Rosalía – Sıra dışı pop yıldızından son manifesto

Katalonya’nın dar sokaklarından çıkan ve en son "LUX" albümüyle gündeme gelen bu genç kadın, nasıl oldu da küresel popun ritmini belirleyen isimlerden birine dönüştü? Onu farklı kılan kökleri mi, yoksa sınır tanımayan arayışı mı? Yükselişinde tesadüfün, çalışmanın ve sezginin payı ne?

Bugünün küresel pop manzarasında, hakkında bu kadar çok konuşulan, bu kadar övülüp eleştirilen az sayıda isim var; Rosalía bunların başında geliyor. Kimi eleştirmenler onu flamenkonun bugünkü en yaratıcı yorumcularından biri olarak anar; kimileri, şarkılarında Latin ritimlerini, elektronik dokuları ve kentli pop tınılarını yan yana getirişini “kurgulanmış bir kültürel tasarım” diye okur. Farklı değerlendirmelere rağmen değişmeyen bir nokta var: Rosalía, dijital çağın hızına ve dağınık duygu hâllerine hâkim olabilen nadir müzisyenlerden biri olarak görülüyor.

2018 tarihli El Mal Querer albümü, ona Latin Grammy’de yılın albümü ödülünü getirdi ve adını uluslararası alana taşıdı. Ardından gelen Motomami, yıl sonu listelerinde bir tür ortak payda hâline geldi; pek çok dergi ve portal albümü yılın en özgün işlerinden saydı. Pitchfork, değerlendirmesinde ona en yüksek notlardan birini verdi; Rolling Stone, Rosalía’yı “yeni yüzyılın ses mimarlarından biri” diye tanımladı. Spotify verileri, Rosalía’nın dinleyici haritasının yalnız İspanya ve Latin Amerika’yla sınırlı olmadığını gösteriyor; Kuzey Avrupa’dan Orta Doğu’ya, Amerika Birleşik Devletleri’nden Uzak Doğu metropollerine kadar uzanan geniş bir hat boyunca şarkıları tekrar tekrar dinleniyor. Tokyo metrosunda kulaklıkla dinlenen bir parça ile Buenos Aires gecesinde çalan aynı şarkı, farklı coğrafyalarda benzer bir ritim duygusu yaratıyor.

İspanyol şarkıcı Rosalia (FOTOĞRAF: JORGE GUERRERO / AFP)

Rosalía’yı önemli kılan yanlardan biri, müziğinin bugünün dinleyicisiyle kurduğu doğrudan temas. Şarkılarında hem geçmişe ait kırılgan bir hatıra duygusu hem de çağın dijital temposuna uygun, parçalanıp çoğalan bir enerji dolaşıyor. Bir uçta flamenkonun derin, içe dönük havası; öbür uçta hiper-modern pop kültürünün parlak ama huzursuz estetiği. Bu iki dünya onun sesinde keskin bir karşıtlık olarak değil, birbirini besleyen iki akıntı gibi ilerliyor. Ortaya çıkan şey, hem tanıdık gelen hem de dinleyeni kendi konfor alanının dışına çağıran bir ifade biçimi: köklerini unutmayan, sürekli başka yönlere açılmak isteyen bir ses.

LUX – POP TARİHİNİN EN RADİKAL DÖNÜŞÜMLERİNDEN BİRİ

Ancak onu, birkaç basamak üste taşıyan LUX albümü oldu. 2025 sonbaharında yayımlanan LUX, Rosalía’nın muhtemelen en cesur, en sınırları zorlayan ve en kişisel çalışması. 7 Kasım’da yayımlandı ve kısa sürede geçmişi, modernliği, inancı, çatışmayı harmanlayanbir manifestoya dönüştü.

LUX, Latince’de “ışık” demek; adıyla uyumlu olarak karanlıkla aydınlık, eskiyle yeni arasındaki düalizmi merkeze alıyor.  Albüm, geleneksel “parça” formunun ötesine geçerek dört “movement” hâlinde tasarlanmış: klasik müzikteki senfonik ve operatik anlatıdan ilham alan bir yaklaşım.

Sözlerde ve anlatıda İspanyolca dışında Katalanca, Arapça, Fransızca, Japonca, Latince, Ukraynaca, Portekizce ve daha birçok dil kullanılmış. Toplamda on dört dile uzanan bu çok dilli yapı, albümün hem evrensel hem bireysel olmasını sağlıyor.

Müzikal açıdan da LUX; yaylılar, koro, operatik vokaller, elektronik dokular, ambient ve art-pop unsurları bir araya getiriyor. Bu, Rosalía’nın önceki flamenco ve Latin-pop köklerinden bilinçli bir kopuş değil; onları adeta yeni bir koda dönüştürme iradesinin sesi.

Albümün merkezinde “feminen mistik”, “manevi arayış”, “günah – kurtuluş”, “aşk – yalnızlık – ölüm” gibi ağır, derin ve bazen rahatsız edici temalar yer alıyor. Albüm booklet’ine göre her bir şarkı — kimi zaman bir azizin yaşamı, kimi zaman modern bir kadının içsel yolculuğu — sembolik imgelerle anlatılıyor. Örneğin aşkın, bağışlamanın, arınmanın, dirilişin farklı tonları, bazen yaylıların hüzünlü melodileriyle, bazen koro çığlıklarıyla, bazen tek bir enstrümanın yalnız tınısıyla hissediliyor.

Yayımlandığı ilk gün Spotify’da 42,1 milyon stream sayısıyla, bir günde en çok dinlenen İspanyolca albüm rekorunu kırdı. Eleştirmenlerin çoğu LUX’u “2025’in en iddialı albümlerinden biri”, hatta bazıları “pop tarihinin en radikal dönüşümlerinden biri” olarak yorumladı. Bu güçlü tepkiler, LUX’un sadece müzik dünyasında değil; moda, görsel sanat, gençlik kültürü ve küresel pop estetiği içinde de konuşulan, tartışılan ve etkisi görülen bir iş hâline geldiğini gösteriyor.

ÇAĞIN NABZINI YAKALAYAN ÖZGÜN BİR SES

Rosalía’nın müzikal yönelişi dışarıdan bakıldığında ani bir sıçrama gibi görünse de aslında uzun süren, dikkatli bir arayışın ürünüdür. 2017’de yayımlanan Los Ángeles, bu arayışın ilk somut halkasıdır. Albümdeki yalın gitar düzenlemeleri, neredeyse törensel bir sakinlik ve genç bir sesin acıya yaklaşma biçimi, onun iç dünyasına açılan bir pencere niteliği taşır. Pek çok eleştirmen bu sadeliği “yavaş yanma” olarak tanımlamıştı; sanki Rosalía, ileride kuracağı büyük yapının gölgesini bu albümde sezdiriyordu.

Bir yıl sonra gelen El Mal Querer, aynı yönelişin daha cesur, daha net bir ifadesidir. İlhamını, 13. yüzyılda Occitan dilinde yazılmış Flamenca adlı romansın bölümlerinden alan albüm, bir hikâyeyi baştan sona ritim ve ses düzeniyle kurar. Geleneksel flamenko kalıplarıyla elektronik ve deneysel dokuları yan yana getiren yapı, Rosalía’nın kendi müzikal evrenini inşa etmeye başladığını gösterir. Parçalar arasında dolaşan duygusal yoğunluk, kimi yerde ağıt kadar sade, kimi yerde endüstriyel ritimleri çağrıştıran bir keskinlik taşır. Bu çeşitlilik, onun sesini hem geleneğin içinden hem de çağın yeni estetik arayışlarından beslediğini gösterir.

Rosalia 62’nci Grammy Ödülleri töreninde şarkı söylüyor. (Fotoğraf: Robyn Beck / AFP)

El Mal Querer yayımlandığında yarattığı etki yalnız ödüllerle sınırlı kalmadı; flamenko çevrelerinde hararetli tartışmaların fitilini ateşledi. Bir kesim, Rosalía’nın geleneğe taze bir soluk getirdiğini savundu; başka bir kesimse flamenkonun özünü zedelediği iddiasıyla eleştirilerini yükseltti. Tüm bu görüş ayrılıkları, Rosalía’nın kendine özgü bir sanat anlayışı geliştirdiğini daha görünür hâle getirdi. O, geçmişi reddetmeden ama onun sınırlarına da hapsolmadan yeni bir ifade güzergâhı arıyordu. Bu yönelim, kariyerinin sonraki adımlarında da belirleyici bir eksen hâline geldi.

KATALONYA’DAN DÜNYAYA: BİR BEDENİN, BİR SESİN VE BİR HAYATIN İNŞASI

Rosalía Vila Tobella, 1992’de Barselona yakınlarındaki Sant Cugat del Vallès’te doğdu; çocukluk yılları El Baix Llobregat’ın işçi mahallelerinde geçti. Ailenin gelir düzeyi yüksek değildi, buna rağmen evde her zaman müzik vardı. Katalan ezgileriyle flamenkonun kırık ve yoğun ritimleri, onun duyma biçimini daha küçük yaşlarda biçimlendirdi. Sekiz yaşındayken bir okul gösterisinde söylediği şarkı, öğretmenlerinin dikkatini çekti; sesinin esnekliği ve doğal tınısı, ileride adını duyuracak yolun ilk işaretiydi.

Ergenlik döneminde daha zorlu bir eşikle karşılaştı. On altı yaşında geçirdiği ses teli rahatsızlığı, aylarca konuşmasını ve şarkı söylemesini engelledi. Bu zorunlu sessizlik dönemi, müzisyenliğe dair kararını daha da güçlendirdi. İyileştikten sonra çalıştığı restoranlarda gitar eşliğinde söylediği şarkılar, ardından küçük barlar ve sokak performansları, sahne tecrübesini adım adım geliştirdi. O dönemde repertuvarında Camarón de la Isla yorumlarıyla geleneksel Katalan ezgileri yan yana duruyor, genç bir sesin kök arayışı daha o yıllarda belirginleşmeye başlamıştı.

Onu dönüştüren asıl kırılma, flamenko gitaristi ve eğitmeni Chiqui de La Línea ile yaptığı çalışmalar oldu. Bu karşılaşmanın ardından Liceu Konservatuvarı’na kabul edildi ve burada hem flamenkonun armonik omurgasını hem de çağdaş ses tasarımının inceliklerini öğrendi. Çalışma disiplini, hocalarının özellikle vurguladığı bir özelliğiydi: bir pasajı saatlerce tekrarladığı, bir notanın içindeki titreşimi bulana kadar durmadığı anlatılır.

Özel hayatı da giderek görünür hâle geldi. 2016–2017 yıllarında süren ilişkisi uluslararası medyanın ilgisini çekti; 2019 sonrasında reggaeton sanatçısı Rauw Alejandro ile birlikteliği Latin dünyasında geniş yankı buldu. Ancak Rosalía’nın yaratıcı yolculuğunda en önemli kişi, kardeşi Pili’dir. Pili, hem stil danışmanı hem de yaratıcı ortağı olarak sahne estetiğini biçimlendiren ana figürlerden biri hâline geldi.

Rosalía’nın müzikal gelişimini belirleyen unsur yalnız yeteneği değildir; çalışmaya duyduğu saygı, sezgisel ısrarı ve kendi kültürel mirasını araştırma kararlılığı, onu yaşıtlarından ayıran temel etkendir. Genç yaşta hem bir geleneğin ağırlığını omuzlamayı hem de o geleneğe yeni bir yön vermeyi amaçlayan bir sanatçı olarak olgunlaştı.

MOTOMAMI’DEN SONRA: KENDİ EVRENİNİ KURMAK VE ONU DAĞITMAK

Motomami’nin yayımlanmasıyla Rosalía’nın kariyeri yalnız müzikal bir eşikten geçmedi; sahne dili, görsel estetiği ve pop kültürüyle kurduğu ilişki de belirgin biçimde değişti. Dünya turnesi, bir albümün yorumlanmasından çok, kendi sanat anlayışının canlı bir sunumu gibiydi. Dans, video-art, motosiklet kültürüne gönderme yapan sahne tasarımları ve elektronik ışık düzeni, konserleri bir performans bütünlüğüne dönüştürdü. Eleştirmenler, bu yaklaşımı “pop konseri” sınırlarının ötesine geçen bir anlatı biçimi olarak değerlendirdi.

Bu dönemle birlikte Rosalía’nın etkisi müziğin dışına taşmaya başladı. Moda dünyası, onun enerjik ve deneysel tavrını hızla benimsedi. Loewe, Balenciaga ve Acne Studios gibi markalarla yaptığı iş birlikleri, genç kuşak için sahnede gördüğü estetiği gündelik hayata taşımanın yollarını açtı. Saç stillerinden tırnak tasarımına kadar uzanan küçük jestler, küresel genç kültüründe Rosalía’nın imzası hâline geldi.

Pop kültürünün tartışmalı alanlarında da adı sık sık gündeme geldi. Bir grup eleştirmen, onu Latin popun yönünü değiştiren en etkili isimlerden biri olarak öne çıkarırken; akademik çevrelerde flamenkonun küresel pop içinde nasıl konumlandığı tartışmaları yeniden alevlendi. Kültürel aidiyet, kimlik, gelenek ve modernlik gibi sorular bu dönemde daha fazla görünür oldu. Rosalía ise tartışmaların merkezinde durmak yerine müziğin seyrine odaklanmayı tercih etti; söyleşilerinde, “Sesim nereye yöneliyorsa ben de oraya gidiyorum” diyerek sanatının sezgisel yanını vurguladı.

Rosalia (Fotoğraf: Julie SEBADELHA / AFP)

Özel hayatındaki gelişmeler de bu dönemin bir parçası hâline geldi. Rauw Alejandro ile ilişkilerinin sona ermesi, geniş bir medya ilgisine yol açtı. Yoğun turne temposuyla beraber gelen yalnızlık duygusu ve yeni projelere kapanma isteği, onun içe dönük çalışmalarını besledi. Bu dönemden sızan ilk demolar, daha sakin ve daha kişisel bir çizginin habercisi olarak değerlendirildi.

Bugün Rosalía, popun merkezinde duran ama merkezi sürekli yeniden tanımlayan bir sanatçı. Bir türün temsilcisi olmayı değil, kendi ses alanını genişletmeyi ve her projede bu alanı yeniden kurgulamayı amaçlıyor. Gelecekte hangi yöne ilerleyeceğini kestirmek güç olsa da attığı her adımın müzik dünyasında yeni bir tartışma başlattığı kesin. Onun hikâyesi kapanmış bir çizgi değil; sürekli değişen, dönüşen bir yolculuk.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER