Bir zamanlar ne kudretliydi. “Dediğim dedik, çaldığım düdük” kabilinden. Hem de en ateşlisinden. Bir sözüyle koskoca Türkiye matbuat alemleri (basılı, yazılı, görsel, sosyal, internet, ne varsa) hazır ola geçiyor, sansürün, baskının haddi hesabı olmuyordu. Onun propaganda makinesinden geçmeyen en ufak bir açıklama, bilgi, belge yahut haber hiçbir yere düşmüyordu. Bir avuç muhalif medya ise yönettiği kurumun 24 saat çalışma usulüyle yağdırdığı erişim engeli, site kapatma, ilan kesme gibi “cezalarla” boğuşuyordu.
Kimden bahsettiğimi şıp diye anlamıştır dikkatli okur. Bir bakışıyla koskoca genel müdürleri, milletvekillerini, hatta bakanları bile olduğu yere mıhlayan Fahrettin Altun’dan bahsediyorum tabii ki. Hitler’in yakın arkadaşı ve en sadık adamı olarak değil de sıradan bir adamdan dünyayı titreten bir diktatör yaratmayı başaran propagandanın başı olarak Joseph Goebbels’le bile kıyaslanırdı. En büyük yalanları tekrar ede ede topluma kabul ettiren, hangi televizyonun hangi konuğu ekrana çıkaracağına karar veren, gazetelerin manşetlerini mesajla ileten, “resmi, propaganda” haricinde en ufak bir sızıntıya dahi izin vermeyen o güçlü Fahrettin Altun, rejimin “algı yönetme” başarısının mimarıydı.
Gözüne kestirdiği “kültürel iktidar” uğruna bir zamanlar tıfıl bir akademisyenken savunduğu ne varsa tam tersini uygulayan Altun, yarattığı illüzyon ile bir “Erdoğan efsanesi” yaratarak toplumun geniş kesimlerince kahramanlaştırma rolünü başarıyla icra etti. Ekonomi mi kötü ver mehteri, “ben ekonomistim” diyerek bir gecede her şeyi batırdı mı hemen salla bir “dış güçler” masalı, deprem oldu halka “Nerede bu devlet?” diye sormaya mı başladı, hemen yapıştır “şu kadar kişiyi kurtardık” haber bombardımanını…
Elinin altındaki TRT, Anadolu Ajansı (AA) ve diğer tüm resmi yayın organlarının haricinde medyanın neredeyse yüzde 90’ını bir zamanlar öğrencilere yuva olmak için kurulan ancak 15 Temmuz’dan sonra el konulan binada kontrol ediyordu. Harcamaları koca bakanlıkları geride bırakıyor; algı yaratma, kamuoyu oluşturma, “duygu yönlendirme”, kara propaganda, yalan, iftira; muhalefeti terörizm başta olmak üzere her şeyle suçlama gibi maharetleri sayesinde gücüne güç katıyordu.
Bir “büyük adamın yanındaki hırslı küçük adam” olarak en çok dayağı ailesinden yedi Fahrettin Altun. Eşinin huzur hakkı da dert oldu “muhalefete”, evine yaptırdığı pergolası da. Erdoğan rejiminin en sarsılmaz neferi olarak mücadele verirken eşinin ve çocuğunun bir yerlere gelmesi, yüksek maaşlar alması, hatta şirketler kurup üç yılda yüzde 500 kadar büyümesi bile kötü niyetli muhaliflerin diline pelesenk oluyordu. O kadarı kadı kızında bile olur/du halbuki, öyle buyururdu Altun’un yana yakıla savunduğu “dava”nın değerleri. Nolmuş sanki yedi düvelle mücadele ederken biraz da ailece şöyle ferah ferah yaşadılarsa…
Efendim, biliyorsun Fahrettin Altun, tam da PKK silahlarını yakıp ülkede yeni bir dönemin kapılarının açıldığı günlerde sürpriz şekilde görevden alındı. Öyle bir alındı ki kendi bile ne olduğunu anlamadı. Bir anda kendini ülkedeki en gereksiz ve işlevsiz kurum olan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nun (TİHEK) başkanı olarak buldu. Birkaç gün ortalıktan kaybolan, sessizleşen Altun’un o süreçte “Bana ha bana”, “Onca fedakarlığın karşılığı bu mu” diyerek dövündüğü söyleniyor. Söyleyenlerin yalancısıyım, evinin ışıkları geceleri bile sönmüyormuş denilene göre. O kadar düşünceli, tepkili ve haksızlığa uğramış hissediyormuş.
Yeni kurumunun başına geçtikten sonra Altun eski alışkanlıklarını bir türlü bırakamadı. İşte 16 Eylül 2025 tarihli bir Demirören Haber Ajansı (DHA) haberi: “TİHEK’ten İsrail açıklaması; Dünya kamuoyunu harekete geçmeye çağırıyoruz.” İsrail’in Gazze’ye kara harekatına Dışişleri Bakanlığı filan değil, Altun’un başında bulunduğu TİHEK tepki vermiş. Bu rol çalma, göze girme ya da dikkat çekme haberlerinin sayısı epey fazla, Altun buraya gönderildikten sonra. Sık sık bu tür “tepkilerle” henüz ölmediğini, duyarlı olduğunu, görevinin başında olduğunu göstermeye gayret ediyor. Ama sanki bu çabaları boşa gidiyor.
İşte iki gün önceki haber. Eskiden emrinde olan AA geçmiş: “TİHEK Başkanı Fahrettin Altun’un oğlu Mustafa Bilge Altun dünyaevine girdi.” Evet, Altun’un kısa bir süre önce kurduğu şirketi üç yılda 500 bin TL’den 210 milyonluk dev bir şirkete dönüştüren çok yetenekli (!) oğlu evlenmiş. Ne var denebilir bu habere. Ancak düğünden gelen fotoğraflar bir şeylerin ters gittiğini gösteriyor. En önemlisi, yıllardır yediği içtiği ayrı gitmeyen; tüm politikalarını belirlediği, nerede ne konuşacağını belirlediği, bakanları, vekilleri bile onun gölgesi sayesinde hizaya çektiği Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesi düğüne katılmamış. Hay Allah gördün mü şu olanı! Sen onca yıl geceni gündüzünü ver, “kültürel iktidar” uğruna adeta kendini parala, “ifade özgürlüğünün” tabutuna çiviyi çak, onlar en mutlu gününde seni yalnız bıraksın 🙁
Düğünden gelen “aile fotoğrafı” ise çok şaşırtıcı. AKP’de halihazırda kritik konumda olan hiç kimse yok. Eski Anadolu Ajansı, TRT çevresi de olmasa neredeyse boş geçecekmiş düğün. Bir de AKP’nin gözden düşmüşleri gitmiş düğüne. Belki bir vefa duygusuyla, belki eski bir “iyilik” borcunu ödemek üzere, belki de başka bir amaçla Erdoğan’ın kızağa çektiği, Saray’dan uzaklaştırılmış ne kadar isim varsa düğüne koşmuş. Hulusi Akar, Egemen Bağış, Mahir Ünal, Nureddin Nebati, Ruhsar Pekcan ve tabii ki Süleyman Soylu. Yani, o bir zamanların koskoca Fahrettin Altun’unun yeni aile fotoğrafında bol bol gözden düşmüş AKP’li var artık.
Eee öyledir Fahrettin Bey. İnsan gözden düştü mü en yakınları bile dönüp bakmaz olur. Gözden düşmeye görün, anında ‘yeriniz’ değişir. Bunu bilmelisiniz. Bilmezseniz, öğretirler. Bir zamanlar o meşhur üç numaralı bakışınızla yerlerine mıh gibi bağladığınız insanlar en mutlu gününüzde bile sizinle aynı karede olmak istemezler. Payınıza sizin gibi gözden düşenler, yıpranmışlar, adı anılmak bile istenmeyenler düşer. ‘Kaybedenler kulübü’ tanımı durumunuzu iyi karşılıyor.
Eski bağlantıları sayesinde artık her yere haber yaptıramayıp arada sırada DHA’ya ısmarlama haberler yaptırmak da kurtaramayacak Fahrettin Altun’u. Yolun altına bir kere düştü. Kusuru, hatası neydi bilemiyoruz; belki hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz ama “kini diri” liderinin öyle kolay kolay yumuşamayacağını ülkece hepimiz artık biliyoruz. Geçmiş olsun Fahrettin Bey…