Netflix’in yeni yapımı “Lefter: Bir Ordinaryüs Hikâyesi”, Türkiye futbol efsanesi Lefter Küçükandonyadis’in hikâyesini anlatırken, yalnızca bir spor kariyerinin değil, Türkiye’nin yüzleşmekte zorlandığı bir tarihin de kapısını aralıyor: 6–7 Eylül Olayları.
Film, bir efsanenin yükselişini izletirken, aynı zamanda onun kimliği nedeniyle maruz kaldığı görünmez baskıları gündeme getiriyor.
Lefter, Türkiye’nin en çok sevilen sporcularından biriydi. Fakat onun Rum kimliği, dışarıda bırakılamayan bir gerçekti. Fenerbahçe ve Milli Takım formasıyla attığı güller ve inanılmaz hayranlık bile onu korumaya yetmiyordu.
İşte 6-7 Eylül Olayları, Lefter’e duyulan hayranlığın “sadece Rum olduğu için” karşılaştığı kötülüğün sıradanlaştığı bir dönem.
Yıl 1955… Kıbrıs Türklerine yapılan baskılar, Türkiye’de hem siyasetin hem de kamuoyunun ilk gündem maddeleri arasında yer almaktadır. Dışişleri yetkilileri Londra’da Kıbrıs temaslarına devam ederken, İstanbul’da bir haber yayılır: Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve bomba atıldı. Haber, önce 6 Eylül 1955 günü saat 13.00 haberlerinde radyoda yayımlanır. Ardından da dönemin Mithat Perin’in sahibi, Gökşin Sipahioğlu’nun yazı işleri müdürü olduğu Demokrat Parti yanlısı İstanbul Ekspres gazetesi, “Atamızın Evi Bomba ile Hasara ugradı” manşetiyle ikinci baskı yapar.
Üstelik tirajı 20 bin civarında olan gazete, 6 Eylül’de ikinci baskıyı 290 bin adet yapmıştır. Gazete o dönemde kurulmuş olan Kıbrıs Türktür Derneği üyelerince bütün İstanbul’da satılır ve halkı galeyana getirmek üzere kullanılır. Aynı baskıda Kıbrıs Türktür Derneği genel sekreteri Kamil Önal, “Mukaddesata el uzatanlara bunu çok pahalıya ödeteceğiz, ödeteceğimizi alenen söylemekte de bir mahzur görmüyoruz” diye yazar.

Basın yoluyla halkı galeyana getiren gruplar ve şehre dışarıdan getirilen kitleler (İzmit ve Adapazarı’ndan gelen yağmacılar geri dönmek üzere Haydarpaşa İstasyonu’na geldiklerinde, üzerlerinde yağmaladıkları mallarla yakalanır.) 6 Eylül akşamı İstanbul’da, Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir yağma ve yıkım eylemi gerçekleştirdi.
İlk saldırı saat 19.00 sıralarında şimdiki Ramada Otel’in yerinde bulunan ve Rum bir vatandaşa ait Şişli’deki Haylayf Pastanesi’ne yapıldı. Ardından büyüyen kalabalık Kumkapı, Samatya, Yedikule, Beyoğlu’na geçerek gayrimüslimlerin toplu olarak yaşadığı birçok semtte önce Rumların, ardından da Ermeni, Yahudi ve hatta yanlışlıkla bazı Türklerin dükkânlarına saldırarak yağmaya başladı.
İstanbul’daki Rum azınlığın ev, iş yeri ve ibadet yerlerine yönelik bu saldırılarda emniyet pasif bir tutum sergiledi. Rum vatandaşların adresleri hakkında önceden bilgi sahibi olan, 20-30 kişilik organize birliklerin şehirdeki ulaşımı özel arabalar, taksi ve kamyonların yanı sıra otobüs, vapur gibi araçlar yardımıyla sağlandı.
Selanik’teki bombalama olayının Türkiye devleti tarafından tertiplenen bir kışkırtma olduğu, Yunanistan makamlarınca o günlerde ortaya çıkarıldı. Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba attığı iddia edilen Selanik Üniversitesi Siyasal Bilgileri öğrencisi ve MİT ajanı olduğu belirtilen Oktay Engin ile Selanik Başkonsolosluğu Kavası Hasan Uçar yakalandı. Konsolosluk yetkilileri dokunulmazlıkları olduğu için yargılanamazken, Uçar ve Engin bir süre tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildiler. Engin, daha sonraki dönemde MİT’te önemli görevlere getirildi ve 1992’de Nevşehir Valisi oldu.
6-7 Eylül Olayları, tam olarak aydınlatılamadı. Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Dilek Güven’in bir söyleşinde belirttiği gibi, “Kıbrıs Türktür Cemiyeti Başkanı Hikmet Bil ve üyeleri cezaevine girdi. Ama, ‘Ya bizi serbest bırakırsınız ya da bazı şeyleri ifşa ederiz!’ deyince serbest bırakıldılar. Olaylar halkın üzerine kaldı. Çünkü mahkemede, ‘Türk milleti galeyana geldi, olayları gerçekleştirdi’ denildi. Kimse ceza almadı. İkinci dava Yassıada’ydı. Menderes ve hükümet üyeleri yargılandı. Bu davada da olaylar sadece hükümet üyeleri üzerine yıkıldı. Menderes, defalarca MAH yani MİT Başkanı’nın mahkemeye çağrılmasını istedi. Ama hep reddedildi. Olaylar aydınlatılmadı.”
Kiliseler ve mezarlıklar da payını aldı: Kiliselerin içindeki kutsal resimler, haçlar, ikonalar ve diğer kutsal eşyalar tahrip edildiği gibi, İstanbul’da bulunan 73 Rum Ortadoks kilisesinin tamamı ateşe verildi.

Türk basınına göre olaylarda 11 kişi, bazı Yunan kaynaklarına göre 15 kişi öldürüldü. Resmî rakamlara göre 30 kişi, gayriresmî rakamlara göre 300 kişi yaralandı. 4 bin 214 ev, 1.004 iş yeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5 bin 317 mekân saldırıya uğradı. Maddi hasarın, o günün değerine göre 150 milyon – 1 milyar Türk Lirası arasında olduğu tahmin ediliyor. Demokrat Parti hükümeti zarara uğrayıp tescil ettirenlere toplam 60 milyon Türk Lirası civarında tazminat ödedi.
İstanbul’da kışkırtılan kalabalıkların taşla saldırıp öldürmekle tehdit ettiği isimlerden biri de Lefter Küçükandonyadis’ti.
Lefter Küçükandonyadis, sporculuğu boyunca siyasetin uzağında kalmayı tercih etmişti. Ancak 6–7 Eylül gecesi, onun hayatında bir kırılma yarattı. Farklı dönemlerde yaptığı söyleşilerde, o geceye dair hissettiği şeyin “korkudan çok hayal kırıklığı”na yakın olduğunu ifade ettiği aktarılır.
Evine ve ailesine yönelik tehdit ihtimali, ona şunu hatırlattı: Türkiye için ter dökmüş bir efsane bile bir gecede “hedef” olabiliyordu. Bazı röportajlarda, dışarıdaki kalabalığın gürültüsünün bir tehdit dalgasına dönüşmesini hayatındaki en ağır anlardan biri olarak nitelediği bilinir.
Kendisini yıllarca alkışlayanların bir kısmının, aynı şehirde bir gecede kendisine benzer insanlara saldırıyor olması… Bu çelişki, Lefter’in uzun yıllar taşıdığı bir sessiz burukluk olarak hafızada kaldı.
Filmde de anlatılan hikayeye göre Lefter sabaha dek elde silah kapıda bekledi. Lefter’in evinin basıldığını duyan Fenerbahçeliler Kartal’dan motorlara binip Ada’ya koştular, Lefter’in evinin önüne barikat kurdular. “Sana bunu kim yaptıysa söyle, haddini bildirelim” diyerek saldırganların isimlerini öğrenmek istediler. Lefter saldıranların hepsini tanıdığı halde kimseyi ihbar etmedi, şikâyetçi de olmadı.
Yaşadığı o acı olaya dair yalnızca ağzından şu cümleler döküldü Lefter’in:
“On beş gün önce gol attığımda omuzlardaydım. O meşum gün ve gece ise taşlar ve boya tenekeleri ile karşılaştım. En kötüsü, harçlık verdiğim çocuklar evime saldırdı. Kızlarım küçüktü, onları öldürmeye kalktılar. Çok sordular, ‘kim yaptı’ diye, ama o gün de söylemedim, bugün de söylemeyeceğim.”
Velev'i
Google Haberler üzerinden takip edin
