Gece yarısı yayına giren, sigara ve alkol eşliğinde yalnızlık konuşulan, hayatın dip akıntılarına kulak kesilen bir radyo programı: Kaybedenler Kulübü.
Kaybedenler Kulübü, 1990’ların sonlarında İstanbul’da bir grup “varoluşsal gece kuşu” tarafından kurulan ve Kent FM’de yayınlanan kült bir radyo programıdır. En çok tanınan sunucuları Kaan Çaydamlı ve Mete Avunduk olan program, alışıldık radyoculuk anlayışını altüst eden tarzı, samimi ve filtrelenmemiş sohbetleri, küfürlü dili ve dinleyiciyle kurduğu sahici bağ sayesinde efsaneleşmiştir. “Kaybeden” terimi, sistemin öngördüğü başarı kriterlerine uymayan, günü kurtaran, içini döken, bazen boşvermiş ama hep sorgulayan bireyleri kapsayan bir aidiyet ifadesi olarak kullanılmıştır.
Program ilk olarak 1995’te Kent FM’de gece yarısından sonra yayına başlar. Dönemin özel radyo serüveninde alışılmadık bir istisna olarak beliren Kaybedenler Kulübü, kısa sürede kült takipçiler edinir. Dinleyici kitlesi ağırlıklı olarak üniversitelilerden, edebiyat ve müzik tutkunlarından, yalnızlardan, gece çalışanlarından oluşur. Programda dinleyici mektupları okunur, felsefe konuşulur, kadın-erkek ilişkileri didiklenir, film ve kitap önerileri yapılır. Hiçbir şey tam anlamıyla “hazır ve profesyonel” değildir, her şey dağınıktır ama içtendir.
2000’li yılların başında program sona erer. Ancak 2011 yılında başrollerinde Nejat İşler ve Yiğit Özşener’in yer aldığı Kaybedenler Kulübü adlı sinema filmiyle yeniden gündeme gelir. Film, gerçek olaylardan ve sunucuların hayatından esinlenmiştir. 2018’de Kaybedenler Kulübü: Yolda adlı devam filmi çekilir. Bu yapımlar sayesinde yeni nesillerin de ilgisi programa yönelir.
► Kaybedenler Kulübü neden bu kadar “gerçek” hissediliyordu?
Çünkü program, sansürsüz bir şekilde kişisel dertleri, hayal kırıklıklarını, aşkı, kayıpları ve hayata dair küçük büyük soruları gündeme taşıyordu. Mikrofon başında “rol yapmayan” iki adam vardı. Dinleyici bu doğallığı hemen hissediyor, kendini yalnız hissetmediğini anlıyordu.
► Program hangi müzik türlerine yer veriyordu?
Alternatif rock, indie, blues, zaman zaman klasik parçalar… Dinleyicilerden gelen kasetler, CD’ler de çalınıyordu. Müziğin seçimi de programın ruhuna uygundu: hüzünlü, sarsıcı ve yer yer nostaljik.
► Neden ‘kulüp’? Gerçekten bir kulüp müydü?
“Kaybedenler Kulübü” ifadesi ironik bir kucaklamaydı. Üyelik gerektirmeyen ama duygudaşlıkla katılım gösterilen bir karşı-kültür alanıydı. Herkes yalnızdı ama bu program sayesinde ortak bir “duygusal sığınak” oluşuyordu.
► Programda konuşulan konular neden bu kadar samimiydi?
Çünkü sunucuların derdi reyting değil, sahici bir bağ kurmaktı. Bu nedenle cinsellikten ölüme, kitaplardan aileye kadar pek çok konuda maskesiz ve doğrudan konuşmalar yapıldı. Dinleyicinin gönderdiği mektuplar da aynı samimiyeti taşıyordu.
► Kaybedenler Kulübü bugün ne ifade ediyor?
Nostaljik bir başkaldırı alanı, şehirli bir melankoli sembolü ve alternatif radyo tarihinin zirve noktalarından biri. Sosyal medya çağında dahi hâlâ alıntılanıyor, filmleri izleniyor, fanzinleri hatırlanıyor.
Kaybedenler Kulübü, Türkiye’de edebiyatla, müzikle, melankoliyle iç içe geçmiş bir altkültür mitine dönüşmüştür. Sinema filmleriyle yeniden tanınır olmuş, sahneye taşınmış, kitaplara konu edilmiştir. Özellikle Nejat İşler’in performansı ve ses tonu, kulübün yeni nesil hafızasına kazınmıştır.
Kaybedenler Kulübü, bir radyo programından çok daha fazlasıdır. Alternatif bireyin, sistem dışı düşünenin, geceleri uykusuz gezenin ve hayatın ritmine ayak uyduramayanların sesidir. Popüler kültürün dışında ama ondan beslenen bir başkaldırı biçimi olarak bugün de yankılanmaktadır. Hem bir dönem ruhunun hem de bir hissiyatın kayıtlı hâlidir. Kaybedenlik, bu bağlamda bir yitim değil; bir direniş biçimidir.
► POPÜLER KÜLTÜR
► YERALTI EDEBİYATI
► RADYONUN TARİHİ
► DİJİTAL MAHREMİYET
► MELANKOLİ