yansıtılıyor? Son bölümde mesela işte eski Kıvılcım geri döndü. Ya dönen bir şey falan yok. Eski Kıvılcım zaten seküler ebeveynlerin bir karikatürüydü. O karikatürün de karikatürü, trajikomik bir şey. Niye? Ya senin kızın kuma gitmiş 18 yaşında adamın birisine. Bir kere bu normal bir şey mi? “Çıkar o başındakini “diyor. Yani şu an başındakini konuşuruz ayrıca da ne başı ya, kız kuma gitti. Yani kadın buna değil de ona tepkisi. Niye? Kıvılcım bizim değil de daha doğrusu islamcıların ve genel olarak AKP tabanın önüne atılan, al sana bir işte dövmelik seküler, “beton Kemalist” buna çakın arkadaşlar. Başka bir şey değil aslında.

SEÇİM DEĞİŞTİRDİ

Hani seçimden önce bambaşka bir yere gidiyordu. O zaman da diyorduk ki, başta mesela neydi korkumuz? Tam böyle bir şey olması. Seküler dövme dizisi olmasıydı. Sonra dedik, aa işte Nursema falan öttürüyor şu bu. Ya orada tabii ki şeyi görüyoruz yani insanların bir umuda ihtiyacı var. Bir umut oldukça belli güç, belli köşeleri tutmuş olan aktörler de ona göre meyledebiliyor. Seçimlerdeki korkunç yenilgiden sonra tabii ki… Buraya doğru meyledildi. Orada da mesela bu Ahmet Altan yanılgısına düşünmemek lazım. Denenecek ki işte her şey reyting şu bu. Hayır. Bir kere bu dizinin asıl hedef kitlesi ve AB grubu dediğimiz insanlar zaten genel olarak seküler mahalle ve reytinglerde birinci olan dizi geriye doğru düşüyor. Buna rağmen yapılıyor bu. Neden? Çünkü aynen işte Demirören grubunun mesela işte medya satın almasına vesaire olduğu gibi sen paranı oradan kazanmayacaksın. Başka yerlerden kazanacaksın. O işi yapmak için de bu sana görev olarak verildi. Şunu demek istemiyorum, hiçbir şey bilmiyorum içeriye dair, yapımcısı, yönetmeni, senarist, şu bu falan onunla anlaştı bunula anlaştı. Bu içgüdüsel bile olabilir. Farkında bile olmayabilirler belki ne yaptıklarının. Hani böyle beğeniliyor, şu bu. Tekrar ceza almayalım RTÜK’ten de bilmem ne diye. Belki onlar kraldan kralcı da oluyor olabilir, bilemem orasını. Ama son tahlilde geldiği şey şu, sekülerle ilgili çizilen imaj, özellikle kadınlar üzerinden bir tahakküm kurma meselesi olduğu için, bunlar bir, işte bunların kadınları, hani onlar karıları diyor, size helaldir. İkincisi, zaten bir şey yapmana gerek yok, kendisi sana, tırnak içinde, düşer. Üçüncüsü, seküler mahalleye alttan alta verilen şey şu, siz beceriksiz, hedonist, ailesini koruyamayan falan bireylersiniz.

BİAT EDİN

Hani hep deniyordu ya Cem Küçük falan, “biat edin”. Çünkü istenen şu, “Ya defolun gidin, ya biat edin. Biat etmiyorsanız da hazır olun olabileceklere. Yeni bir Türkiye kuruluyor, siz eski Türkiye’nin artıklarısınız.”. Hatırlayalım, o mahallelerinize girilecek denmişti. Diyen adamı da sonra kimden danışman yaptı falan hatırlayalım ama sürekli mahalleye girme, fethetme, kılıç hakkı, bileğinin şeyiyle, bu kadınlar sizin… Bunun bu kadar olduğu bir yerde böyle bir anlatının ben açıkçası doğal olduğunu düşünmüyorum. Kasıtlı veya İslam alanlı olsa toplumun belli bir yarısını oldukça kötü bir algı yönetimiyle kirlettiğini düşünüyorum.

Hani deniyor ya, Twitter’da işte yazarak olmaz. Arkadaşlar, 40 yılda bir Twitter’dan yazıp, sadece evinizde oturarak yapabileceğiniz bir şey. Hani bir tane boykot tweeti atın, bu dizileri de böyle oldukları zaman izlemeyin. Çünkü şunu diyorduk ya, kim izliyor, kim izliyor? Ya kim izliyorsun, bırak. Biz izliyoruz artık ya. Biz izliyoruz. Biz niye izliyoruz bunu? Hadi. İnsanlar izliyor, biz niye izliyoruz?

NORMAL İNSAN GÖSTERİMİ YOK

Anadolu’da ortalama bir emekli öğretmen, Atatürkçü, işte eskiden imkânı varken bir kadeh rakı falan içen, artık onu da içemeyen, işte ne bileyim, seküler dediğimiz de yani orucunu tutar şu bu falan ama öyle hani dinle imanla çok çok işi yok, işte kızını okutmak istiyor… Bu insan nerede? Hangi dizide bu adam, yok. Seküler şu eve ayakkabıyla giriyor, hepsi zaten sürekli içki kaka koku hiçbir şeyden haberleri yok. Bıraksalar hedonizm ülkeyle şey, kim bunlar ya benim ailem böyle biri değil, senin ailen… Yani kim bunlar hakikaten ortalama seküler insan memur okumuş işte köy enstitüsü mezunu bir şey ya da öbür tarafta ne bileyim hani beden hocası ya da işte bilmem nerede teknisyen, laborant bu insanlar nerede? Hiçbir dizide ben görmüyorum. Sekülerler hep böyle zenginmiş ama yavaş yavaş zengini de şöyle yapıyoruz. Eski zengin. Zenginlik bitiyor. Yeni zenginler orada. Siz de onlara biat edin. Yani dünyadan habersiz hiçbir şey bilmez.

TARİKATLER BU TOPRAKLARA YABANCI

Bu topraklara yabancı bir şey söyleyeyim mi? Bu toprakları yabancı veya radikal olan unsur kesinlikle bu insanlar değil. Bu insanlar buranın zaten bir cumhuriyetin kurucu ögelerinden birisi. İkincisi hep zaten buradaydılar. Kültürü, adetin vesairesini bilirler. Ama öbür tarafta, şunu da demiyorum, mütedeyyin ortalama hani işte Müslüman falan hani sorunca zaten çoğu insan Müslüman. Bundan da bahsetmiyorum ama mesela bu işte tarikatlere bakalım. İşte bu Adıyaman’daki işte Menzilciler vesaire. Bu size çok yerli ve milli gibi mi geliyor arkadaşlar? Yani hakikaten soruyorum. Adamın birisi burasında gül, millet bir şeyler yapıyor falan. Bu yerli ve milli bir şey mi? Bu topraklara ait bir şey mi bu gerçekten? Yani bu bana çok daha böyle başka bir ülkenin, başka bir medeniyetin Türkiye’ye böyle getirilmiş, bir şekilde ittirilmiş bir kültürüymüş gibi geliyor. Onlar da var olsunlar kimseye zararları yoksa falan da bir zararları var bence.

BİR TEK BAHAR VAR

Mengü: Bir tek Bahar dizisi şimdi… işte zamanında doktor olması engellenmiş. Ailesi yüzünden, evlenip gitti yani. Kocasının ailesi yüzünden ve şimdi yeniden hastaneye dönüyor. Ayakları üzerinde durma serüveni kadının tekrar. O hakikaten böyle daha bir feminist diyelim. Alt yapısı olan bir dizi. Bakalım yani orada henüz bir imam, bir tarika, çok zeki bir dindar insan, herkese ne yapacağını söylüyor, böyle bir karakter yok henüz. Bilmiyorum. Sen ne diyorsun?

Deliormanlı: Her şey olabilir. Bu mesela bize şunu gösteriyor. Mesele sadece reyting olsaydı. Hani deniyor insanlar parasına bakıyor, Kızılcık Şerbeti niye o zaman kendi ayağına sıkıyor mesela değil mi? Burada bir düşünmek lazım. Demek ki orada reytingin, reklam yerinin falan ötesinde başka şeyler var. Bir, bizim ayağımızı kaydırmasınlar, sektörde bitmeyelim, çok ceza aldık, aman ürkütmeyelim, şöyle böyle kaygısı. Belki başka şeyler de vardır. Dediğim gibi, biraz önce söyledim, bu aşırı okuma yapıyorsunuz falan, bilmiyorum orada insanlar ne düşünüyorlar. Hani nasıl oluyor tam ama belli bir çevre oluştuktan sonra yani bu şey, Hannah Arendt’in işte Banality of Evil, yani kötüler böyle şeytani şey falan kurmazlar. Herkes kendisine düşen basit bir şeyi yapar. Biri der ki ben trene bindirdim öbürü der ben indirdim öbürü der ben düğmeye bastım. E kimse öldürmedi abi bu kadar insanı o zaman. Bir tek Hitler öldürdü yani. Bu da ona geliyor. Ben yazdım sadece, ben oynadım sadece, ben çektim sadece, ben ışığı tuttum bilmem ne. Sonuçta ne oldu? İşte ganimet gibi fethedilmeyi bekleyen bir sürü seküler kadının olduğu bir dizi izliyoruz.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com