Türkiye çok ilginç bir dönemden geçiyor. Geçiyor diyorum ama geçilecek yerin de bugünkü durumdan daha iyi olacağına dair elimizde şimdilik bir kanıt, bırakın kanıtı bir belirti bile yok.
Kimilerimiz kısa vadede olmasa bile orta vadede işlerin düzeleceğine inanıyorlar, ben de kalben katılıyorum ama aklım böyle olmayabilir de diyor.
Eminim, benzer iyimser görüşlere sahip Afganlar da, Iraklılar da, Suriyeliler de, Mısırlılar da vardır, Allah kolaylık versin.
Bilmeyenler için Gresham yasası nedir ile başlayalım yazıya.
Thomas Gresham (1519-1579) İngiltere’de Kraliçe 1. Elizabeth’in mali danışmanıdır, bu yasayı ilk tanımlayandır; dönem madeni para dönemi, paralar kıymetli madenlerden, altın ve özellikle gümüşten paralar ama devletin darphanesinde kıymetli maden miktarı basılan para için yetersiz kaldığında paranın üzerinde yazılı değeri yani itibari değeri (face value), mesela bizde bir sikke (sikke gümüştendir) değiştirilmeden içindeki kıymetli maden miktarı düşürülüyor, buna Osmanlı tahşiş diyor (debasement) ve böylece piyasada hem tahşiş edilmiş, hem de kaçınılmaz olarak tahşiş öncesi para aynı itibari değer ile, üzerinde yazılı değerle beraberce işlem görüyorlar ama bu durumda hangi paranın tahşiş edilmiş, hangisinin tahşiş edilmemiş para olduğunu bilen bireyler, kurumlar piyasada sadece tahşiş edilmiş parayı kullanıyorlar, tahşiş edilmemişini ise yastık altına atıyorlar, buna da Grasham yasası diyorlar yani “kötü para iyi parayı kovar” yasası.
16. yüzyılda madeni paralar için formüle edilmiş bu “kötü para iyi parayı kovar” yasası bazen de toplumlarda geçerli hale geliyor ve bu durum o toplumlar için çok kötü sonuçlar doğuruyor.
Örneğin bizde epey bir süredir gençlerin batı ülkelerine yoğun bir göçüne şahit oluyoruz ama daha az konuşulan konu bu göç eden gençlerin kimler olduğu konusu.
Gençler için yurtdışına gidip yerleşebilmek, işini, mesleğini orada sürdürmek kolay iş değil, öncelikle lisan bilmeyi, o toplumla uyumlu olabilmeyi ve en önemlisi de mesleğinde, diploma niteliğinde o ülkedeki akranlarınla formasyon olarak rekabet edebilmeyi gerektiriyor, bu özellikler nitelik demek, benzetmeyi mazur görün, tahşiş edilmemiş para olmak demek.
Ne demek mi bu, anlatayım.
Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ mühendislik mezunları ile adlarını vermek istemeyeceğim çok sayıda üniversitenin mühendislik diplomasının üzerindeki itibari değer (face value) aynı, hepsi mühendis ama iç değerleri (intrinsec value) çok farklı, normal rekabet şartlarında bürokraside, piyasada iyi diplomanın kötü diplomanın önünde olanaklarının, ücretinin olması lazım ama bizde öyle olmuyor, berbat seleksiyon mekanizmaları, partizanlık nedeniyle kötü diploma iyi diplomanın önüne geçiyor yani kötü diploma iyi diplomayı kovuyor piyasadan.
Başka bir ifade ile de daha iyi eğitim emeğinin kötü eğitim emeğinin gerisinde kalması nedeniyle iyi eğitimle alınmış, küresel rekabete açık diplomaların sahiplerinin yurt dışına kaçışı yaşanıyor yani Grasham yasası, kötü paranın iyi parayı piyasadan kovmasının bir paraleli toplumda, gençler için yaşanıyor.
Mülâkatlarda yaşanan büyük adaletsizlikler de kötü öğretmenlerin iyi öğretmenleri eğitim sisteminden dışlaması, kovması demek.
Kötünün, niteliksizin iyiyi, nitelikliyi her alandan kovduğu bir dönemden geçiyor Türkiye ve böylece de büyük çöküş yaşanıyor.
Kanunînin “muhteşem yüzyıl” dizisinden AKP yıllarının muhteşem çöküş yıllarına.