WONG KAR-WAI – Zamanın ve Aşkın Yönetmeni

Yalnızlık, arzu ve kaybolan anların sinemasal şairi.


Wong Kar-wai Kimdir?

Wong Kar-wai (王家衛, 1958 doğumlu), Hong Konglu film yönetmeni, senarist ve yapımcıdır. Görsel estetiği, melankolik atmosferi ve zamansal kırılmalarıyla modern dünya sinemasının en özgün auteurlerinden biridir.


Dünden Bugüne Wong Kar-wai

1980’lerde sinema kariyerine başlayan Wong, 1990’da Days of Being Wild ile dikkat çekti. Ardından gelen Chungking Express (1994) ve Fallen Angels (1995), Hong Kong’un kent yaşamını ve aşkın geçiciliğini şiirsel bir sinema diliyle anlattı.

2000’deki In the Mood for Love, Cannes’da büyük övgü topladı ve dünya sinemasının başyapıtları arasına girdi. Film, bastırılmış arzuların, zamanın akışının ve imkânsız aşkın görsel bir şiiridir.

Sonraki filmleri 2046 (2004), My Blueberry Nights (2007) ve The Grandmaster (2013), farklı türler içinde aynı melankolik estetik çizgiyi sürdürdü.


Wong Kar-wai’nin İlk Yılları: Sürgün, Sinema ve Hafıza

Wong Kar-wai, 1958 yılında Şanghay’da doğdu. Henüz beş yaşındayken annesiyle birlikte Hong Kong’a göç etmek zorunda kaldı. Babası bir otel müdürüydü; diğer iki çocuğuyla beraber kısa süre içinde aileye katılması planlanıyordu. Ancak Çin’deki Kültür Devrimi patlak verince bu buluşma on yıl boyunca gerçekleşmedi. Ailenin yaşadığı bu uzun ayrılık, hem kişisel hem kültürel anlamda Wong’un belleğine derin bir iz bıraktı. Çocukluğunda yaşadığı bu kopuş ve sürgün duygusu, ileride onun filmlerinde sıkça karşılaşacağımız ayrılık, yabancılık, köksüzlük ve hatıraların ağırlığı gibi temaların habercisiydi. Wong Kar-wai sinemasında sıkça anılan “ayağı olmayan kuş, sadece öldüğünde yere konar” metaforu, bu dönemin acı deneyimlerinden beslenmiştir.

Hong Kong’a geldiğinde yalnızca Mandarin biliyordu; oysa kentin günlük dili Kantoncaydı. Bu dilsel engel, onun kendini ifade etmekte zorlanmasına yol açtı. Bu yabancılık hissi, Wong’un sanatında süreğen bir “dil arayışı”na dönüşecekti. Onun karakterleri, çoğu kez birbirlerine çok yakın görünseler bile, kelimelerle ya da sessizliklerle birbirlerine ulaşamayan, eksik bağlar kuran insanlardır.

Annesiyle birlikte sık sık sinemaya giden genç Wong, özellikle Hollywood’un “klasik dönem” filmleriyle büyüdü. Humphrey Bogart’lı kara filmler, melodramlar, gangster hikâyeleri ve aşk filmleri, onun hayal dünyasını şekillendirdi. Bu sinema alışkanlığı, hem bir kaçış hem de bellekle kurulan özel bir bağ hâlini aldı. Wong Kar-wai için sinema, çocukluğundan itibaren bir tür sığınak ve yeniden inşa alanıydı.

Lise yıllarında sanat ve estetiğe ilgisi giderek arttı. Hong Kong Politeknik Okulu’nda grafik sanatlar eğitimi aldı ve bu dönemde fotoğrafçılıkla derinlemesine ilgilenmeye başladı. Kadraj, renk, ışık ve gölge üzerine geliştirdiği sezgi, ilerideki sinemasal üslubunun temelini oluşturdu. Aynı yıllarda Avrupa sinemasını, özellikle de Fransız Yeni Dalgası’nı keşfetti. Jean-Luc Godard, François Truffaut ve Alain Resnais gibi isimler, Wong’un estetik ve anlatı tercihlerine yön verdi.

1980’de mezun olduğunda yalnızca grafik tasarım eğitimi almış bir öğrenci değildi; aynı zamanda sinemanın görsel ve felsefi potansiyelini keşfetmiş, çocukluğunun travmalarını imgeler aracılığıyla anlatmaya hazırlanan bir sanatçı adayıydı.


Wong Kar-wai’nin Senaryo Yılları: Televizyondan Sinemaya

Genç Wong Kar-wai, 1980’lerin başında Hong Kong Television Broadcasts (HKTVB) kanalında yapım asistanı olarak çalışmaya başladı. Bu ilk adım, onun televizyon dünyasının dinamiklerini yakından tanımasına olanak verdi. Kısa sürede yalnızca teknik işlerle yetinmedi; hikâye anlatımına olan ilgisi, onu doğrudan senaryo yazımına yöneltti. Böylece tam zamanlı bir televizyon senaristi olarak çalışmaya başladı.

Bu dönemde kaleme aldığı işler arasında en dikkat çekici olanı, büyük başarı kazanan pembe dizi (soap opera) Don’t Look Now idi. Günlük hayatın melodramatik kurgusunu güçlü diyaloglarla besleyen Wong, kitlelerin ilgisini çekmeyi başardı. Televizyon, onun için yalnızca bir iş kapısı değil, aynı zamanda yazarlık disiplinini geliştirdiği bir atölyeydi.

Bir süre sonra televizyonun kısıtlı çerçevesi ona dar gelmeye başladı. HKTVB’den ayrıldı ve Cinema City adlı dönemin popüler yapım şirketine geçti. Burada senaryo departmanında görev aldı; romantik komedilerden dramalara, kung fu filmlerinden tür karışımlarına kadar geniş bir yelpazede senaryolar kaleme aldı. 1982 ile 1987 arasında resmî olarak onun imzasını taşıyan ondan fazla senaryo yayımlandı. Ancak Wong’a göre gerçekte çok daha fazlasını – yaklaşık elliden fazla hikâyeyi – hayalet yazar olarak kaleme almıştı. Bu dönemde edindiği üretkenlik, onun sinema için vazgeçilmez bir altyapı oluşturdu.

Wong Kar-wai, bu yıllarda yazdıkları arasında en değer verdiği senaryonun Patrick Tam’ın yönettiği Final Victory (1986) olduğunu söyler. Kara mizah ve dramın harmanlandığı bu film, onun anlatı yeteneğini en iyi yansıtan örneklerden biri olarak kabul edilir. Final Victory, yalnızca Wong’un senaristliğini sergilediği bir iş değil, aynı zamanda kariyerindeki kritik bir eşikti. Çünkü Patrick Tam, ilerleyen yıllarda Wong Kar-wai’nin ilk uzun metraj filminin yapımcılığını üstlenecekti.

Bu senaryo dönemi, Wong Kar-wai’ye yalnızca “hikâye kurmayı” değil, aynı zamanda Hong Kong sinemasının tür sinemasına dayalı güçlü geleneği içinde esnek davranmayı öğretti. Melodramı kung fu ile, mizahı kara film atmosferiyle birleştirebilme yeteneği, onun ileride auteur kimliğine kavuştuğu eserlerinin temelini oluşturdu.


Yönetmenliğe Adım: As Tears Go By’den Chungking Express’e

Wong Kar-wai, yönetmenlik kariyerine 1988’de As Tears Go By adlı polisiyeye benzer bir dramla başladı. O yıllarda Hong Kong sinemasında John Woo’nun A Better Tomorrow (Syndicat du crime, 1986) ile başlattığı “heroic bloodshed” furyası hâkimdi. Wong’un ilk filmi de bu dalganın bir parçası gibi görünse de, yakın bakıldığında alışıldık aksiyon kalıplarının ötesine geçen bir üslup taşıyordu. Film, karakterlerin iç dünyalarına ve kaybolmuşluk hissine yoğunlaşarak, onun gelecekteki sinemasının ipuçlarını verdi.

İkinci filmi Days of Being Wild (Nos années sauvages, 1990), Wong’un sinemasal kimliğini kalıcı biçimde şekillendirdi. 1960’ların Hong Kong’unda amaçsız bir gençliği anlatan film, hatıralar, zamanın kayboluşu ve melankoli etrafında kurgulandı. Anlatının kırık yapısı, eliptik sahneler ve marginal karakterler, onun imza özellikleri hâline geldi. Ticari açıdan başarısız olmasına rağmen, bugün eleştirmenler tarafından Hong Kong sinemasının en iyi yapıtlarından biri kabul edilir. Hatta sık sık, Cantonca versiyonu bir tür “Rebel Without a Cause” (Asi Gençlik) olarak anılır. Bu filmle birlikte Wong, görüntü yönetmeni Christopher Doyle ile 2006’ya kadar sürecek efsanevi işbirliğini de başlatmış oldu. Doyle’un renk ve ışık estetiği, Wong’un şiirsel anlatımıyla bütünleşerek eşsiz bir görsel dil ortaya çıkardı.

Kendi yolunu çizmek isteyen Wong, yapımcı Jeffrey Lau ile birlikte Jet Tone Films Ltd. adlı bağımsız yapım şirketini kurdu. Bu sayede ticari kaygıların ötesine geçerek, projelerini kendi temposuyla geliştirme imkânı buldu.

1990’larda Jet Tone çatısı altında Wong’un en önemli filmleri arka arkaya geldi. Chungking Express (1994), yalnızca birkaç haftada, elde kamera tekniğiyle çekilmiş bir film olmasına rağmen, sinema tarihinde bir dönüm noktası sayılır. Wong’un elinde, tek bir hikâyeye sığmayacak kadar uzun bir senaryo iki parçaya ayrılmıştı. İlk bölümde, Chungking Mansions adlı apartmanın dar koridorlarında kesişen hayatlar, tesadüflerin ve anlık karşılaşmaların büyüsünü anlatır. “O an yalnızca bir milimetreyle yan yana geldik… Birkaç saat içinde o kadın başka birine âşık olacaktı.” repliği, Wong’un zamanın kırılganlığını vurgulayan poetikasını özetler. İkinci bölüm, Hong Kong’un neon ışıkları altında geçen bir gece hikâyesidir: kiralık bir katil, onun ortağı, yalnız bir fahişe, asi bir genç ve esrarengiz bir kadın.

Aynı yıl Wong, çok farklı bir türde de elini denedi: Ashes of Time (Les Cendres du temps, 1994). Ünlü yazar Jin Yong’un romanından uyarlanan bu wuxia (dövüş sanatları) destanı, uzun ve zorlu bir prodüksiyon sürecinden geçti. Çin ana karasındaki çekimler defalarca ertelendi, bütçe ve zaman baskıları filmi bir ticari felakete dönüştürdü. Yine de ortaya çıkan eser, alışılmış kahramanlık hikâyelerinin ötesinde, karakterlerin aşklarını, kayıplarını ve yalnızlıklarını işleyen görkemli bir deneyim oldu. Bugün Ashes of Time, ticari başarısızlığına rağmen görsel cesareti ve tematik derinliğiyle sinema tarihinde özel bir yere sahiptir.


Uluslararası Yükseliş: Happy Together’dan 2046’ya

Wong Kar-wai, ilk uluslararası başarısını 1997’de Cannes Film Festivali’nde kazandı. Happy Together, Buenos Aires’te yaşamaya çalışan bir eşcinsel çiftin inişli çıkışlı ilişkisini anlatıyordu. Film, hem Hong Kong sınırlarının dışına taşan bir anlatı kurmuş hem de eklektik müzik seçkisiyle dikkat çekmişti: Arjantin tangoları Frank Zappa’nın enstrümantalleriyle yan yana geliyordu. Wong, bu filmle En İyi Yönetmen ödülünü aldı ve dünya sinema sahnesinde adı kalıcı olarak duyuldu.

Senarist kökenine rağmen, Wong Kar-wai’nin yönetmenlik tarzı sıkı bir senaryo disiplininden çok doğaçlama ve deneysel yöntemlere dayanıyordu. Çoğu zaman sahneye gidiyor, çekime başlamadan önce uzun süre düşünüyordu. Bu yaklaşım, bir yandan filmlerine eşsiz bir doğallık ve sürpriz etkisi katarken, öte yandan oyuncularını ve yapımcılarını zorluyordu. Chungking Express birkaç haftada, elde kamera yöntemiyle çekildiği için büyük bir sorun yaratmamıştı. Ancak uzun ve çok katmanlı bir proje olan 2046, adeta bir kâbusa dönüştü. Wong, karakterler için “alternatif hayatlar” çeken, sonra bunların çoğunu kurguda atan bir yöntem izledi. Bu belirsiz süreç yüzünden setlerde uzun bekleyişler oldu, hatta bazı oyuncular – Maggie Cheung ve Dong Jie gibi – yönetmenle aralarını açtılar.

2000’de Wong, yıllardır zihninde taşıdığı projeyi hayata geçirdi: In the Mood for Love. 1960’ların Hong Kong’unu nostaljik bir incelikle yeniden kurdu. Tony Leung ve Maggie Cheung’un canlandırdığı iki yalnız karakterin, bastırılmış arzularla örülü hikâyesi, sinema tarihinde bir dönüm noktası oldu. Film, Cannes’da Tony Leung’a En İyi Erkek Oyuncu Ödülü kazandırdı ve özellikle Fransa’da olağanüstü bir ilgi gördü: alt yazılı olmasına rağmen 1,2 milyondan fazla seyirciye ulaştı. Wong Kar-wai artık yalnızca Asya’da değil, Avrupa’da da bir kült yönetmen olarak kabul ediliyordu.

2003’te, 2046’nın çekimleri SARS salgını nedeniyle sekteye uğrayınca Wong boş durmadı. Michelangelo Antonioni ve Steven Soderbergh ile birlikte, üç kısa filmden oluşan Eros projesine katıldı. Onun katkısı olan La Main (The Hand), arzunun ve yalnızlığın zarif bir anlatısıydı.

Sonunda, Avrupa yapımcılarının desteğiyle 2046 tamamlandı ve 2005’te gösterime girdi. Çekimleri tam beş yıl sürmüş, Şanghay’dan Bangkok’a, Hong Kong’dan Makao’ya kadar farklı mekânlarda yapılmıştı. Maggie Cheung, altı ay boyunca filmde yer almasına rağmen, nihai versiyonda yalnızca birkaç saniyelik bir sahnede görünüyordu. Bu film, Wong’un en zorlu ve tartışmalı projelerinden biri olarak tarihe geçti.

Wong Kar-wai, bu dönem boyunca neredeyse bütün filmlerinde görüntü yönetmeni Christopher Doyle ile çalıştı. İkilinin işbirliği 2007’de My Blueberry Nights ile sona erse de, 1990’lardan 2000’lerin ortasına kadar Wong’un görsel dilini şekillendiren en önemli unsur Doyle’un ışık ve renk estetiğiydi. Aynı zamanda Wong, dekor, kostüm ve kurguda William Chang ile çalışarak sinemasında bütünlüklü bir imza estetiği kurdu.


► Wong Kar-wai’nin sinemasını farklı kılan nedir?
Yavaşlatılmış sahneler, renk doygunluğu, müzik kullanımı ve zamanın akışını kıran anlatımı.


► En bilinen filmi hangisidir?
In the Mood for Love dünya sinemasının kült başyapıtlarından biri kabul edilir.


► Hong Kong sinemasıyla ilişkisi nasıldır?
Hem Hong Kong Yeni Dalga hareketinin bir parçasıdır hem de bu sınırları aşarak evrensel bir auteur olmuştur.


► Filmlerinde en çok hangi temalar işlenir?
Aşk, yalnızlık, zamanın geçiciliği, hafıza ve arzunun imkânsızlığı.


► Neden “şiirsel sinema” olarak anılır?
Çünkü görsellik, diyalog ve müzik onun filmlerinde birer “duygu manzarası”na dönüşür.


Popüler Kültürde Wong Kar-wai

Sinemada: Chungking Express, In the Mood for Love, 2046 kült statüsüne ulaşmıştır.
Müzikte: Wong’un filmlerinde seçtiği parçalar (ör. Nat King Cole şarkıları) yeniden popüler olmuştur.
Edebiyat: Zaman, hafıza ve aşk üzerine kurduğu sinema dili edebiyatla sık sık karşılaştırılır.
Modada: Filmlerindeki kostüm tasarımları ve renk paletleri moda dünyasına ilham vermiştir.


Genel Değerlendirme

Wong Kar-wai, modern sinemanın en lirik anlatıcılarından biridir. Filmleri, yalnızca aşkı değil, zamanın kaybolan izlerini ve arzunun kırılganlığını görsel bir şiir hâline getirir.


Velev’den İlgili Maddeler

BAĞIMSIZ SİNEMA
YERALTI EDEBİYATI
MELANKOLİ
ZAMAN
YOKAI