Yerli ve milli ihale hukuku siyaseti ifsadata uğrattı

İhale yolsuzlukları 90’lı yıllarda Türkiye’yi krizden krize attı, bugün de yine ihale yolsuzlukları en başta siyasal sistemi çökertiyor; merkezi devlet siyasetini, yerel devlet siyasetini, iktidarı, ana muhalefeti hep birlikte çökertiyor.

Türkiye’de çok kötü bir ihale kanunu ve hukuku vardı 2002 öncesi, kamu ihaleleri, o dönemi çok iyi izlemiştik, adeta bir komedi idi, şaka değil bu yazdığım, ihalelerin bir kısmı Ankara’da kafes içinde canlı bir kaplanın önünde müteahhitler arasında, adı bir mücevher ile birlikte anılan bir “Baba” tarafından dağıtılırdı ve bu dağıtım süreçlerinden çok önemli siyasetçilerin doğrudan bilgisi vardı.

Böyle bir ortamda sistem çöktü, 1994, 1998, 2001 krizleri birbirini izledi, Ecevit Kemal Derviş’i çağırdı.

Kemal Derviş sisteme neşter atmak istedi, Merkez Bankası kanununa alet bağımsızlığını getirdi ama Başkanın konumunu yani görevden alınma (appeal) riskini sağlam kazığa bağlamadı  ancak kısmen işledi para politikası, sonrası malum, Türkiye bugün dünya enflasyon şampiyonu; Derviş 2002 başında Dünya Bankası modeline tam uygun bir ihale kanunu (Kabul tarihi 4.1.2002, sayı 4734) çıkardı, bu model AB ihale hukukuna da uygundu ama daha yasanın çıkmasından üç, dört ay sonra AKP yasayı sağından, solundan kemirmeye başladı, ihale kanununun değişmeye başlaması ile paralel AKP de AK Parti olmaktan yavaş yavaş bugünkü AKP’ye dönüştü, yani çöktü, AKP bizim umurumuzda değil ama sistem de büyük bir hızla çöküyor beraberinde ve bu çöküşün en temelinde ihale hukukunun ifsadata* uğratılması yatıyor, ihale yolsuzlukları 90’lı yıllarda Türkiye’yi krizden krize attı, bugün de yine ihale yolsuzlukları en başta siyasal sistemi çökertiyor, evet siyasal sistemin tümünü çökertiyor, merkezi devlet siyasetini, yerel devlet siyasetini, iktidarı, ana muhalefeti hep birlikte çökertiyor.

Türkiye’de bugün AKP’nin, Erdoğan’ın medyayı çok büyük çapta kontrol etmesinin sonucu olarak CHP’nin yönettiği yerel yönetimlerde ihale yolsuzluk iddiaları çok büyük çapta konuşuluyor, iddialar çok büyük ama ben dahi, siyaseten değil, yaşam tarzı tercihleri olarak kendisini CHP mahallesine çok yakın hisseden biri olarak bu yolsuzluk iddialarının, özellikle büyükşehir belediyelerinde tümünün uydurma olduğunu söyleyemiyorum çünkü çeşitli uyarılara rağmen CHP’li belediyeler ihale kanununun kendilerine verdiği yarışmacı, rekabetçi olmayan ihale kanunu maddelerini, mesela 21-b’yi, 22’yi kullanmaktan vazgeçemediler.

Türkiye’de siyaset maalesef ve maalesef kamu hizmeti üretme yarışı olarak yaşanmıyor, Türkiye’de siyaset kamu rantları üretim merkezlerini ele geçirme ve bu kamu rantlarını kendi siyasi çevresine dağıtma temelli yapılıyor ve bu sıkıntılı durum çok eskilerden geliyor.

Böyle bir ülkede gerçek muhalif siyaset mevcut siyaset kurumuna karşı yapılmalıdır ama bizde siyaset kurumunun özünü değiştirmekten ziyade her siyasal çizgiden bu sistemi kendi çıkarları lehine işletmek isteyenler siyasette köşe taşlarını tutuyorlar.

Konumuzun özünü ihale sistemimiz oluşturduğuna göre bu alanı örnek olarak verebiliriz.

Yolsuzlukların kısm-ı azamı ihale sistemi üzerinden yapıldığını biliyoruz, öyleyse yolsuzluklarla mücadele sistemini değiştirmeden sistemi yönetenleri değiştirerek yapılamaz, kurumsal-yasal yapıyı değiştirmek zorundayız.

Merkezi devlette ve yerel devlette bugünkü soygun bu ihale kanunu ile yapılıyorsa sistemin özüne muhalefet etmek isteyenlerin, mesela CHP, yapması gereken ilk iş genel seçimlere ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmeden topluma alternatif bir ihale sistemi önermek olmalıdır ve önerilecek yeni ihale hukuku sistemi yolsuzluk yapma yollarını, olanaklarını tümüyle bitirmek diyemiyorum ama minimize edecek bir sistem olmalıdır.

“Sistemin başında ahlaksızlar var, o yerlere biz daha ahlaklılar geleceğiz ve sistemdeki yolsuzlukları bitireceğiz” demek asla bir çözüm değildir, yapılması gereken kurumsal, yasal çözümler getirebilmektir.

Bu konuya, ihale yolsuzlukları, gerçek bir neşter atmak isteyenlerin ilk yapması gereken iş iktidara gelir gelmez kamu alımları dosyasını AB Komisyonu ile müzakereye açmak yani ihale sistemine rekabet disiplinini getirmek olmalıdır, rekabet yolsuzluklar karşısında ahlak kurumundan daha etkindir çünkü bugün işin başına gelen ahlaklı olur ama yarın kimin geleceğinin garantisi yoktur, rekabet kurumunun ise sürekliliği vardır.

AB kamu alımları piyasası AB Komisyonunun 14 sayılı bir yönergesi ile çalışmaktadır, bu yönergenin de bizim kanunun bir parçası haline getirilmesi gerekmektedir.

İşte konuyla ilgili olanlara iki somut öneri, kamu alımları müzakere dosyasını müzakereye açmak ve AB Komisyonunun 14 sayılı direktifini (yönerge) benimsemek, bu iki işi yapın bakın ihale yolsuzlukları kalacak mı? (en azından minimize olacaktır).

Meseleleri çözmek isterseniz daima yolları bulunur ama bu yolları benimsemek rant kaynaklarını kurutuyorsa bir rant kollayıcı kesim daima yola taş koyar, aşmak da kolay değildir doğrusu bu taşları, çok ciddi siyasi irade gerektirir.

*İfsad fesat anlamına, Arapçada fsd kökeninden geliyor, ifsadat ifsadın çoğulu.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER