2025 Nobel Edebiyat Ödülünün sahibi László Krasznahorkai oldu. (Fotoğraflar: AFP)
2025 Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi László Krasznahorkai oldu. Stockholm’de yapılan açıklamada, İsveç Akademisi daimi sekreteri Mats Malm, Macar yazarın “zamanı edebiyatın merkezine yerleştiren, sabrı bir estetik kategoriye dönüştüren özgün sesiyle” ödüle değer bulunduğunu duyurdu.
The Guardian’ın haberine göre; jüri gerekçesinde Krasznahorkai’nin “bitimsiz cümleleriyle insan bilincinin döngüsel doğasını ve modern dünyanın metafizik çıkmazlarını görünür kıldığı” vurgulandı. 1954 doğumlu yazar, uluslararası alanda özellikle yönetmen Béla Tarr’la işbirliği yaptığı Sátántangó (Şeytan Tangosu) ve Werckmeister harmóniák (Werckmeister Uvertürleri) romanlarıyla tanınıyor.
Yazarın eserleri Almanca, Fransızca, Japonca ve Türkçe dâhil otuzdan fazla dile çevrilmiş durumda. Bülent Şimşek tarafından çevrilen Şeytanın Tangosu 2012 yılında Can Yayınları tarafından basıldı. Öte yandan bu romanın Duvara Karşı (Gegen die Wand) adlı filmin yönetmeni Fatih Akın’ın da en sevdiği kitaplar arasında yer aldığı biliniyor.
Krasznahorkai, haberin ardından yaptığı kısa açıklamada, “Edebiyat, kelimelerle değil, sessizlikle var olur” ifadesini kullandı.
Ödül töreni her zamanki gibi 10 Aralık’ta, Alfred Nobel’in ölüm yıldönümünde Stockholm’de düzenlenecek.
1949’da Macaristan’ın Gyula kentinde doğan László Krasznahorkai, çağdaş Avrupa edebiyatının en özgün ve sabır isteyen yazarlarından biri olarak kabul edilir. 1985’te yayımladığı ilk romanı Sátántangó (Şeytan Tangosu) ile hem post-totaliter Doğu Avrupa’nın hem de insan ruhunun çürüyen sınırlarını anlatmaya koyuldu. Roman, biçim olarak altı ileri-altı geri bölümlü “dans” yapısıyla, dilin ve zamanın döngüselliğini edebiyatın merkezine yerleştirir.
Krasznahorkai’nin cümleleri ünlüdür: sayfalar boyunca süren, nokta yerine virgüllerle ilerleyen, nefesle değil düşünceyle ölçülen bir ritim taşır. Bu dil, onun “kozmik sabır” dediği bir kavrayışın ifadesidir — dünyanın bitmek bilmeyen çürümesine karşı yazı aracılığıyla direnme çabası. 1989’da yayımlanan Az ellenállás melankóliája (The Melancholy of Resistance – Direnişin Melankolisi) romanı, hem teolojik hem politik alegorileriyle yazarın en etkili eserlerinden biridir.
Krasznahorkai’nin yapıtları, yönetmen Béla Tarr ile kurduğu uzun soluklu işbirliği sayesinde sinemada da yankı buldu. Sátántangó (1994) ve Werckmeister Harmóniák (2000), edebiyat ile sinema arasında eşine az rastlanır bir sadakat örneği oluşturur. Yazar, Tarr’ın kamerasında kendi edebî evreninin görsel karşılığını bulmuştur: ağır, siyah-beyaz, zamana direnen bir dünya.
Eserleri 30’dan fazla dile çevrilen Krasznahorkai, 2015’te Man Booker International ödülünü kazandı. Kendi kuşağının “Beckett sonrası anlatı geleneğini sürdüren” tek Avrupalı yazarı olarak anılır. Onun metinlerinde kıyamet, sessizlik ve yalnızlık birer metafor değil, birer ritimdir; insanın anlam arayışının artık tanrıdan çok cümleye yöneldiği bir çağın tanıklığıdır.
Şeytan Tangosu (Sátántangó) nedir?
Şeytan Tangosu (Sátántangó), Macar yazar László Krasznahorkai’ın 1985’te yayımlanan ilk romanıdır. Modern edebiyatta sabrın, çürümenin ve umutla aldanış arasındaki ince çizginin en etkileyici anlatılarından biri sayılır. Olaylar, Sovyetler Birliği’ndeki kolhoz ya da İsrail’deki kibutzlara benzeyen, terk edilmiş bir tarım kooperatifinde geçer. Yaklaşık on kişiden oluşan bu küçük topluluk, dünyayla tüm bağlarını yitirmiştir; içki, dedikodu, cinsellik ve gözetleme ile örülü bir döngü içinde yaşarlar.
Romanın merkezinde, bir gün ansızın yayılan bir söylenti vardır: “Geliyorlar.” Gelenler, öldükleri sanılan iki adamdır — karizmatik, muğlak, neredeyse mesihî figür İrimias ve yardımcısı Petrina. Kimine göre kurtarıcı, kimine göre şeytan olan bu iki yabancının gelişi, kasvetli düzeni altüst eder. Krasznahorkai, bu hikâyeyi on iki bölümlük ileri-geri akan bir yapı içinde kurar; her bölüm bir “dans adımı”dır ve anlatı, tıpkı bir tangonun ritmi gibi ileri giderken geri döner.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Eser, varoluşun anlamını yitirdiği bir evrende “kurtuluş” inancının ne kadar tehlikeli olabileceğini sorgular. Dilin uzun, kıvrımlı ve neredeyse nefessiz cümleleri, çürüyen mekânların içine sızan bir bilinç akışı etkisi yaratır.
Roman, 1994’te Béla Tarr tarafından 7 saatlik siyah-beyaz bir film olarak sinemaya uyarlandı. Bu uyarlama, sinema tarihinin en hipnotik yapıtlarından biri kabul edilir; uzun planları, yağmurun aralıksız sesi ve insan varlığının ağır ritmiyle bir tür görsel meditasyon hâline gelir.
Türkçeye Bülent Şimşek tarafından çevrilen eser, 2013’te Can Yayınları etiketiyle yayımlandı. Şeytan Tangosu, yalnız Macar edebiyatının değil, bütün Avrupa modernizminin “çürüme destanı” olarak okunur; umudun bile artık bir yanılsama olduğu o sessiz ülkenin romanıdır.