Sinema, onun elinde yalnız bir sanat değil, cinsel kimliğin ve politik direnişin dili oldu.
Derek Jarman (1942–1994), İngiliz yönetmen, ressam, set tasarımcısı ve aktivisttir. 1970’lerden 1990’lara uzanan üretiminde, sinemayı görsel bir şiir alanına dönüştürmüştür.
Aynı zamanda Britanya’daki LGBTQ+ hareketinin en etkili sanatsal figürlerinden biridir.
Filmleri, biçimsel deneyleriyle olduğu kadar politik cesaretiyle de sinema tarihine kazınmıştır.
Sanat eğitimini King’s College ve Slade School of Fine Art’ta aldı.
1960’larda The Devils (Ken Russell) filminde set tasarımcılığı yaptı; bu deneyim, onun sinemaya plastik bir gözle bakmasını sağladı.
1976’da çektiği Sebastiane, neredeyse tamamı Latince çekilmiş homoerotik bir film olarak büyük tartışma yarattı.
1986 tarihli Caravaggio ise hem estetik hem de tematik anlamda bir dönüm noktası oldu: Barok ressam Caravaggio’nun hayatını modern zamanlara taşırken, sanatla cinselliği, inançla bedeni çarpıştırdı.
Jarman, 1980’lerde punk estetiğini ve queer kültürü aynı potada eriten Jubilee ve The Last of England gibi filmlerle İngiliz bağımsız sinemasının sınırlarını zorladı.
HIV pozitif olduğunu açıkladıktan sonra da üretmeyi sürdürdü: Blue (1993) adlı filmi, yalnızca mavi bir ekran ve sesli anlatıdan oluşan radikal bir “görsel şiir”dir.
1994’te AIDS’e bağlı komplikasyonlar nedeniyle yaşamını yitirdi.
► Jarman neden “radikal yönetmen” olarak anılır?
Çünkü o, sinemayı politik bir araç değil, politik bir varoluş biçimi olarak gördü.
Kamera onun için bir silah değil, bir fenerdi — toplumun kör noktalarına ışık tuttu.
► Filmlerinde biçim neden bu kadar deneysel?
Jarman, sinemayı klasik anlatının zincirlerinden kurtarmak istedi.
Renkleri, sesleri ve sessizlikleri anlamın taşıyıcısı hâline getirdi.
Örneğin Blue, görsel yoksunluğu duygusal bir yoğunluğa dönüştürür.
► Queer sinemaya katkısı neydi?
O, cinsel kimliği saklamak yerine merkezine yerleştiren ilk büyük yönetmenlerden biridir.
Kahramanları utanmaz, gizlemez; varlıklarını bir manifesto gibi yaşarlar.
Bu tutum, çağdaş queer sinemanın (Todd Haynes, Xavier Dolan vb.) öncülü oldu.
► Jarman’ın politik duruşu filmlerine nasıl yansıdı?
Margaret Thatcher döneminde İngiltere’nin baskıcı iklimine karşı, sanatı direnişin biçimi hâline getirdi.
Filmleri, doğrudan iktidar eleştirisi yapmasa da; beden, inanç, sanat ve devlet arasındaki görünmez ilişkileri açık eder.
► “Mavi” (Blue) neden sinema tarihinde bu kadar önemli?
Çünkü sinemadan görüntüyü çekip alarak, yalnız sesi ve rengi bıraktı.
Tamamen mavi bir ekran üzerine kurulu film, Jarman’ın körlüğe yaklaşan görme kaybının ve ölüme yürüyen bir bedenin sessizliğiyle yüzleşmesidir.
Bu yönüyle Blue, sinemanın varoluş sınırlarını yeniden çizen bir yapıt sayılır.
Sanat: Jarman, sinemadan önce ressam ve sahne tasarımcısıydı. Çalışmaları Tate Britain gibi kurumlarda sergilenmektedir.
Müzik: The Smiths, Pet Shop Boys ve Marianne Faithfull gibi sanatçılarla görsel iş birlikleri yapmıştır.
Edebiyat: Günlükleri ve denemeleri — özellikle Modern Nature (1991) ve At Your Own Risk (1992) — queer yazının klasiklerinden sayılır.
Derek Jarman, sanatın yalnızca “güzel” değil, “özgürleştirici” bir eylem olduğunu kanıtladı.
Filmleri, biçimsel cesaret kadar ahlaki bir başkaldırıdır.
O, hem karanlığı hem maviyi sinemaya kazıyan bir şairdi.