Eugenio Barba’nın “Üçüncü Tiyatro” anlayışı, ne geleneksel tiyatronun sahnesine ne de avangardın laboratuvarına sığar; o, oyuncunun bedeniyle varoluşu arasında kurulmuş bir köprüdür.
“Üçüncü Tiyatro”, Eugenio Barba’nın 1970’lerden itibaren geliştirdiği, kurumsal tiyatro ve avangard deneyimlerin dışında, bağımsız toplulukların kendi kültürel köklerinden yola çıkarak yarattığı bir tiyatro biçimidir. Barba, bu kavramı ilk kez 1976’da Norveç’te düzenlenen uluslararası bir buluşmada tanımlamıştır. Ona göre bu tiyatro, “devlet desteği ya da büyük yapılar olmadan, kendi bedeni, kendi mekânı ve kendi halkı ile var olan tiyatrodur.”
Bu tanımda hem bir karşı çıkış hem de bir arayış vardır: Üçüncü Tiyatro, “ne bir sanat endüstrisi ne de salt politik propaganda”dır; o, insanın sahnede kendisiyle kurduğu etik ve estetik ilişkiyi araştırır.
1936 yılında İtalya’nın Brindisi kentinde doğan Eugenio Barba, Avrupa tiyatrosunun en özgün düşünürlerinden ve yönetmenlerinden biridir. Gençlik yıllarında deniz subayı olmak üzere girdiği Napoli Askerî Akademisi’ni yarıda bırakarak Norveç’e yerleşmiş, burada Norveççe öğrenip işçi olarak çalışırken tiyatroyla tanışmıştır. 1961’de Polonya’ya giderek Jerzy Grotowski’nin Laboratuvar Tiyatrosu’nda asistanlık yapması, onun yaşamındaki kırılma noktası olmuştur. Grotowski’den, tiyatronun yalnızca sahne üzerinde değil, insanın ruhsal alanında da bir araştırma biçimi olduğu fikrini devralmıştır.
1964’te Danimarka’nın Holstebro kentinde Odin Teatret’i kurmuş ve burada dünyanın farklı bölgelerinden gelen oyuncularla birlikte yeni bir tiyatro dili inşa etmeye koyulmuştur. Barba’nın yönetiminde Odin Teatret, devlet desteği olmaksızın yaşayan, seyahat eden, öğreten ve öğrenen bir topluluk haline gelmiştir. Onun yönetim anlayışı, “oyuncunun bedeni aracılığıyla varoluşun antropolojisini sahnede aramak” ilkesine dayanır.
1979’da kurduğu Uluslararası Tiyatro Antropolojisi Okulu (ISTA) ile oyuncunun evrensel bedensel davranış yasalarını araştırmaya yönelmiştir. Bu okul, tiyatro eğitimini bir “bilimsel gözlem ve kültürlerarası diyalog” alanına dönüştürmüştür. Barba’nın çalışmaları, Asya tiyatro geleneklerinden Brecht’e, ritüelden modern performansa kadar geniş bir yelpazeyi kapsar.
Eugenio Barba, tiyatroyu bir “direniş biçimi” olarak tanımlar: Sanat, ona göre, toplumsal sistemlerin merkezinde değil, dış çeperlerinde filizlenir. Bu yüzden de “Üçüncü Tiyatro” kavramını geliştirmiştir — toplumun, kurumların ve piyasanın dışında kendi özgürlüğünü arayan tiyatrolar için bir ad olarak.
Bugün Barba, yalnızca bir yönetmen değil; aynı zamanda düşünür, araştırmacı, gezgin bir öğretmendir. Yazdığı The Paper Canoe, The Secret Art of the Performer ve Burning the House adlı kitaplar, çağdaş tiyatro kuramının temel taşları arasına girmiştir.
1936’da Brindisi’de doğan Eugenio Barba, Napoli Askerî Akademisi’nde kısa süre okuduktan sonra eğitimini yarıda bırakıp Norveç’e yerleşti. Polonya’da Jerzy Grotowski’nin yönettiği Laboratuvar Tiyatrosu’nda asistan olarak çalışması, onun düşünsel yönelimini belirledi. Grotowski’nin “Yoksul Tiyatro”sundan etkilenerek 1964’te Danimarka’da Odin Teatret’i kurdu. Bu topluluk, profesyonel oyunculardan çok amatör ruhla çalışan, dünyanın farklı yerlerinden gelen sanatçılardan oluşuyordu.
Barba’nın tiyatrosu, oyuncunun sahnedeki enerjisini, ritmini, bakışını, nefesini “insan olma hâlinin antropolojisi” olarak yorumladı. 1979’da kurduğu International School of Theatre Anthropology (ISTA), tiyatroda kültürlerarası karşılaşmanın en önemli merkezlerinden biri hâline geldi.
“Üçüncü Tiyatro” kavramı, yalnızca bir yöntem değil, bir yaşam biçimidir. Barba, tiyatro yapan insanın “toplumun merkezinden değil, kıyısından konuşması” gerektiğini söyler. Bu kıyı, aynı zamanda yaratıcılığın ve özgürlüğün alanıdır.
► Eugenio Barba “Üçüncü Tiyatro” derken neyi kasteder?
Kurumsal tiyatro ve avangard deneylerin dışında, bağımsız toplulukların kültürel ve bedensel miraslarından yola çıkan sahne anlayışını.
► Odin Teatret’in tiyatro tarihindeki yeri nedir?
1960’lardan bu yana Avrupa’nın en uzun soluklu alternatif tiyatro topluluğudur; performans antropolojisinin doğduğu yerdir.
► Barba’nın Jerzy Grotowski’den farkı nedir?
Grotowski insan ruhunu derinlemesine kazarken, Barba kültürlerarası karşılaşmalar üzerinden “insan bedeninin ortak dilini” arar.
► Üçüncü Tiyatro neden “üçüncü”?
Birinci tiyatro, geleneksel kurum tiyatrosudur; ikinci tiyatro, avangard laboratuvarlardır. Barba’nınki, bu ikisinin ötesinde “yaşayan insanın tiyatrosu”dur.
► Barba Türkiye’de tanınmış mıdır?
Evet. 1980’lerde İstanbul ve Ankara’da verdiği seminerlerle, oyunculukta “enerji, ritim ve eylem” kavramlarının yeniden tartışılmasına öncülük etmiştir.
Barba’nın etkisi yalnızca sahneyle sınırlı kalmamıştır. Onun “beden bilgisi” kavramı, dans, performans sanatı, hatta çağdaş sinemada da yankı bulmuştur. Örneğin Lars von Trier’in Dogville’deki sahne düzeni ya da Robert Lepage’ın beden-uzam ilişkisinde Barba’nın düşünsel mirasının izleri vardır.
Türkiye’de ise Şahika Tekand’ın Stüdyo Oyuncuları ve Ferhan Şensoy’un Ortaoyuncular topluluklarında Barba’nın yönteminin dönüştürülmüş izleri görülür.
Eugenio Barba’nın “Üçüncü Tiyatro”su, tiyatroyu bir sanat biçimi olmaktan çok bir etik alan, bir varoluş disiplini olarak görür. Onun için tiyatro, seyirciyle değil, insanın kendi derinliğiyle kurduğu bir karşılaşmadır.
► LECOQ YÖNTEMİ/TEKNİĞİ
► ANTROPOLOJİ
► STRANISLAVSKI YÖNTEMİ / TEKNİĞİ
► PERFORMANS SANATI
► AVANGART