Sessizliğin içinde büyüyen çocukluk

Ödüllü yönetmen Fatih Akın’ın Cannes Film Festivali’nde prömiyer yapan filmi Amrum, savaşın değil, savaş sonrasının sessizliğinde büyüyen bir çocukluğun filmi.

Savaş bittiğinde her şeyin bittiği sanılıyor. Oysa çoğu şey tam o anda başlıyor suskunluk. İnsanlar konuşmuyor, çünkü konuşmak, hatırlamak demek. Hatırlamaksa bazen yaşamaktan daha ağır geliyor. Amrum, tam da bu ağırlığın filmi. Büyük cümleler kurmuyor, büyük sahneler göstermiyor. Sadece küçük bir adada, küçük bir evin içinde, bir çocuğun göz hizasında sessizliğin nasıl çoğaldığını gösteriyor.

Fatih Akın, 1945 yılında Kuzey Denizi’ndeki Amrum Adasını bir sığınak gibi kurmuyor. Ada burada bir kaçış alanı değil suskunluğun ağırlaştığı bir bekleme yeri. Film tarih anlatmıyor. Tarihin gündelik hayatın içine nasıl sindiğini, evlerin içinde nasıl dolaştığını ve en çok da çocukların bedenine nasıl yerleştiğini kuruyor.

Merkezde Nanning var. Henüz dünyayı açıklayacak kelimeleri yok ama etrafındaki sessizlikleri tanıyor. Çünkü çocuklar, yetişkinlerin sustuğu yerde büyür.

Sessizlik bir boşluk değil, bir miras

Adada herkes savaşın bittiğini biliyor. Nazi Almanyası’nın çöktüğünü de. Ama bu bilgi cümleye dönüşmüyor. Kimse yüksek sesle konuşmuyor, ama gerçekten susmuyor da. Hayat olduğu yerden devam ediyor. Çalışılıyor, yiyecek aranıyor, bakışlar kaçırılıyor…

Fatih Akın’ın yönettiği ‘Amrum’da Jasper Billerbeck (ortada), Diane Kruger (solda) ve Kian Köppke rol alıyor. (Fotoğraf: Warner Bros./Gordon Timpen)

Amrum, sessizliği bir eksiklik gibi değil, toplumsal bir refleks gibi kuruyor. Hannah Arendt’in “kötülüğün sıradanlığı” dediği şey burada bağırmıyor; alışıyor. Suç, büyük anlarda değil küçük ertelemelerde saklanıyor. Film bunu göze sokmuyor, sahnelerin içine yerleştiriyor. İzleyiciye rahatlatıcı bir mesafe vermiyor.

Sessizlik burada güvenli değil. Koruyucu hiç değil. Sessizlik yalnızca yüzleşmeyi erteliyor.

Çocukluk: Taşınan bir yük

Nanning’in çocukluğu korunmuyor. Film çocuğu masumiyetin simgesi olarak yüceltmiyor; onu taşıyan bir bedene dönüştürüyor. Annesi Hille ağır bir depresyona sürükleniyor. Baba cephede, SS subayı. Evde kalan çocuk, duygusal boşluğu da fiziksel sorumluluğu da dolduruyor. Nanning bakıyor, taşıyor, idare ediyor. Çocukluk sessizce geri çekiliyor. Yetişkinlik erken geliyor. Film şu soruyu geride bırakıyor. Masumiyet gerçekten korunuyor mu, yoksa sadece daha sonra hatırlanmak üzere mi erteleniyor?

Fatih Akın’ın bilinçli ısrarı

Fatih Akın bu filmde geri çekiliyor. Yargı dağıtmıyor. Hatta seyirciye “doğru” bir duygu sunmuyor. Kamera çoğu zaman sabit kalıyor, planlar uzuyor, müzik susuyor. Film izleyiciyi yönlendirmiyor; boşlukta bırakıyor. Yönetmenin geri çekilmesi aslında zayıflık değil. Bilinçli bir ısrar. Akın, geçmişle yüzleşmenin bazen bağırarak değil, susarak da ertelenebileceğini gösteriyor. Amrum, bu yüzden bir hesaplaşma filminden çok, hesaplaşmamanın bedelini taşıyor.

Amrum Adası açık, geniş ve rüzgârlı. Ama film bu açıklığı ferahlıkla eşleştirmiyor. Ada saklamıyor; açıyor. Deniz kaçış ihtimali gibi duruyor ama ulaşılamaz. Doğa sakin ama teselli edici değil. Bu mekân, suçun ve sessizliğin nasıl paylaşıldığını görünür kılıyor. Küçük toplumlarda hiçbir şey tek başına kalmıyor. Sessizlik bile.

Amrum, savaşın bitişini anlatmıyor. Savaş bittikten sonra evlerin içinde kalan şeyi anlatıyor: suskunluğu. Çocukluk, bu suskunluğun en hassas kayıt alanına dönüşüyor. Film, yüzleşmeyen toplumların geçmişi geride bırakmadığını onu çocuklarına devrettiğini düşündürüyor.

Sessizlik geçmiyor. Şekil değiştiriyor. Nesil değiştiriyor ve en çok da çocukların içinde konuşuyor.


Amrum
Yönetmen: Fatih Akın
Senaryo: Fatih Akın-Hark Bohm
Oyuncular: Diane Kruger, Matthias Schweighöfer, Laura Tonke, Jasper Billerbeck, Lisa Hagmeister, Kian Köppke, Lars Jessen, Detlev Buck

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER