Her dönemin kurtarıcı ekonomi gündemi: Yastık altı

Türkiye’de insanlar tasarruflarını ‘yastık altında’ tutmayı tercih ediyor. Hem de mevduat faizlerinin bu kadar yüksek olduğu bir dönemde. Bunun temel sebebi, vatandaşın devlete güvenmemesi. Peki, bu güven neden bir türlü tesis edilemiyor?

Türkiye’de ekonomik zorlukların yaşandığı her dönemde en fazla konuşulan mevzu ‘yastık altı’ tasarruflardır. Yani vatandaşın sisteme sokmadığı, bankaya yatırmadığı ziyneti veya paraları. Türkiye’de altın biriktirme alışkanlığı çok fazla olduğundan, ‘yastık altı’ denilince genelde altın akla gelir.

Nitekim son olarak Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan da bu mevzuya dikkat çekti ve Türkiye’de yastık altında 500 milyar dolarlık altın bulunduğunu ve enflasyonun düşmemesinde bunun etkisi olduğunu söyledi.

Peki neden insanlar birikimlerini yastık altında tutuyor? Hem de mevduat faizlerinin bu kadar yüksek olduğu, faiz gelirlerinin çok cazip olduğu dönemde!

Bunun tek bir sebebi yok elbette. Türk milletinin birikim veya tasarruf meselesine bakışı birkaç açıdan değerlendirilebilir.

Başkent Üniversitesi Finans ve Bankacılık Bölümü öğretim üyesi, uzun yıllar Ziraat ve Halk Bankaları’nda yöneticilik yapmış Prof. Dr Şenol Babuşcu, X hesabından, Türk Halkı ve tasarruf mevzusunu şöyle yorumladı:

“40 yıldır finans sektörünün içinde bulunuyorum…

Türk halkı üç konuda ekonomik kararlarını yapılan düzenlemelere ve çağrılara rağmen değiştirmez.

1. Yastık altındaki altını ekonomiye kazandırmak amacıyla bozdurmaz veya bankacılık sistemine getirmez.

2. Tasarruflarını dolara yatırmaktan vazgeçmez.

3.Mevduatta vadeyi asla uzatmaz.

Tercihi 45 günden kısa vadelidir.

Bunların temel nedeni ekonomi yönetimine olan güvensizliktir…”

Şenol Babuşçu’nun tespitlerinde son cümle çok önemli. Yapılan bütün çağrılara ve cazip tekliflere rağmen insanlar tasarruflarını sisteme sokmuyor ve bunun temel sebebi ‘güvensizlik.’

Elbette faize bulaşmak istemeyenler ile kadınların ziynetlerini takmak ve göstermek istemeleri gibi iki yan sebebi de belirtmek gerekir ama asıl sebep hiç değişmez; onun adı da devlete güvenmemek.

Hangi iktidar döneminde olursa olsun, Türkiye’de finans işlerinde devlet ile vatandaş arasında güven hiçbir zaman tesis edilememiştir.

90’lı yıllarda bu güvensizliğin temel sebebi, ekonomi yönetimlerinin beceriksizleriydi. Koalisyon iktidarları ekonomiyi kötü yönettiler ve insanlar onların aldıkları kararlara güvenmedi.

Şimdiyse güven meselesi bambaşka bir yöne savruldu. 1942 yılındaki Varlık Vergisi’nden bu yana Türkiye’de ilk kez ‘mülkiyet hakkı’ bu derece zedelendi. İnsanlar son 10 yıldır, sadece bir hakim kararıyla mallarına mülklerine, bankalardaki varlıklarına el konulabildiğini, konulabileceğini gördü, yaşadı.

Hemen her gün medyaya, sosyal platformlara düşen mülkiyete el koyma, müsadere haberleri okuyoruz artık. Bu durum toplumdaki, devlete karşı güvensizliği daha da pekiştiriyor. Bu yüzden her gün daha fazla varlık yastık altına kaçıyor.

Ekonomide güven, sadece yabancı yatırımcının bu ülkeye güvenerek gelip yatırım yapmasından ibaret değildir. Zira yabancı yatırımcılar açısından en azından uluslararası yasalar devrede. Onların uluslararası tahkim güvencesi var. Peki ya içerideki vatandaşın?

Evet, ‘güven’ ekonominin sihirli kelimesidir. Ve Mehmet Şimşek ile Fatih Karahan’ın çözmesi gereken bir numaralı ekonomik problemdir. Zaten bu problemi çözebilirlerse, sürekli Batı ve Arap dünyasından para aramalarına da gerek kalmayacak.

Ekonomi yönetiminin önce vatandaşa güvence vermek yerine, ‘yastık altındakileri getirin’ demesi ancak havanda su dövmektir. Böyle giderse yastık altı birikimler, bırakın sisteme girmeyi, 1 trilyon dolara doğru gidecektir.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER