Ekonominin değil, vicdanın ölçü birimi.
“Açlık sınırı”, bir insanın yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmesi için gerekli minimum besin değerine ulaşmasını sağlayan gelir düzeyini tanımlar. Yani bir bireyin yalnızca hayatta kalabilmesi için gereken gıda harcamasının parasal karşılığıdır. Bu kavram, 20. yüzyılın ortalarından itibaren hem ekonomi politiğin hem de sosyal adalet tartışmalarının merkezinde yer almıştır.
Türkiye’de genellikle “yoksulluk sınırı”yla birlikte anılsa da ikisi arasında belirgin fark vardır:
Açlık sınırı, yalnızca temel beslenme ihtiyacını kapsar.
Yoksulluk sınırı ise barınma, ulaşım, eğitim, sağlık ve kültürel gereksinimleri de içerir.
Bir başka deyişle açlık sınırı, insanın aç kalmadan yaşaması için gereken miktar; yoksulluk sınırı ise insanca yaşaması için gereken miktardır.
Kavram, II. Dünya Savaşı sonrası dönemde Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) çalışmalarında sistematik bir biçimde kullanılmaya başlanmıştır. Gıda sepeti yöntemiyle belirlenen bu sınır, bir ülkenin ekonomik performansının değil, toplumsal eşitsizliğinin turnusol kâğıdıdır.
Türkiye’de “açlık sınırı” kavramı, özellikle 1980’lerden itibaren sendikalar, araştırma kurumları ve bağımsız ekonomi dernekleri tarafından düzenli biçimde ölçülmeye başlamıştır. DİSK-AR, TÜRK-İŞ ve Kamu-Sen gibi kurumların aylık raporlarında “dört kişilik bir ailenin açlık ve yoksulluk sınırı” temel göstergeler arasına girmiştir.
Açlık sınırı, yalnızca bir istatistiksel veri değildir; aynı zamanda ahlaki bir göstergedir.
Her yeni açıklanan rakam, toplumun en alt tabakasının nasıl yaşadığını –veya yaşayamadığını– gösterir.
Bu nedenle, açlık sınırının “ekonomi haberi” olmaktan çok, “insanlık haberi” olduğu söylenir.
Bir ülkede kişi başına düşen millî gelir artarken açlık sınırı da yükseliyorsa, o toplumda büyüme değil, adaletsizlik büyüyordur.
Edebiyatta ve sinemada “açlık” yalnızca fiziksel bir durum değil, yoksunluk hâlinin metaforu olmuştur.
Knut Hamsun’un Açlık romanı, bireyin açlığını modern toplumun vicdansızlığıyla özdeşleştirir.
Türkiye sinemasında da, özellikle 1980 sonrası melodramlarda ve işçi filmlerinde açlık sınırı, kader değil, politik bir sonuç olarak işlenir.
Bugün “açlık sınırının altındaki milyonlar” ifadesi, yalnızca bir ekonomik veri değil, bir çağın utanç notudur.
► Açlık sınırı nasıl hesaplanır?
Temel gıda maddelerinin kalori ihtiyacına göre oluşturulan “gıda sepeti”nin aylık maliyetiyle.
► Türkiye’de hangi kurum hesaplar?
TÜRK-İŞ, DİSK-AR ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) farklı yöntemlerle düzenli veriler açıklar.
► Açlık sınırı ile yoksulluk sınırı farkı nedir?
Birincisi hayatta kalmakla ilgilidir, ikincisi insanca yaşamakla.
► Bu kavram evrensel midir?
Evet; Dünya Bankası da benzer biçimde “mutlak yoksulluk” ölçütü belirler.
► Açlık sınırının altında yaşamak ne anlama gelir?
Temel gıdaya erişememek, yani aslında hayatta kalma hakkının ihlal edilmesi demektir.
► YOLSUZLUK
► ADALET
► ASGARİ ÜCRET
► SOSYAL ADALET
► DOĞAL HAKLAR