2025 sinema yılına dair değerlendirmeler yayımlanmaya başlarken, Lucile Hadžihalilović’in yönettiği The Ice Tower, Birleşik Krallık merkezli eleştirmen listelerinde öne çıkan yapımlar arasında gösteriliyor. The Guardian’ın yıl sonu seçkisine göre film, çağdaş Avrupa sinemasında masal anlatısını psikolojik bir çerçeveyle yeniden yorumlayan nadir örneklerden biri olarak konumlandırılıyor.
Hans Christian Andersen’in Karlar Kraliçesi masalından esinlenen The Ice Tower, anlatısını doğrudan bir uyarlama olarak değil, sinemanın kendi iç dünyasına açılan katmanlı bir yapı üzerinden kuruyor. Film, bir film seti etrafında gelişen hikâyesiyle, kurmaca ile gerçeklik arasındaki sınırların giderek belirsizleştiği bir atmosfer yaratıyor. Eleştirmenler, Hadžihalilović’in bu yapıda sinemayı hem bir anlatı aracı hem de başlı başına bir mekân olarak ele aldığını vurguluyor.
The Guardian’daki değerlendirmelerde özellikle Marion Cotillard’ın canlandırdığı “Snow Queen” karakteri öne çıkarılıyor. Cotillard’ın performansı, güç ilişkileri, sanatsal takıntı ve temsil meselesi etrafında şekillenen filmin duygusal merkezini oluşturuyor. Eleştirmenler, oyunculuğun filmin soğuk ve mesafeli görsel dünyasıyla bilinçli bir gerilim kurduğunu belirtiyor.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
BFI’nin Sight & Sound çevresinde yapılan yıl sonu değerlendirmelerinde de The Ice Tower, gişe odaklı yapımların dışında kalan, festival dolaşımında şekillenen filmlerin eleştirel görünürlüğünü hatırlatan örnekler arasında anılıyor. Bu yönüyle film, 2025’te Avrupa sinemasında eleştirmen beğenisiyle öne çıkan yapımların ortak estetik arayışlarını da yansıtıyor.
Lucile Hadžihalilović, çağdaş Avrupa sinemasında bedensellik, arzu, iktidar ve masumiyet gibi temaları karanlık ve şiirsel bir sinema diliyle ele alan Fransız yönetmen ve senaristtir. Kariyerine Gaspar Noé ile kurduğu yaratıcı ortaklıkla başlayan Hadžihalilović, özellikle Innocence (Masumiyet) ve Evolution gibi filmleriyle tanındı. Bu yapımlarda çocukluk, eğitim, dönüşüm ve kapatılmış mekânlar etrafında kurulan anlatılar, masalsı bir yüzeyin altında rahatsız edici bir psikolojik derinlik taşır. Hadžihalilović’in sineması, açıklamaktan çok sezdiren; anlatıyı dramatik olaylardan ziyade atmosfer, ritim ve görsel kompozisyon üzerinden kuran bir yaklaşım sergiler. The Ice Tower, yönetmenin bu estetik çizgisini sürdürürken, sinemanın kendi üretim süreçlerini de anlatının merkezine almasıyla filmografisinde özel bir yere yerleşir.
Masal anlatıları, çağdaş sinemada artık didaktik hikâyeler ya da mutlu sonlarla tanımlanan yapıların ötesine taşınmış durumda. Günümüz yönetmenleri, masalları ahlaki dersler veren metinler olarak değil; bilinçaltı, bastırılmış arzular ve toplumsal güç ilişkilerinin simgesel alanları olarak yeniden yorumluyor. Bu dönüşümde masal, güvenli bir anlatı çerçevesi olmaktan çıkarak, tekinsizliğin ve belirsizliğin taşıyıcısına dönüşüyor. The Ice Tower gibi filmler, masalı doğrudan uyarlamak yerine onun imgelerini, figürlerini ve atmosferini kullanarak sinemanın kendi doğası üzerine düşünen katmanlı yapılar kuruyor. Böylece masal, çocuklara anlatılan bir hikâye olmaktan çok, yetişkin dünyasının kırılganlıklarını ve iktidar ilişkilerini görünür kılan estetik bir araç hâline geliyor.
Velev'i
Google Haberler üzerinden takip edin
