Livaneli, Almanya’da “Ey Özgürlük” şarkısını İmamoğlu’na ithaf etti

Almanya'da sahneye çıkan Zülfü Livaneli, “Arkadaşım.” dediği İmamoğlu’na yapılan hukuksuzluklara dikkati çekti ve “Ey Özgürlük” şarkısını tutsak siyasetçiye ithaf etti. 

Sanatçı Zülfü Livaneli, Almanya'da konser verdi (Fotoğraflar: Selahattin Sevi)

Zülfü Livaneli şarkıları, Almanya’nın Mannheim kentinde sahne aldığında, henüz ikinci eserde yanımdaki koltuklarda oturan ve grup hâlinde konseri izlemeye gelen 20’li yaşlardaki gençler birbirine peçete uzatıyordu. Nota olup yankılanan “Gözlerin bir çığlık, bir yaralı haykırış…” sözcükleri onları ne hissettirdi bilemiyorum ama beni Bursa’ya, ilk gençlik yıllarıma, bugün artık hayatta olmayan anneme götürdü.

O dönemde “Cumartesi” demek, Kanalboyu’ndan dolmuş taksiye binmek, Altıparmak girişindeki Burç Pasajı’na gelmeden “Müsait bir yerde indirir misiniz?” diye şoförü nazikçe uyarmak; sinema, kitapçı ve plak dükkânları arasında mekik dokumak ve yine aynı yolla eve dönmekti. Babamı Almanya’da bırakıp bize göz kulak olması için yeniden Türkiye’ye dönen annem, nasıl olmuşsa pasajdan satın aldığım Zülfü Livaneli kasetlerini görmüş. Ne yapsa beğenirsiniz? Oğlu “solcu-komünist” olmasın diye kömür sobasına atıp yakmış… Belki babama sorsa anlatacaktı Zülfü Livaneli’nin “solcu-komünist” bile olsa iyi bir insan olduğunu. Uzun yıllar sürgünde yaşayan Zülfü Livaneli bir gün madenci babamın yaşadığı Bergkamen kasabasındaki Heim’a gelmiş; Alevi arkadaşları sanatçıyla dayanışmak için küçük organizasyonlar yapmış, biraz olsun yalnızlığını unutturmaya çalışmış. Ülkücü babam, “Bize yanlış tanıtmışlar, iyi bir insan olduğu oturuşundan kalkışından bile belli.” diye anlatmıştı.

Zülfü Livaneli’yi yalnızca şarkılarından tanımama rağmen iyi bir insan olduğunu, gazetecilik yıllarımın ilk döneminde Türkiye Çocuk için çalışırken kızı Aylin’le yaptığım röportajda iyice pekiştirmiştim. “Böyle bir kız büyüten baba kesin çok iyi biridir.” demiştim içimden…

Sanatçı, Almanya’daki “Saygı” konserinde, Nâzım Hikmet’in “Bugüne kadar hep şarkı dinledim, bundan sonra şarkı söyleyeceğim.” sözlerine atıfta bulundu: “Ben de bugüne kadar hep şarkı söyledim, ömrüm yeterse bundan sonra daha çok dinleyeceğim.”

Öyle de oldu. Birkaç kez gelecek yıl 80 yaşına ayak basacağını hatırlattı. Devlet Filarmoni Orkestrası’nı ünlü şef Sebastián Camaño Saavedra yönetse de sahneye kâh anılarıyla, kâh bazılarına eşlik ettiği şarkılarıyla Livaneli ağırlığını koydu.

Livaneli konserlerinin vazgeçilmez ismi Erdem Şimşek bağlamasıyla sahnedeki yerini alırken, opera sanatçıları Zeynep Halvaşi, Teyfik Rodos ve Özlem Bulut göz kamaştırdı. Teyfik Rodos’un kardeşini kaybetmesine rağmen sahne alması, duygusal anların yaşanmasına neden oldu. Verilen arada bir dinleyici, “İyi sanatçılar annesi babası bile ölse sahneye çıkar.” diye duyardık hep. “Bugün canlı olarak yaşadık.” diyordu.

Tam da kendi ülkesinde gizlice yaşamak zorunda kalan Venezuela muhalefet lideri María Corina Machado’nun Nobel ile onurlandığı günün ertesinde, Silivri’de cezaevine tutulan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu unutulmadı. Livaneli, “Arkadaşım.” dediği İmamoğlu’na yapılan hukuksuzluğa dikkati çekti ve “Ey Özgürlük” şarkısını tutsak siyasetçiye ithaf etti.

Zülfü Livaneli, şüphesiz yaşayan bir efsane; nesiller boyunca insanları etkileyen bir müzisyen, yazar ve entelektüel. “Sevdalı Başım”, “Yalnız İnsan”, “Merhaba”, “Karlı Kayın Ormanı”, “Kardeşin Duymaz”, “Bulut mu Olsam”, “Güneş Topla Benim İçin”, “Leylim Ley”, “Kan Çiçekleri”, “Yiğidim Aslanım”, “Ey Özgürlük” ve daha nicesi… Bazılarının sözlerini de yazdığı her bir bestesi direniş, umut ve özlem hikâyeleri anlatıyor.

Salonu dolduran dinleyicilerin kahir ekseriyeti, 80’lerde gelen sürgünlerden olduklarını hemen hissettiriyordu. Fakat yeni dönemde beyin göçüyle ya da dayatılan hukuksuz uygulamalar nedeniyle Almanya’da yaşamayı tercih edenler de azımsanmayacak kadar çoktu. Ayaküstü tanıştığım gençlerden biri hâlâ mülteci kampında kalıyordu.

Aynı zamanda UNESCO Barış Elçisi sıfatı da olan ve Barış Kültürü Programı gibi girişimlerin içinde yer alan Livaneli, en ünlü sürgünlerden biri. Siyasi görüşleri nedeniyle gördüğü baskı sonucu önce Stockholm’de, sonra Paris ve Atina’da yaşadı. 1984 yılında Türkiye’ye döndü. Halk, eserlerini sürgün olduğu dönemde korsan kasetlerden ezberlerken, milyonluk açık hava konserlerinde hep birlikte seslendirdi.

Artık “yazar” olarak da adını duyuran sanatçının son eseri Bekle Beni, Can Yayınları etiketiyle konser salonu lobisine kadar ulaştı.

Okuyacak kitaplar, dinleyecek türküler varsa umut da var. Neticede, “Gün doğdu mu her gün ilk gün…”

Son söz yerine; 80 yaşına merdiven dayamış ve Almanya’ya “efsane” olarak davet edilen sanatçıya düzenlenen “saygı konseri” ne öncesinde ne de sonrasında yeterince duyulmadı. Bunda, şüphesiz medya planlamasındaki beceriksizliklerin hatırı sayılır bir payı vardır. Hürriyet, Türkiye gibi Avrupa için ana akım kabul edilen gazeteler yayınlarına son vermeseler de konsere mesafeli durabilirdi. Ya sol ve demokrat yayınlar?

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER