Apartmanın önünde duran beyaz bir araç. Tepe lambasının ışığından yansıyanlar odanın içinde dolanıyor. Duvarlarda titrek renkler…
Pencereden bakan kişi, nefesini tutuyor. “Benim için mi geldiler?” diye geçiriyor içinden. Kimseden cevap gelmiyor tabi, ama zaten asıl korku cevaptan değil; geleceğin belirsizliği ve her an olabilecek bir şeyin varlığından geliyor.
Tıpkı Yaşar Kemal’in Yer Demir Gök Bakır’ındaki köylüler gibi. Bir felaket henüz gelmemiş, ama her an gelebilecekmiş gibi sürekli beklemek, hayatın tüm tatlarını siler.
Emin Alper’in “Abluka” filmi de bu bekleyişi, bu sürekli tetikte olma hâlini sinematik olarak görünür kılıyor. Sokaklar puslu, gölgeler yoğun, sessizlik bile tehlikeyi fısıldar. Her köşe, her durak, her araç bir ihtimaldir; ama olasılık, kesinlik kadar ağırdır.
Hakkında soruşturma açılan kişi için belirsizlik artık sadece zihinsel bir durum değildir. Her sabah kapı çalması, her telefon titremesi, her gözüne çarpan araç bir potansiyel tehlikedir ve “Benim için mi geldiler?” duygusunu besler. Suçluluğu kanıtlanmamıştır, ama belirsizlik öylesine yüksektir ki, masumiyet bile artık bir güvenlik sorunu haline gelir.
Gece yarısı pencereden dışarı bakan kişi, polis aracının hareketini sadece gözlemlemez; onu içsel bir tehdit olarak hisseder. Dışarıdaki araç bir süre sonra gider; ama gözetim artık içeride, zihninin kıvrımlarında devriye gezmektedir.
Bu, sürekli bir bekleyişin ve tetikte olmanın yarattığı yıpranma hâlidir: “Henüz gelmedi ama her an gelebilir” bilinci, hayatın tüm ritmini bozar.
Bugün Türkiye’de milyonlarca kişi, hakkında açılan soruşturmalar nedeniyle “devletle” yani, en büyük “gözetleyenle” muhatap oluyor. Hapishaneler sayısız hikaye ile dolu, dışarıda ise tedirgin milyonlar, bir sabah kapısının çalmasını bekliyor. “Tepenin ardı”, ya da “Abluka” artık bir yerde, şehirde ya da bölgede değil, koca bir ülkeyi kapsayacak seviyededir. Milyonlarca insan her an gözetlenip fişlenirken; bir o kadarı pencerelere tedirgin tedirgin bakarken ülke koskoca bir “Abluka”dadır artık…
Emin Alper’in filmi, sürekli gözetilme ve ablukada hissetmenin sinemasal bir izdüşümüdür. Bir ülke, bir şehir, bir birey aynı anda kuşatılmıştır, korkuyla pencereden dışarıya bakmaktadır.
Ben, sen, biz, onlar, milyonlarca vatandaş… “Henüz gelmemiş ama gelebilecek” şeyin gölgesinde bir pencereye bakıyoruz…
Velev'i                                
Google Haberler üzerinden takip edin
