Avrupa’nın kayıp insan sermayesi: Göçmen değil, dünya vatandaşı

​Bir eğitimci olarak gördüğüm şudur: Göçmenlerin eğitimde yaşadığı zorluklar, bireysel kapasite eksiklikleri değil, Avrupa eğitim sistemlerinin köklü yapısal yetersizlikleridir. Bu yetersizlikler, göçmenlerin potansiyelini hapsederek, AB’nin küresel rekabet gücünü zayıflatmaktadır.

​​Göçmenlik, modern çağın en belirleyici ve tartışmalı küresel dinamiğidir. Avrupa Birliği’ndeki (AB) yabancı doğumlu nüfusun 41 milyondan 63 milyonu aşarak, toplam nüfusun yüzde 14,1’ine ulaştığı son on yılda, kıtanın toplumsal yapısı kökten dönüşmüştür. Özellikle okullardaki yabancı uyruklu reşit olmayan nüfusun 2015-2024 yılları arasında neredeyse yüzde 50 arttığı düşünüldüğünde, eğitim sistemlerinin yalnızca birer “uyum mekanizması” olmaktan çıkıp, yeni bir toplumsal mimari inşa etme zorunluluğu açıkça görülmektedir.

​Bir eğitimci olarak gördüğüm şudur: Göçmenlerin eğitimde yaşadığı zorluklar, bireysel kapasite eksiklikleri değil, Avrupa eğitim sistemlerinin köklü yapısal yetersizlikleridir. Bu yetersizlikler, göçmenlerin potansiyelini hapsederek, AB’nin küresel rekabet gücünü zayıflatmaktadır.

Avrupa’nın göçmen eğitimine yaklaşımı, AB’nin geleceğini doğrudan etkileyen üç temel yapısal engel üzerinden incelenmelidir.

Akademik başarıdaki derin uçurum

​Sistem, göçmen öğrencilerin akademik dil yeterliliğine (CALP) ulaşmasını göz ardı ederek, yalnızca günlük iletişim diline (BICS) odaklanmaktadır. Bu metodolojik hata, öğrencinin akademik olarak yetersiz olduğu algısını yaratır ve başarıyı engeller. PISA verileri bu durumu sayısal olarak doğrular: AB genelinde göçmen öğrenciler, yerli akranlarına göre matematikte ortalama 34 puan daha düşük performans sergilemektedir. Bu fark, dil bariyerinin ötesinde kök salmış bilişsel ve yapısal eşitsizliğin doğrudan kanıtıdır.

Kariyer kapanı ve nitelik israfı

​Entegrasyonun en önemli göstergesi olan ekonomik bağımsızlık, eğitimdeki erken ayrışma ve diploma tanınma sorunları yüzünden engellenmektedir. 2023 Eurostat verilerine göre, AB dışı vatandaşlarda eğitimi erken bırakma oranı yüzde 25,3 iken, yerli vatandaşlarda bu oran yüzde 8,2’dir.

​Yüksek nitelikli göçmen yetişkinler için yabancı diploma ve mesleki niteliklerin tanınması (denklik) süreçleri yavaş ve karmaşıktır. Bu bürokratik engeller; AB Komisyonu’nun da kabul ettiği gibi, özellikle mültecilerde önceki eğitim ve niteliklerin belgelendirilmesindeki zorluklar ile birleşerek, AB’nin ihtiyaç duyduğu yüksek eğitimli bireylerin vasıflarının altında çalışmasına neden olarak, ciddi bir beyin gücü israfına yol açar.

​Bu yapısal başarısızlık, göçmen ailelerde bir nesil sonraki eğitim motivasyonunu da kökten sarsmaktadır. Saha görüşmelerinde karşılaşılan “Biz okuduk da ne olduk? Şimdi başka ülkede sıradan işler yapıyoruz. Çocuğumun üniversite okumasına gerek yok, bir meslek sahibi olsun yeter,” şeklindeki yaklaşım, eğitim sisteminin yüksek nitelikli bireyleri absorbe edememesinin yarattığı derin hayal kırıklığının bir yansımasıdır. Bu negatif motivasyon, göçmen gençlerin potansiyelini erken yaşta kısıtlayan ve AB’nin gelecekteki insan kaynağını tehlikeye atan en büyük sosyal risktir.

Kurumsal ayrımcılık

​Bazı Avrupa ülkelerinde uygulanan erken okul yönlendirme sistemleri, sosyo-ekonomik dezavantaj yaşayan göçmen çocuklarının düşük statülü okullara yönlendirilme riskini artırır. Bu sistemsel ayrım, eğitimde kurumsal ayrımcılığa dönüşerek fırsat eşitsizliğini kalıcı hale getirir.

Transnasyonal Eğitim: Dünya vatandaşlığı vizyonu

​Avrupa’nın bu yapısal çıkmazlardan kurtulması, “entegrasyon” kavramını aşan bir vizyonla mümkündür. Son yıllardaki eğilimler, Avrupa Birliği’ne göç eden nüfusun akademik seviyesinin belirgin bir şekilde yükseldiğini göstermektedir; zira 2012 ile 2022 yılları arasında yükseköğrenim görmüş yabancı uyruklu bireylerin oranı AB genelinde yüzde 24’ten yüzde 31’e yükselmiştir. Göçmenlerin nihai hedefi sadece uyum sağlamak değil, aynı zamanda sahip oldukları transnasyonal beceriyi bir üst seviyeye taşıyarak Dünya Vatandaşı (Global Citizen) olmaktır.

Vizyonun stratejik adımları

Anadil Bilişsel Kaynaktır: Göçmenlerin anadilini bir engel değil, bilişsel bir kaynak olarak kabul eden Transnasyonal Eğitim modeli benimsenmelidir. Bu, öğrencilerin bilişsel esnekliğini ve kültürel zekâsını artırır.

Öğretmen Eğitimi ve Toplumsal Yaklaşım: Öğretmen yetiştirme programları, önyargı yönetimi ve kültürlerarası yeterlilik konularında güçlendirilmelidir. Bu hedefe ulaşmak için AB Komisyonu’nun teşvik ettiği ‘bütün toplum yaklaşımı’ (whole-of-society approach) ve karşılıklı öğrenme faaliyetleri (mutual learning activities) mekanizmaları aktif kullanılmalı; Erasmus+ ve SIRIUS ağı üzerinden bilgi ve iyi uygulamalar yaygınlaştırılmalıdır.

Fast-Track Reformu: AB’nin beceri israfını durdurmak için atacağı en radikal adım, nitelikli göçmenler için denklik süreçlerini basitleştirmektir. ‘Fast-Track’ (Hızlandırılmış Yol) sertifikasyon programları oluşturulmalıdır. Bu süreç, AB’nin “niteliklerin daha hızlı tanınması” hedefine ulaşmasını sağlamalı ve Komisyon’un desteklediği uzman rehberliği ile üye devletler arasında etkinlikle yaygınlaştırılmalıdır.

Paradigma değişimi ve yeni liderler

​Avrupa’nın yüzleşmesi gereken gerçek şudur: Göçmenlere yönelik eğitim sisteminin başarısızlığı, yalnızca ahlaki bir kusur değil; aynı zamanda sosyal ve ekonomik entropiye yol açan yapısal bir krizdir.

​​Entelektüel bir perspektiften, mevcut tekilci entegrasyon paradigması, AB’nin kendi entegrasyon teorisinin (Berry’nin entegrasyonu) gerektirdiği “iki yönlü adaptasyon” ilkesini uygulamakta yetersiz kaldığını göstermektedir. Göçmenlerin ve yerlilerin eğitim seviyeleri arasındaki bu uçurum, aynı zamanda AB ülkeleri içinde pozitif bir korelasyon göstermektedir; yani yerli halkı daha iyi eğitimli olan ülkeler, genel olarak daha iyi eğitimli göçmenlere de ev sahipliği yapmaktadır. Bu korelasyon, eğitim başarısının sadece bireysel çabaya değil, ev sahibi ülkenin eğitim sisteminin kalitesine ve kapsayıcılığına ne kadar bağlı olduğunun çarpıcı bir kanıtıdır.

​Sistem, göçmenlerin getirdiği karmaşık bilişsel ve kültürel sermayeyi, basitçe tekil bir ulusal kalıba indirgemeye çalışarak hem bireyleri hem de toplumu zarara uğratmaktadır. Bu nedenle çözüm, mevcut sistemi yama yapmak değil, Transnasyonal Eğitimi merkeze alan, göçmenleri bir yük değil bir değer olarak gören yeni bir sosyal mühendislik paradigmasına geçilmelidir.

Göçmen ailelere ve çocuklara açılan ufuk: İki dünyanın liderleri

​Bu zorluklar ve sayısal uçurumlar karşısında yılmamak, bilakis bu durumu benzersiz bir avantaj olarak görmek esastır.

Değerli göçmen aileler; karşılaştığınız “Okuduk da ne oldu?” sorusu, sizin değil, mevcut sistemin kusurudur. Çocuğunuzun eğitimi, sadece denklik ve meslek sahibi olma mücadelesi değil; iki kültürü, iki dili ve iki farklı yaşam perspektifini aynı anda deneyimleyen, küresel vatandaşlığa adım atmış bir nesli temsil etmektedir. Onların Transnasyonal Kimliği, yalnızca bir adaptasyon stratejisi değil, aynı zamanda geleceğin uluslararası ticaretinde, diplomasisinde ve biliminde aranan küresel yeterliliktir. Unutmayın ki, iki kültür arasında köprü kurma yeteneği, onlara yüksek bilişsel esneklik ve empati gücü kazandırmıştır.  Bu yolda atılan her dil adımı, kazanılan her denklik belgesi ve aşılmış her bürokratik engel, sadece bir yerel başarı değil; Avrupa’nın gelecekteki kültürlerarası liderlerini yetiştiren bir adımdır. Sizler, sadece yeni bir hayata başlamıyorsunuz; Avrupa’nın küresel bakış açısını zenginleştiren, yarının çok dilli, çok kültürlü liderlerini yetiştiriyorsunuz. Bu potansiyelin değerini bilin ve bu vizyonla ilerleyin.

​Avrupa’nın görevi ise, bu bireylerin potansiyelini doğru kanallara aktaran, onlara engel değil, yol gösteren bir eğitim sistemi inşa etmektir. Bu, hem Avrupa’nın insani değerlere bağlılığını gösteren hem de gelecekteki ekonomik başarısını garanti altına alan tek yoldur.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER