Fotoğraf: Martin Parr
Çağdaş belgesel fotoğrafçılığının en önemli isimlerinden biri olan Martin Parr, 6 Aralık 2025’te 73 yaşında, Bristol’daki evinde hayatını kaybetti. Arkasında gelecek kuşaklara ilham olacak binlerce görüntü bıraktı. Elli yılı aşkın kariyeri boyunca gündelik yaşamı mizah, toplumsal eleştiri ve sıcak bir insanlık duygusuyla harmanlayarak benzersiz bir biçimde belgeledi.
Aşırı canlı renklerle, doğrudan flaş ışığıyla çekilmiş fotoğraflarıyla hem Britanya toplumunun hem de Batı tüketim kültürünün bir aynası ve amansız bir eleştirmeni hâline geldi.
Martin Parr, 23 Mayıs 1952’de İngiltere’nin Surrey bölgesindeki Epsom kasabasında doğdu. Fotoğrafçılığa olan ilgisi, amatör fotoğrafçı olan büyükbabasının etkisiyle genç yaşta başladı. Çocukluk ve gençlik yıllarında çevresindeki insanları, sokakları ve sıradan anları fotoğraflayarak gözlem yeteneğini geliştirdi. 1970–1973 yılları arasında Manchester Polytechnic’te (şimdiki Manchester Metropolitan University) fotoğrafçılık eğitimi aldı. Bu dönemde İngiliz belgesel fotoğrafçısı Tony Ray-Jones’tan büyük ölçüde etkilendi.
Ray-Jones, Britanya yaşamını mizahi ve kişisel bir bakışla belgelemenin önemini vurguluyordu. Parr da bu yaklaşımı benimsedi; gündelik olanı sıradanın ötesinde, anlam dolu ve tuhaf bir güzellik taşıyan bir sahne olarak görmeye başladı.

Martin Parr (Fotoğraf: JOEL SAGET / AFP)
Parr’ın büyük çıkışı, 1980’lerin ortasında yayımladığı The Last Resort (1983–1985) adlı fotoğraf serisiyle gerçekleşti. Bu seri, İngiltere’nin New Brighton sahilinde tatil yapan işçi sınıfı ailelerini konu alıyordu. Plastik oyuncaklar, çöpler, oynayan çocuklar ve kalabalık sahneler hepsi bir aradaydı.
Sergi ilk gösterildiğinde büyük tartışma yarattı. Kimileri Parr’ın insanlarla alay ettiğini söylerken, kimileri onun samimi ve insancıl bir gözle toplumsal değişimi belgelediğini savundu. Zamanla The Last Resort, çağdaş belgesel fotoğrafın dönüm noktalarından biri olarak kabul edildi; mizah ile eleştirinin bir arada var olabileceğini gösterdi.
1980’lerin sonunda Parr, o döneme kadar belgesel fotoğrafçılığın temelini oluşturan siyah-beyaz üslubu terk ederek canlı renklerle çalışmaya başladı. Gün ışığında bile flaş kullanarak sahneleri düz, neredeyse yapay bir görünümle belgeledi. Bu, bilinçli bir tercihti: aşırı doygun renklerle tüketim toplumunun yapaylığını vurgulamak istiyordu.
Small World (1990–1995) ve Common Sense (1995–1999) gibi serilerinde küreselleşmenin ve turizmin tekdüzeliğini inceledi. Turistlerin dünyaca ünlü yapıtların önünde selfie çektirdiği anları, abartılı yemek büfelerini ve ucuz hediyeliklerle dolu dükkânları fotoğrafladı. Görünürde mizahi olan bu karelerin arkasında, insanın statü, keyif ve aidiyet arayışına dair ciddi bir eleştiri yatıyordu.

Fotoğraf: Martin Parr
Martin Parr kendisini sık sık “kameralı bir sosyolog” olarak tanımladı. Onun amacı estetik güzellik yaratmaktan ziyade, toplumun davranışlarını anlamaktı. Fotoğrafları, detaylar ve jestler üzerinden çağımızın sosyolojik bir analizine dönüştü.
1994 yılında Parr, dünyaca ünlü fotoğraf kolektifi Magnum Photos’a katıldı. Bu karar, kolektif içinde başlangıçta tartışma yarattı; çünkü birçok üye onun renkli ve ironik tarzının Magnum’un klasik hümanist geleneğine aykırı olduğunu düşünüyordu. Ancak yıllar içinde Parr, grubun önemli isimlerinden biri hâline geldi ve bir dönem başkanlık görevini üstlendi.

Fotoğraf: Martin Parr
Kariyeri boyunca 40’tan fazla fotoğraf kitabı yayımladı, eserleri Tate Modern (Londra), Centre Pompidou (Paris) ve Museum of Modern Art (New York) gibi dünyaca ünlü müzelerde sergilendi.
Parr yalnızca fotoğrafçı değil, aynı zamanda tutkulu bir fotoğraf kitabı koleksiyoncusuydu. Dünyadaki en kapsamlı koleksiyonlardan birine sahipti. Bu koleksiyon, 2017’de kurduğu Martin Parr Foundation’ın temelini oluşturdu. Bristol merkezli bu vakıf, Britanya belgesel fotoğrafını korumayı ve genç fotoğrafçılara destek olmayı amaçladı.
Velev'i
Google Haberler üzerinden takip edin
