Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM, Demirtaş kararını verdiği 3 Kasım 2025 günü bir de Demirhan kararı verdi. Mahkeme Demirtaş ve Demirhan kararlarını aynı anda duyurdu. Ancak kamuoyunda geniş yer bulan, siyasilerin ve hukukçuların tartıştığı karar yalnızca Demirtaş kararı oldu. Kütahyalı Metin Demirhan ve 239 kişi hakkında verilen karar ise neredeyse hiç konuşulmadı.
Demirhan kararının Türkiye kamuoyunda tartışılmamasını ve gündeme gelmemesini eleştiren hukukçu Levent Mazılıgüney, “15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) dönemi ve devamında yapılan, halen devam eden “FETÖ/PDY” üyeliği gerekçeli yargılamalarda cezaların kanunî dayanaklardan yoksun biçimde verildiğini, dolayısıyla AİHS’in 7. maddesi anlamında “kanunsuz ceza olmaz” (nullum crimen, nulla poena sine lege) ilkesinin ihlal edildiğini belirtti” diye yazdı.
Mazılıgüney Serbestiyet’te “AİHM’in Demirhan kararına da uyulsun mu?” başlığıyla yayımlanan yazısında “Kararın Demirhan olarak anılmasının sebebi karara konu 239 kişilik listedeki ilk ismin Kütahya’dan Metin Demirhan oluşu. 239 kişi ayrı ayrı 55 ilden sıradan yurttaşlar. Her birine ByLock kullanımı isnat edilmiş ve AİHM diyorki savunma tarafına ham verileri inceleme imkanı da tanınmadan terör örgütü üyeliğiyle eşdeğer tutulmuş ByLock kullanımı. Kanunilik ilkesi görmezden gelinmiş. Kimilerinde iletişim içeriği iddiası, kimilerinde banka, sendika, çocuğu okula göndermek gibi iddialar. Yeşil ışıkta geçmekten farkı olmayan eylemler terör yargılamalarına konu edilmiş” bilgisini paylaştı.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Mazılıgüney,Demirhan kararının “neden önemli” olduğunu ise şöyle açıkladı: “Demirhan kararı, yalnızca belli bir grubun veya dönemin mağduriyetini değil, olağanüstü dönemlerde dahi hukuk devleti ilkesinin sınırlarının aşılmaması gerektiğini hatırlatıyordu. Bu yönüyle, AİHM içtihadında “yapısal ihlal” tartışmalarına kapı aralamıyor, “yapısal ihlali”, belki de “kurumsal kötü niyeti” tarihindeki en ağır kararla kayıt altına alıyordu.”
Kamuoyunun Dmirhan kararına mesafeli durmasını eleştiren Levent Mazılıgüney, şunları kaydetti:
“Türkiye kamuoyunda Demirhan vd. kararı neredeyse hiç konuşulmadı. İlginç olan, hukuk çevrelerinde dahi Demirhan kararının adının geçmemesi. Akademik tartışmalarda, haber analizlerinde, sosyal medyada bu karar adeta “yokmuş” gibi davranıldı. Oysa her iki karar da aynı derecede bağlayıcı ve aynı ölçüde Türkiye’nin hukuk düzenine dair eleştiriler içeriyor. Bu sessizlik, yalnızca bir unutkanlık değil; toplumun hangi kesimlerine ihlallerin tartışmaya değer bulunduğuna dair bir tercihi de yansıtıyor.
Toplum olarak, hak ihlallerine tepki verirken kimi zaman “kimin hakkının ihlal edildiği”ne bakıyoruz; hangi hakkın ihlal edildiğine değil. Bu yaklaşım, hukuk önünde eşitlik ilkesinin özüne aykırı. Anayasa’nın 10. maddesi, devletin tüm işlemlerinde kişi ayrımı yapmaksızın eşit davranma yükümlülüğünü emreder. Tolum bu eşitliği içselleştirmezse devlet de hakları sırayla ihlal eder ve aslında her bir yurttaş mağduriyet sırasını bekleyen bir sayıdan ibaret kalır.”
Hukukçu Mazılıgüney, yazısının son bölümünde ise şöyle yazdı:
‘HUKUK HERKES İÇİN GÇERLİ OLDUĞUNDA ANLAM TAŞIR’
“Demirhan ve Demirtaş kararlarının aynı gün kesinleşmesi, Türkiye’nin hukuk yolculuğu açısından sembolik bir eşiktir. Biri devletin sınırlarını, diğeri siyasetin sınırlarını tartışmaya açtı. Ancak her ikisi de bize aynı şeyi söylüyor: hukukun sınırlarının kimliklerle değil, ilkelerle çizilmesi gerektiğini.
AİHM ve AYM kararlarının uygulanması, siyasetin değil hukukun alanıdır. Bu kararların gereğini yerine getirmek, Türkiye’nin uluslararası itibarı, toplumsal barışı ve hukuk devleti kimliği açısından hayati önemdedir.
Hak ihlallerinin kim olursa olsun giderilmesi, yalnızca adaletin değil, ülkenin ve tüm yurttaşların hayrına olan bir iştir. Çünkü hukuk, en çok herkes için geçerli olduğunda anlam taşır.”
Velev'i
Google Haberler üzerinden takip edin
