21. yüzyılın en büyük kazananı hangi ülke olacak sizce?

Bilgi üretiminde en iyi üniversitelere sahip ülkeler, coğrafyalar 21. Yüzyılda küresel ekonomi paylarını ve hegemonik güçlerini büyüten ülkeler, coğrafyalar olacaklar. Bir ihanet-i vataniye istiyorsanız gözlerinizi Boğaziçi’ne Bebek sırtlarına çevirebilirsiniz.          

Başlığa taşıdığım bu soruya ilişkin bana çok da anlamlı gelmeyen bir dizi tartışmaya şahit oluyoruz günümüzde.

Belirli bir siyasal görüşe yakın kişiler, adlarını da koyabiliriz aslında, liberal demokrasiye hiç sempatik bakmayan kişi ve gruplar 21. Yüzyılda ABD ve Avrupa’nın nispi olarak çok gerileyeceğini, buna mukabil, Çin, Hindistan ve Rusya’nın dünya ekonomisi içinde paylarının artacağını, bu artışa paralel olarak da siyasal gücün de coğrafi eksen değiştireceğini iddia ediyorlar.

Bu iddianın altında ne kadar objektif ve bilimsel temeller var bilemiyorum ama sanki Amerikalıların wishful thinking dedikleri istek çekişli düşünce bu kanaatin temelini oluşturuyor.

Türkiye’de Erdoğan ve AKP’liler bile “21. Yüzyıl Türkiye yüzyılı olacak” diyorlar.

Bu konuya acaba nispeten daha bilimsel bir yöntemle yaklaşılabilir ve bu soruya, “21. Yüzyılın kazananı kim olur” sorusuna daha düzgün bir cevap verilebilir mi?

Çağımızı belirleyen faktörlerin muhtemelen en başında üretim süreçlerinde, iktisatçıların üretim fonksiyonu dedikleri matematiksel girdi-çıktı analizi, bilgi denen faktörün temel üretim girdisi (üretim faktörü) olması, emek, sermaye, toprak gibi geleneksel üretim faktörlerinin öneminin nispi anlamda azalması.

2018 senesinde Ekonomi Nobel ödülünü Paul Romer ve William D. Nordhaus bilgi (knowledge) temelli büyüme teorisi (endogenous growth theory)  ile aldılar; Romer bu konuyu yarı latife bir sözle şöyle tanımladı: “Bilgiyi üretim faktörü olarak doğru kullandığınız takdirde dünya ekonomisi beş milyon sene sürekli büyüyecektir”.

Bilgi faktörü bu kadar önemli ise büyüme süreçlerinde bilgiyi kimin ürettiği konusu daha da önem kazanıyor kaçınılmaz olarak.

Bilginin üretim merkezleri çeşitleniyor, buna kuşku yok ama yine de ve muhtemelen çok uzun süreler de böyle kalacak, bilgi faktörü üniversitelerde üretiliyor.

Başka bir ifade ile bilgi üretiminde en iyi üniversitelere sahip ülkeler, coğrafyalar 21. Yüzyılda küresel ekonomi paylarını ve hegemonik güçlerini büyüten ülkeler, coğrafyalar olacaklar.

Geçtiğimiz günlerde ünlü ve artık herkesin bir biçimde doğruluğunu kabul ettiği Shanghai üniversiteler endeksi yayınlandı, bu endeksi yayınlayan üniversitenin bir Çin üniversitesi olması da çok önemli.

Bu sıralamayı size çok basite indirgeyerek özetlersem ilk onda sekiz ABD üniversitesi ve iki Birleşik Krallık (UK) üniversitesi var.

Harvard, Stanford, MIT ilk üçü oluşturuyorlar, Birleşik Krallıktan da Cambridge ve Oxford ilk onda.

İkinci onda, yine yedi ABD üniversitesi var, bir Fransız (Paris-Saclay) ve bir başka Birleşik Krallık üniversitesi de var ama 18. sırada da bir Çin üniversitesi girmiş sıralamaya. İlk elliye, ilk yüze baktığınızda da manzara aşağı yukarı böyle, ABD ve Avrupa üniversiteleri sıralamanın galipleri, Çin üniversiteleri de yavaş yavaş sıralamaya giriyorlar.

Bu Shanghai sıralaması bize ne gösteriyor peki?

ABD ve İngiltere’nin (UK demek lazım aslında) bilgi üretiminde açık ara önde olduklarını görüyoruz bu sıralamada.

İlk sekiz ABD üniversitesi ve iki İngiliz üniversitesi ise çok büyük fark atıyorlar diğerlerine.

Bu manzara ortada iken 21. Yüzyılın galiplerinin Çin-Hindistan-Rusya eksenini olacağını iddia etmek en azından şimdiden olanaksız, sadece bir wishful thinking (istek çekişli düşünce) ürünü bir görüş yani liberal demokrasiden hoşlanmayanların temelsiz bir öngörüsü sadece.

Erdoğan’ın, AKP’nin 21. Yüzyıl Türkiye yüzyılı olacak demesi ise sadece bir anlamsızlık, Shangai sıralamasında ancak ilk bine girebilen bir, iki üniversitemizi de bitirmek için Erdoğan ve ekibi ellerinden geleni yapıyorlar; örnek mi istiyorsunuz, Boğaziçi üniversitesi.

Harvard üniversitesi tartışılmaz bir biçimde Shangai sıralamasında her sene birinci ise bunu başka faktörlerin yanında geleneklerine borçlu.

Boğaziçi üniversitesinin de kendine göre gelenekleri var ya da vardı demek lazım artık muhtemelen, bu geleneklerin körleşmesi, bitmesi için her şeyi yapıyor yönetim.

İnsanların vatana ihanetle suçlanmasından hiç hoşlanmam, casusluk dışında hukuki bir kriteri yoktur çünkü ama illaki de bir ihanet-i vataniye istiyorsanız gözlerinizi Boğaziçi’ne Bebek sırtlarına çevirebilirsiniz.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER