Geride bıraktığımız hafta Millî Eğitim Bakanı (!!!!!) Yusuf Tekin’in başrolde olduğu bir siyasi ve dahi ekonomik rezalet yaşandı. Tabii ki bu kepazelik karşısında “İyi ki yaşandı da AKP’nin yüzünü bir kez daha çok net gördük” demeyeceğim çünkü ortada tutuklanan gençler var, MESEM’de yaşamları karartılan çocuklar var; bunları görmezlikten gelemeyiz. Bu gençler, çocuklar artık AKP’nin skandallarından çok daha önemli.
Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, çıraklık eğitimi adı altında MESEM denilen (Mesleki Eğitim Merkezi), 2016 yılında örgün eğitim kapsamına alınan bu yapıyla ilgili bir toplantı yapıyor. TİP’li (Türkiye İşçi Partisi) bir grup genç de MESEM sürecini tamamen barışçıl yöntemlerle protesto etmek istiyor; aralarında eğitim sendikacıları da var. Anayasal ve evrensel bir hak olan barışçıl protesto hakkını kullanan gençler, MESEM’de yaşanan ölümleri —yanlış bir tabirle— “iş kazalarını” protesto ediyorlardı. Önce gözaltına alınıyorlar ve, artık bir gelenek olduğu üzre, bir sulh ceza hâkimi aralarından 15 kişiyi tutukluyor; evet, inanılmaz ama tutukluyor.
Aklım fena hâlde Yusuf Tekin’e takıldı bu süreçte. Demokratik hukuk devletlerinde millî eğitim bakanları çok önemlidir; müfredat ve kadro işleri dışında asli görevleri, eğitim-öğretim süreçlerinde (müfredat da buna dâhildir aslında) demokratik hukuk devleti standartlarını gençlere ulaştırmak olmalıdır.
Bir grup genç yukarıda belirttiğim gibi barışçıl yöntemlerle protesto eylemi yapıyor; tutuklanıyorlar ve kendine Cumhuriyet’in bakanı diyen bir profesör (!!!!!), bakan (!!!), araya girip “Bu gençler anayasal protesto haklarını kullanıyorlar; ben şikâyetçi falan değilim, lütfen bu gençlere ilişmeyin” diyemiyor. Ne korkunç bir manzara! Yusuf Tekin ve MEB için ne büyük bir ayıp.
Protesto haklarını kullanan gençler de TBMM’de temsil edilen meşru ve yasal bir partinin, TİP üyesi gençler.
Bu bakan mı gençlere demokratik hukuk devleti havasını, ilkelerini taşıyacak bir eğitim-öğretim sürecinin mimarlığını yapacak?
İsmet Paşa hayatta olsaydı muhtemelen “Hadi canım sen de” derdi.
Gelelim MESEM meselesine. Bu MESEM gerçek bir mesele hakikaten.
AKP’li bakan, AKP’li milletvekilleri, tüm bakanlar, bakan yardımcıları, zengin MÜSİAD’cılar, AKP’li diğer iş adamları hepsi MESEM’i yüceltme yarışındalar. Kimsenin görüşüne karışmam ama bir soruyu da sormadan yapamam: Yukarıda saydığım AKP’liler arasından kaç kişi kendi çocuklarını 14 yaşına geldiğinde MESEM’e sokuyor ya da sokacak bir iki sene sonra?
Bu sorumun kesin yanıtını bilemem ama yanıtın sıfıra çok yakın olacağını düşünüyorum; tıpkı Yusuf Tekin’in tüm gençlere imam-hatip liselerini, MESEM’i önerirken çocukları için çizdiği kariyer patikası gibi.
Bu MESEM meselesi, tekraren söylüyorum, gerçek bir mesele. Aklıma merhum Cem Karaca’nın herkesin çok iyi bildiği “İşçisin sen işçi kal” şarkısı geliyor.
MESEM (bir anlamda çıraklık eğitimi) ve mesleki eğitim alarak işgücü piyasasına atılan gençlerin tıp, mühendislik, mimarlık, hukuk, ekonomi gibi klasik eğitim alan gençlere oranla yaşam boyu gelirinin (life cycle income) çok daha düşük olduğunu iktisatçılar iyi biliyorlar; ama fakir aileler, çocuklarını bir an önce eve ekmek getirebilsinler diye MESEM’e, meslek okullarına yönlendirmektedirler. Evet, belki işgücü piyasasına biraz daha erken girebilmektedirler; ama ilkokul sıralarında beraber oturduğu ve mesela tıp okuyan bir sıra arkadaşına oranla kırk yaşlarına geldiklerinde çok daha az gelir elde edebilmektedirler. Sosyal prestij meselesine girmiyorum bile.
Mesleki eğitim sistemi bugünkü şartlarıyla buram buram Sanayi Devrimi hemen sonrası okulları çağrıştırmaktadır ve tümüyle aşılmış bir eğitim modelidir; ama aşılması en güç konu, malum, önyargılardır.
Mesleki eğitim süreçlerini, maalesef kısa vadede haklı nedenlerden tercih eden ailelerde eğitim-öğretim süreçleri yine maalesef eğitimin temel işlevi olan “sosyal asansör” rolünü oynayamamaktadır.
Örnek çok klasik olacak ama şayet 30’larda Isparta İslamköy civarlarında bir meslek okulu olsaydı, çok muhtemeldir ki aramızdan kimse Süleyman Demirel’in ismini duymamış olacaktı.
Eğitim-öğretim süreçlerinin temel işlevlerinden biri de Süleyman Demirel’in İslamköy’den çıkıp İTÜ’de okuması ve sonrasıdır.
Velev'i
Google Haberler üzerinden takip edin
