Venezuela’ya askerî müdahale mi geliyor?

Trump yönetiminin Maduro’yu terör listesine alması Washington’da “Venezuela’ya askeri müdahale gelir mi?” sorusunu yeniden gündeme taşıdı. Karar elbette sert bir diplomatik hamledir. Fakat bu adım, otomatik olarak askerî müdahale anlamına gelmez. Trump yönetiminin içinde Venezuela konusunda iki ayrı çizgi vardır.

Fotoğraflar: AFP

Trump yönetiminin Nicolás Maduro’yu ve çevresini Cartel de los Soles örgütü üzerinden terör örgütü listesine eklemesi, Washington’da uzun zamandır bekleyen en kritik soruyu yeniden gündeme taşıdı: ABD, Irak’taki gibi Venezuela’ya askerî bir müdahaleye mi hazırlanıyor?

Florida’dan Cumhuriyetçi Kongre Üyesi María Elvira Salazar’ın son açıklamaları da bu eksende sosyal medyada oldukça tartışıldı. Salazar, son çıkışında “Venezuela’ya girmek üzereyiz, girmemiz gerekiyor.” diyerek ülkeyi Amerikan petrol şirketleri için “bir trilyon dolarlık bir şölen” olarak niteledi. Bu sözler birçok kişi için Irak benzetmesinin kapısını araladı.

Ancak Washington’daki siyasi atmosfer dışarıdan görüldüğünden çok daha farklı. Salazar’ın sözlerinin işaret ettiği gibi, bu tartışmanın merkezinde yalnızca Venezuela değil; ABD’deki diaspora siyaseti, Güney Florida’daki siyasi dinamikler ve lobilerin etkisi bulunuyor. Salazar’ı anlamak için önce Güney Florida’daki Küba kökenli diaspora politikasını anlamak gerekiyor.

Florida temsilcisi Salazar, yakından tanıdığım bir isim. Kendisi, Küba rejiminden kaçıp ABD’ye yerleşen bir ailenin kızı; Rubio gibi Miami’nin Küçük Havana semtinde büyümüş, tüm siyasi kariyerini sosyalizm karşıtlığı ve Küba’da rejim değişikliği üzerine kurmuş bir isim. Temsil ettiği seçim bölgesi de ağırlıklı olarak Kübalı ve Latin Amerikalı seçmenlerden oluşuyor. Bu nedenle Latin Amerika’ya yönelik sert ve müdahaleci politikalar, bu bölgedeki politik kimliğin temel parçası.

Bu diaspora için Venezuela’daki iktidar değişikliği, Küba rejiminin geleceğiyle doğrudan bağlantılı. Onlara göre Maduro devrilir ve yerine ABD ile uyumlu bir lider gelirse, Küba’da yıllardır beklenen rejim dönüşümü de gerçekleşebilir. Dolayısıyla Salazar’ın Venezuela hakkında dile getirdiği şahin söylem, aslında Güney Florida’daki bu özel siyasi evrenin kendi iç dinamiklerinden besleniyor. Fakat bu söylemin ABD’nin genel politikasını ya da bölgeye bakışını yansıttığını düşünmek büyük bir yanılgıdır. Ülkenin geri kalanında Venezuela, hatta Latin Amerika, genel olarak ciddi bir iç politika önceliği bile değildir. Idaho ya da Kansas’ta yaşayan ortalama bir Amerikalı için Venezuela’da yaşananların neredeyse hiçbir karşılığı yoktur.

Maduro’nun terör listesine alınması elbette sert bir diplomatik hamledir. Fakat bu adım, otomatik olarak askerî müdahale anlamına gelmez. Trump yönetiminin içinde Venezuela konusunda iki ayrı çizgi vardır. Birincisi, Rubio, Stephen Miller ve Güney Florida’daki Küba kökenli üyeler gibi isimlerin temsil ettiği şahin ekip. Bu grup, Maduro’nun devrilmesini yıllardır savunuyor; Venezuela’da bir rejim değişikliğiyle hem bölgedeki ABD etkisinin güçleneceğini hem de Küba rejimine ciddi bir darbe indirileceğini düşünüyor. Salazar’ın açıklamaları da bu çizginin tipik bir yansımasıdır.

Buna karşılık Washington’da bir de güvercin ekip vardır. Bu kesim, Venezuela’da ani bir çöküşün bölgeyi istikrarsızlaştıracağından ve ABD’nin çıkarlarına zarar vereceğinden endişe eder. Ayrıca petrol ve enerji alanında iş birliği seçeneklerinin, askerî bir operasyonun yaratacağı kaos ve maliyetten daha makul olduğunu düşünür. Maduro da Trump’a defalarca petrol ve enerji ortaklığına hazır olduğunu iletmiştir. Petrol lobisinin önceliği, askerî bir maceraya gerek kalmadan çıkarların sürdürülebilmesidir. Trump’ın bir süredir “Maduro ile telefonda görüşeceğim.” demesinin nedeni de bu diplomatik ve ekonomik kanalın açık tutulmak istenmesidir.

ABD kamuoyunun tavrı da müdahale ihtimalini zayıflatan bir diğer unsurdur. Anketler, Amerikan halkının yaklaşık yüzde 70’inin Venezuela’da askerî operasyon istemediğini açıkça göstermektedir. Kongre’nin büyük bölümü de dışarıda yeni bir cephe açılmasına sıcak bakmamaktadır. MAGA tabanı da genel olarak dış askerî operasyonlara mesafelidir. Yani şahin söylem ne toplumun genel görüşünü yansıtır ne de Kongre’nin eğilimini.


Bu haberler de ilginizi çekebilir:

 

Bu çerçevede hem şahinleri hem güvercinleri tatmin edebilecek tek gerçekçi senaryo, Maduro’nun kendi rızasıyla görevden ayrılıp yönetimi bir geçiş hükümetine devretmesi olarak öne çıkmaktadır. Böyle bir çözüm, Trump’a iç politikada “zafer” anlatısı sunar, petrol lobisini memnun eder ve bölgesel istikrarsızlığı minimumda tutar.

Sonuç olarak Maduro’nun terör listesine alınması ciddi bir baskı aracıdır ve psikolojik savaşın bir yansımasıdır; fakat Irak tarzı bir askerî operasyon ihtimali şu aşamada oldukça zayıftır. Salazar’ın açıklamalarını da ABD’nin resmî politikası değil, Güney Florida’daki dar ama yüksek sesli bir diaspora grubunun yıllardır süren hayallerinin yansıması olarak okumak gerekir. Venezuela dosyasını bu bağlamı anlamadan çıkarım yapmak kaçınılmaz biçimde yanıltıcı olur.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER