Netflix platformunda yayınlanan ve Fenerbahçe efsanesi Lefter Küçükandonyadis’in hayatını ekrana taşıyan “Lefter: Bir Ordinaryüs Hikâyesi” filmi ile Türkiye’deki gayrimüslim azınlıkların ikinci dünya savaşı hemen öncesinde yaşadığı büyük yıkımın adı olan “Varlık vergisi” de bir kez daha gündem oldu.
Türkiye’deki azınlık toplumlarının büyük bir yıkım yaşamasına neden olan Varlık Vergisi yasası 83 yıl önce TBMM tarafından oybirliğiyle kabul edildi. Vergiyi ödeyemeyen mükellefler arasında Türkiye’yi terk etmek zorunda kalanlar ya da bu olağanüstü vergiyi ödemek için mallarını yok pahasına, haraç-mezat satanlar, işlerini, tüm varlıklarını ve hayatlarını kaybedenler oldu. Peki Varlık vergisi nedir? Ne zaman yürürlüğe girdi? Ne kadar vergi toplantı? Verginin ne kadarını azınlık halkları ödedi?
Varlık Vergisi Kanununun 1. maddesi vergiyle ilgi olarak şu ifadeyi kullanmaktadır: “Servet ve kazanç sahiplerinin servetleri ve fevkalade kazançları üzerinden alınmak ve bir defaya mahsus olmak üzere ‘Varlık Vergisi’ adiyle bir mükellefiyet tesis edilmiştir.” İkinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği koşullarda ‘bir defaya mahsus’ olarak çıkarılan bir servet vergisidir.

11 Kasım 1942’te kanunlaştırılan Varlık Vergisi, tek parti döneminde Şükrü Saraçoğlu hükümetinin ilk icraatı olarak TBMM’de kabul edildi. Kanunda ilk görüşmelerde ‘gayrimüslim’ ve ‘müslüman’ gibi olmayan ayrımlar, daha sonra yapılan kapalı oturumlarda geçerli kılındı.
Hemen Servet Komisyonları kuruldu. Dönemin İstanbul Defterdarı Fail Ökte, uygulamada, vergi mükelleflerinin Maliye Bakanlığı’nca belirlenen dört grubu baz alındığını belirtti:
M grubu (Müslümanlar) takdir edilen matrahın (vergiye esas alınan miktarın) yüzde 12,5’ini; G grubu (gayrimüslimler) yüzde 50’sini; D grubu (dönmeler) yüzde 25’ini; E grubu (ecnebiler) yüzde 12,5’ini ödemekle yükümlüydü. Çiftçiler de yüzde 5’ini ödeyeceklerdi.
Vatandaşlardan servet vergisi alınmasını düzenleyen Varlık Vergisi Kanunu, 11 Kasım 1942 tarihinde TBMM’de 350 milletvekilin oybirliğiyle kabul edildi ve yürürlüğe girdi. TBMM’de Kanun’la ilgili konuşan dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu, “Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Piyasamıza egemen olan yabancıları böylece ortadan kaldırarak, Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz” ifadelerini kullandı.

Varlık Vergisi mükelleflerinin yüzde 87’si, nüfusun yüzde 3’ünü oluşturan Hristiyan ve Musevi azınlıklardan oluşuyordu. Bu yurttaşlardan Müslümanlardan misliyle farklı olarak, yüzde 50 oranında vergi alınıyordu. Varlık Vergisi kapsamında toplam 314.900.000 TL vergi tahsil edildi. Bu sayının yüzde 70’i Anadolu’dan toplandı. Toplam tahsilat, 394 milyon TL olan 1942 devlet bütçesinin yüzde 80’ini buluyordu. 1935 sayımında Türkiye nüfusuna oranı yüzde 1,98 olan gayrimüslim azınlıklar, vergiden sonra başlayan göç nedeniyle 1945’te yüzde 1,56’ya ve 1955’te ise yüzde 1,08’e kadar düştü.
İkinci Dünya Savaşı’nın yokluk yıllarında Varlık Vergisi’yle, Hristiyan ve Musevi Türkiye vatandaşları büyük bir yıkım daha yaşadı. Yıkıcı vergiyi ödeyemeyen vatandaşlar arasında; Türkiye’yi terk etmek zorunda kalanlar, vergiyi ödemek için mallarını yok pahasına haraç-mezat satanlar, işlerini, tüm varlıklarını, hatta hayatlarını kaybedenler oldu. Vergiyi ödeyebilecek güce sahip olmayan Hristiyanlar ve Museviler, 27 Ocak 1943 tarihinden itibaren Eskişehir’in Sivrihisar ve Erzurum’un Aşkale ilçelerindeki çalışma kamplarına gönderilmek üzere bazı merkezlerde toplandılar. Çalışmak için gönderilenler arasından 20’nin üzerinde kişinin de hayatını kaybettiği tahmin ediliyor.

Ayhan Aktar’ın İletişim Yayınları’ndan çıkan Varlık Vergisi ve Türkleştirme Politikaları kitabına göre, vergi mükelleflerinin isimleri ve miktarlarının ilan edilmesi, en fazla bir ay ile sınırlandırılmış ödeme süresi, bu süre içinde borçlarını ödeyemeyenlerin mallarının icra yolu ile satışa çıkarılacak oluşu ve borçlarını ödeyemeyen mükelleflerin bedenen çalışarak ödetmek için çalışma kamplarına gönderilmesi, bu kanunun ayrımcılık temelli iktisadi politikanın bir parçası olduğunu işaret etmekteydi.
Saraçoğlu’nun başbakanlık yaptığı dönemde Nazi Almanyası ile Arkadaşlık Antlaşması imzaladığını ve bu çerçevede Holokost’tan kaçan birçok Yahudi’nin Türkiye üzerinden yolculuk etmesine ve Struma gemisindeki Yahudi mültecilere de iniş izni vermemesine de dikkati çekmek gerekiyor.

Dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu ve Cumhurbaşkanı İnönü’nün sözlerini hatırlatıyor. Başbakan Saraçoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) vekilleri ile yaptığı kapalı oturumda verginin asıl sebeplerini şöyle aktarmıştı:
“Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız… Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür meselesidir… Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Bu Kanun sayesinde piyasaya egemen olan azınlık tüccar sınıfı ortadan kaldırılarak Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz… Kanun, bütün şiddetiyle uygulanacaktır.”
Saraçoğlu’nun bu konuşmasından sonra basının azınlıklara yönelik nefret söylemleri arttı. Dönemin birçok gazete ve matbusunda Yahudiler başta olmak üzere Rum ve Ermenilere yönelik nefret söylemi yaygınlaştırıldı.
Kanuna göre, borcunu 1 ay içerisinde ödemeyen mükelleflerin bedeni kabiliyetlerine göre genel hizmetler ve belediye hizmetlerinde çalıştırılması öngörülüyordu.
İstanbul’da kurulan komisyon tahakkuk eden vergi listelerini 18 Aralık 1942’de açıkladı. Vergi ile hedeflenen zaten İstanbul’daki azınlık sermayesiydi. Ülke genelinde tahakkuk edilen verginin yüzde 54’ü İstanbul’dan tahakkuk edilmişti.
4 Ocak 1943’e kadar vergisini ödemeyen mükelleflere birinci hafta için yüzde 1, sonraki haftalar için yüzde 2 gecikme zammı uygulanacağı ilan edildi. Aralık 1942 ve Ocak 1943 tarihleri arasında İstanbul’da, özellikle İstiklal Caddesi’nde gayrimüslimlere ait binlerce taşınmaz mülk el değiştirdi.
Satılan mülklerin yüzde 67’si Müslüman Türkler, yüzde 30’u resmi kurum ve kuruluşlar tarafından alındı. 21 Ocak 1943’ten itibaren İstanbul’da binlerce gayrimüslime ait ev ve iş yerleri haczedilerek haraç mezat satıldı.
11 Kasım 1942’de geçen kanun, 15 Mart 1944’e kadar kaldırıldı. Bu iki senede Hristiyanlar ve Yahudi halklar ödeyemeyecekleri vergilerle mükellef kılındılar. Sanılanın aksine hepsi ‘sanat’ ve ‘zanaât’te erbab olmayan, yoksul kesimi de ziyadesiyle fazla olan gayrimüslimlerin eşyaları bir bir sokaklara döküldü. İstanbul’da yüzlerce ev ve dükkan, mal sahipleri tarafından borcunu kapatmak için daha düşük fiyatlara satıldı, bazılarına el konuldu.
Vergi borcu olmayan Müslüman Türkler ise özellikle Varlık Vergisi’nde yüklüce borç çıkarılan gayrimüslimlerin mallarını edinerek, el koyarak bugünün sermaye sahipleri arasına girdi. Dizide, filmlerde, kitaplarda resmedilen o mahalleler birkaç ay içinde el değiştirdi.
Vergiyi veremeyenler ya da aynı dizideki gibi ihbar yahut tuzakla vergi ödememiş gösterilenler, 27 Ocak ile 3 Temmuz 1943 arasında Erzurum’daki Aşkale kampına gönderildi. Aşkale-Erzurum, Eskişehir-Sivrihisar kamplarına yollanan ve buralarda çalıştırılan gayrimüslimlere verilecek ücretin yarısı borçlarına mashup edildi.
Türkiyeli Yahudilerden Nesi Altaras, Avlaremoz’daki yazısında şunları aktarıyor:
“Borçlarını ödeyemeyenler Erzurum, Aşkale’de çalışma kampına gönderildi. Büyük dedem İshak da bu kişilerden biriydi. Aylarca taş kırmaya mahkum edilen ‘borçluların’ tamamı Yahudi ve Hristiyanlardan oluşuyordu. Bu kamp bugün Türkiye’nin toplumsal hafızasında yok. Çalışma kampı başka yerlerde olan, Türkiye’ye yabancı bir kavram gibi davranılıyor. Polonya’nın, Almanya’nın, Rusya’nın çalışma kampları bugün müze olarak topluma yaşananları hatırlatıyor. Aşkale ise toplumun aklından siliniyor. Kampın bir fotoğrafını bile bulmak zor.”
Bini aşkın mükellef, 27 Ocak 1943 tarihinden itibaren Eskişehir’in Sivrihisar ve Erzurum’un Aşkale ilçelerindeki çalışma kamplarına gönderilmek üzere bazı merkezlerde toplandı.
27 Ocak’ta Haydarpaşa’dan Aşkale’ye doğru 32 kişilik 1. kafile trenle yola çıktı. İlk dört kafiledeki toplam 319 kişinin çalışma yeri Erzurum’un Aşkale ilçesi olarak belirlendi. 22 Mart 1943 tarihinde yola çıkan 5. kafiledeki 60 kişi Aşkale tren istasyonuna ulaştığında, artık Varlık Vergisi mükelleflerinin kalacakları boş yer yoktu.
Aşkale kasabasında ve Pırnakapan köyündeki bütün boş odalar, kahvehâneler ve hatta ahırlar gayrimüslim mükelleflerce dolduruldu. Yer bulunamadığında 5. Kafile Erzurum’a sevkedildi. 60 kişi, kızak ve kamyon kiralayarak trenle sadece iki buçuk saatte alınan yolu, iki günde tamamladı.
İstanbul’dan 22 Mart 1943 tarihinden sonra yola çıkan bütün kafileler doğrudan Erzurum’a gönderildi.
Un tüccarı Yorgo Hacıdimitriadis de İkinci Dünya Savaşı yıllarında uygulanmış Varlık Vergisi’nin kurbanlarından birisiydi. Varlık Vergisi borcunu ödeyemediği için 22 Mart 1943 tarihinde Haydarpaşa’dan trenle Aşkale-Erzurum’daki çalışma kampına yollandı. Erzurum’da kaldığı süre boyunca günlük tutan Hacıdimitriadis’in izlenimleri, İletişim Yayınları tarafından kitaplaştırıldı.
Yorgo Hacıdimitriadis, Erzurum’daki ilk gününü şöyle anlatıyor:
“4 Nisan: Pazar olmak münasebeti ile bazı arkadaşlar hamama gittiler. O sırada emir geldi, saat birde iş başına hazır olmamız için ve saat birde ikişer kişilik kafile halinde guruba gittik… Pazar olduğundan Erzurum halkı bizi seyre gelmiş ve çokları gülümser ve hakaretli sözlerle alay ediyorlardı. Gurup binasında kazma, kürek ve el arabaları verdiler ve bina yolundaki kar ve sair pislikleri temizlememizi emrettiler. Saat 17.30’a kadar çalışdık. Bina etrafında seyirciler eksik değildi. Çalıştığımız yer arka sokak, geçitle-temizlikle alakası olmayan tam manası ile mezberelik bir mahal idi. Öyle ki, havanın çok soğuk olmasına rağmen, kazmanın altından pis kokular hissediliyor idi.”
Aşkale ve Erzurum’da kalan gayrimüslimler, Ağustos 1943’te yük vagonlarına bindirilerek Eskişehir’e yollandı. Aşkale’ye gönderilen bin 229 mükelleften birçoğu, ağır beden gücü gerektiren işler, kötü hayat koşulları ve yetersiz tıbbi bakım yüzünden kampta hayatını kaybetti. Hayatını kaybetmeyenler arasında ruh ve beden sağlığını, üzüntüye dayanamayan yakınlarını kaybedenler oldu.
Aşkale’ye sürgüne gönderilenler Avrupa’da savaş cephesindeki gelişmeler ve İsmet İnönü’nün ABD Başkanı Roosevelt ve Britanya Başbakanı Churchill’le görüşmek üzere Kahire’ye gitmesinin arifesinde, 17 Aralık 1943’te evlerine dönebildi.
Varlık Vergisi, Yahudilerin ABD nezdinde yaptıkları lobi faaliyetleri sonucu ABD’nin Türkiye’ye baskıları ve Nazilerin yenileceğinin anlaşılması neticesinde bir muhalif oya karşılık 310 kabul oyuyla 15 Mart 1944 tarihinde kaldırıldı.
Tarihçi Ayşe Hür, 2015 tarihinde Radikal’deki yazısına göre, verginin İstanbul’da uygulanmasından sorumlu olan İstanbul Defterdarı Faik Ökte, toplanan 315.000.000 Türk lirası verginin 280.000.000 Türk lirasını gayrimüslimlerin ödediğini açıkladı.
Bu rakamlar, 1942-1944 yılları arasında, gayrimüslim Türk vatandaşlarının mal varlıklarının önemli bir bölümünü kaybettiğine işaret ederken, aslında gayrimüslimlerin, Cumhuriyet’in kuruluşunun aksine eşit vatandaşı olmadıklarını da göstermiş oldu.
Velev'i
Google Haberler üzerinden takip edin
