2025 Nobel Edebiyat Ödülünün sahibi László Krasznahorkai oldu. (Fotoğraflar: AFP)
László Krasznahorkai’nin 2025 Nobel Edebiyat Ödülü ile taçlandırılması, edebiyat çevrelerinde karışık tepkilere yol açtı. Bazı eleştirmenler, Nobel Komitesi’nin geleneksel anlatı sınırlarını zorlayan bir ismi seçtiğini öne sürerken, bazıları yazarın okuyucu dostu olmayan üslubunu eleştirdi.
Pozitif yönlerden bakıldığında, The Atlantic yazarı Walt Hunter’a göre; Nobel jürisinin, “karanlık çağlarda sanata duyulan ihtiyaca” yanıt veren bir seçime yöneldiği görülüyor. Krasznahorkai’nin deneyselliği, belirsizlikle dans eden uzun cümleleri ve karamsar temaları, onun modern dünyaya dair en sağlam metafor yaratıcılarından biri olduğunu düşündürüyor.
Ayrıca Irish Times, yazarın hem komünist geçmişte hem de güncel siyasi iklimde otoriter yönelimleri eleştirmesinin Nobel için “tam zamanlı bir seçim” olduğunu vurguluyor.
Diğer yandan bazı okur ve eleştirmenler, Krasznahorkai’nin eserlerini “okunması zor, yorucu” olarak nitelendiriyor. Washington Post analizine göre, yazarın cümleleri sayfalarca sürebiliyor ve okuyucu sık sık nefes almak için durma ihtiyacı hissediyor; bu da edebî erişilebilirlik açısından zorluk yaratıyor.
Ayrıca New Statesman, Nobel Komitesi’nin geleneksel açıklığı ve okunabilirliği ödüllendirme eğiliminden saparak entelektüel elitizmi besleyen bir seçime imza attığını öne sürüyor.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Kendisiyle yapılan bir röportajda Krasznahorkai, acı ve kin gibi duyguların yazısında önemli motivasyon kaynakları olduğunu belirtmiş; ayrıca fantazi ve hayal gücünün zor zamanlarda hayatta kalma gücü sunduğunu savunmuştu.
Bu karma görüşler, Nobel Edebiyat Ödülü’nün yalnızca bir edebi takdir değil, aynı zamanda edebiyatın sınırlarının ve işlevinin toplumsal tartışmasını tetikleyen bir simge olduğunu gösteriyor.
Nobel Edebiyat Ödülü’nün son on yıldaki seyri, Akademi’nin yalnızca “büyük isimleri onurlandıran” bir kurum olmaktan çıkıp, dil ve biçim sınırlarını zorlayan yazarları öne çıkarma eğilimine girdiğini gösteriyor. Bu yönelim, 2018’deki skandalın ardından yenilenen komitenin hem edebî hem etik ölçütleri yeniden tanımlama çabasının bir yansıması olarak okunuyor.
2019’da Polonyalı yazar Olga Tokarczuk, “sınırları aşan anlatı coğrafyası” nedeniyle; 2021’de Tanzanyalı Abdulrazak Gurnah, “sömürge sonrası kimliğin sessiz sesi” olarak; 2023’te Norveçli Jon Fosse, “mistik yalınlığın dramatik gücü”yle ödüllendirildi. 2024’teki Çinli yazar Can Xue seçimi ise “okunması zor ama deneysel cesareti yüksek” bir edebiyat anlayışının Nobel tarafından onaylandığını göstermişti.
2025’te László Krasznahorkai’nin ödüllendirilmesi, bu hattın en uç noktasını temsil ediyor: Komite, bir kez daha okur dostu olmaktan çok, zihinsel derinliğe ve biçimsel sabra dayalı bir yazın tarzını tercih etti. Bu da Nobel’in artık popülerliği değil, “zaman karşısında kalıcılığı” ölçüt aldığını düşündürüyor.
Eleştirmenlere göre bu yeni yönelim, iki farklı okuma imkânı yaratıyor: Bir yanda “edebiyatın hız çağındaki sığınağı” olarak derinlikli metinlerin savunusu; öte yanda “elitist bir kapanma” riskinin yeniden doğuşu. Her iki durumda da Nobel, artık yalnızca bir ödül değil, okumanın kendisi üzerine düşünmeye davet olarak konumlanıyor.