HAİKU – Bir Lokmada Edebi Lezzet, Bir Nefeste Sonsuzluk

Beş heceyle doğan bir an, yedi heceyle genişler, beş heceyle kalır.


Haiku Nedir?

Haiku, Japon şiir geleneğinin en kısa ve en yoğun anlatım biçimidir. Geleneksel olarak üç dizeden oluşur: 5-7-5 hece yapısına sahiptir. Doğa, mevsimler, insan ruhu ve zamanın geçiciliği gibi temaları işler. Yalnızca bir görüntüyü betimlemekle kalmaz; o görüntünün ardındaki duyguyu ve düşünceyi de taşır. Zen felsefesiyle iç içedir, anlamdan çok hissi önceleyen bir şiir türüdür.


Dünden Bugüne Haiku

Haiku’nun kökeni, 17. yüzyılda Matsuo Bashō ile birlikte geleneksel hokku şiirinden ayrılarak bağımsız bir tür olarak şekillenir. Bashō’nun sade, derinlikli ve doğayla bütünleşik dili, haikunun temelini oluşturur. Edo döneminden Meiji dönemine kadar gelişen haiku, zamanla Japonya dışına taşarak Batı’da da büyük ilgi görür. Modern haikular klasik ölçüden sapabilir, ama yine de kısa, yoğun ve sezgisel olma özelliğini korur.


Haiku’nun Biçimi ve Tanımı Üzerine Tartışmalar

Haiku, klasik Japon şiirinin en belirgin kalıplarından biri olarak 5-7-5 ölçüsüne dayanan on yedi ses birimli bir yapı ile tanımlanır. Ancak bu tanım her zaman bu kadar kesin ve mutabık değildir. Geleneksel anlayışta haiku, mutlaka bir mevsim kelimesi (kigo) içermelidir. Bu öğe, şiire sezgisel bir zaman duygusu katar. Fakat kigosuz (muki) haikular da vardır; özellikle modern dönemde daha sık rastlanan bu örnekler, doğa veya mevsim temaları olmadan yazılan haikulardır. Ayrıca jiyūrtsu (serbest ritimli) haikular da, 5-7-5 kalıbına bağlı kalmaksızın yazılan örneklerdir ve bunlar da haiku olarak kabul edilir.

Ne var ki, haikunun ne olup ne olmadığı konusunda görüş birliği yoktur. Japonya’daki Haijin Derneği, Modern Haiku Derneği ve Geleneksel Japon Haikusu Derneği gibi farklı kurumlar, haikuya dair farklı yaklaşımlar geliştirmiştir. Bu da haikunun sabit bir tanımının olmadığını, daha çok bir şiir anlayışı olarak yaşadığını gösterir.

Tarihsel olarak haiku, başlı başına izole bir şiir formu olarak ortaya çıkmamıştır. Kökeni, renka (zincirleme şiir) adlı toplu yazım pratiğine uzanır. Bu şiirlerdeki açılış dizesine hokku denirdi ve zamanla bu açılış kısmı kendi başına bir edebî form olarak bağımsızlık kazandı. Edo döneminde bu yapı 17 karakterli şiir olarak anılırken, modern Japonca’da “on yedi ses birimi” (jūnana-on) olarak ifade edilmektedir.

Haiku bugün Japonya dışındaki pek çok dilde de yazılmaktadır. Ancak şiirin ölçüsü, ses yapısı, doğa imgelemi ve mevsim duyarlılığı gibi öğelerin dile ve kültüre göre değişmesi, haikunun evrensel mi yoksa kültüre özgü mü olduğu yönünde tartışmalar yaratır. Bu nedenle bazı edebiyatçılar, Japonca dışındaki örnekleri “haiku esinli kısa şiir” olarak sınıflandırmayı tercih eder.

Haiku yazan kişilere Japonca’da haijin (俳人) denir. Bu unvan, yalnızca teknik olarak haiku yazanları değil; aynı zamanda bu türü bir yaşam felsefesi, bir duyumsama biçimi olarak benimseyenleri de kapsar.


Haiku’nun Tartışmalı Unsurları ve Kültürel Farklılaşması

Haiku, genel kabul gören biçimiyle üç temel unsurdan oluşur: sabit yapı (teikei), mevsim sözcüğü (kigo) ve kesme kelimesi (kireji). Ancak bu özellikler her zaman katı biçimde aranmaz. Özellikle kigosuz haikular (muki haiku) ve kalıba bağlı olmayan serbest ölçülü haikular (jiyūritsu haiku), bu kuralların esnetilebileceğini göstermiştir. Bu durum, haikunun şiirsel bileşenlerine dair süregelen tartışmaları da beraberinde getirir.

Japonya’da bu tartışma, haiku ile benzer ölçülerle yazılan ama duygusal yoğunluğu, mizahı ya da toplumsal eleştiriyi öne çıkaran senryū türüyle olan ayrımı da gündeme getirir. Haiku daha çok doğayla ilişki ve zamanın döngüselliğine odaklanırken, senryū bireysel ya da toplumsal olguları yansıtan kısa şiirlerdir.

Öte yandan İngilizce gibi Japonca dışındaki dillerde yazılan kısa şiirler de “haiku” olarak adlandırılır. Bu şiirler sıklıkla Japon geleneğine saygı gösterse de, yapısal olarak özgün bir ritmik düzen veya mevsimsel imge taşımayabilir. Bu yüzden Japon geleneğinden farklılıklarını vurgulamak amacıyla çoğu zaman orijinal yazımıyla, yani Haiku olarak anılır. Bazı edebiyatçılar, bu şiirleri kültürel bağlamıyla değerlendirmek adına “doğa ve insan arasındaki ilişkiyi işleyen kısa şiir” şeklinde tanımlar. Ancak bu tanımın çok muğlak ve kapsayıcı olduğuna dair eleştiriler de mevcuttur.

Haiku, klasik Japon şiiri olan waka ile de karşılaştırılır. Waka, öznel duygu ve betimlemeye dayalı bir şiir türüyken; haiku, bu öznel anlatımdan kaçınır ve onun yerine doğrudan bir nesne (mono) veya manzara (kei) üzerinde odaklanır. Bu fark, haikuda kullanılan kigoların çoğunlukla isim olmasıyla da kendini belli eder; çünkü kigo, yalnızca bir nesne adı değil, şiirin tüm bağlamını belirleyen anlam merkezidir.

Haiku yalnızca bireysel bir üretim değildir; Japonya’da uzun yıllardır kolektif bir şiir geleneğinin devamıdır. Haiku toplulukları (kessha), şiir toplantıları (kukai) düzenleyerek hem yeni haikular üretir hem de yazılanları birlikte değerlendirir. Bu uygulama, haikunun doğrudan kökeni olan zincirleme şiir (renku) geleneğinin bir devamı sayılır. Bu ortak üretim kültürü, Japon edebiyatındaki yazara özgü okurluk (writerly reception) anlayışını da besler. Yani okur, yalnızca alımlayıcı değil, aynı zamanda üretici bir konumda yer alır. Haiku, bu anlamda bireysel iç dünyadan ziyade toplulukla etkileşim hâlinde gelişen bir ifade biçimidir.


Haiku’nun Doğuşu: Aristokratik Dilden Halk Şiirine

Haiku’nun kökleri, Japon edebiyatında bin yıla yaklaşan bir şiirsel evrimin parçasıdır. Heian döneminden itibaren şekillenmeye başlayan waka dili, Nanbokuchō döneminde belirlenen renku kurallarıyla daha da kurumsallaşır. Bu noktada şiir dili, aristokratik zevklerin rafine bir taşıyıcısı olarak görülür.

Ancak Muromachi dönemine gelindiğinde, özellikle Ōnin Savaşı (1467–1477) gibi büyük toplumsal sarsıntılar sonucu saray aristokrasisinin etkisi zayıflar. Bunun yerini halkın diliyle yoğrulan daha oyunbaz ve mizahi bir şiir türü alır: haikai no renga (şakacı zincir şiir). Bu tür, geleneksel renku’dan ayrılırken; halkın gündelik dilini, deyimleri ve hicvi içeriğine dahil eder.

Edo dönemine gelindiğinde, Matsunaga Teitoku önderliğinde Teimon okulu bu türü sistemleştirir. Ardından Nishiyama Sōin gibi şairlerin öncülüğünde Danrin okulu doğar; daha özgür, daha canlı ve bazen kışkırtıcı bir şiirsel yaklaşımı savunur. Bu hareket sayesinde haikai, yalnızca aristokratlar ya da samuraylar değil, şehirli tüccarlar, zanaatkârlar ve hatta taşradaki köylüler tarafından da yazılır hâle gelir. Şiir artık bir zümrenin değil, tüm halkın ortak mirasıdır.

Bu mirasın en parlak halkası, 17. yüzyılda sahneye çıkan Matsuo Bashō olur. Bashō, zincir şiirin ilk beyti olan hokkuyu özerk ve yüksek estetik taşıyan bir şiir formuna dönüştürür. Onun şiir anlayışı, shōfū (Bashō tarzı) olarak anılır ve hem doğaya hem de insanın geçici duygularına zarifçe dokunan bir haiku anlayışını ortaya koyar. Bashō’nun bu estetik anlayışı, daha sonra hokkunun bağımsız şiir türü olarak evrilmesini ve modern anlamdaki haikunun doğmasını sağlar.


Modernleşen Haiku: Reformcular ve Yolların Ayrılışı

Meiji dönemine girildiğinde Japon edebiyatı, geleneksel kalıplarla çağdaş edebi anlayışlar arasında bir hesaplaşma sürecine girer. Bu dönüşümün haiku üzerindeki en güçlü etkisi, şair ve edebiyat eleştirmeni Masaoka Shiki’den gelir. 1893 yılında yayımladığı Bashō Zatsudan ve Renpai Hi Bungaku-ron başlıklı yazılarında, zincir şiir olarak bilinen renpai’yi edebî olmamakla eleştirir; buna karşılık ilk beyti oluşturan hokkuyu bağımsız ve nitelikli bir edebiyat türü olarak tanımlar. “Hokku edebiyattır, renpai değildir” diyen Shiki, böylece haiku’nun renpai’den kopuşunu resmîleştirir. Onun etkisiyle “haiku” terimi modern anlamıyla kullanılmaya başlanır.

Shiki’nin etrafında toplanan şair ve yazarlar “Nihon-ha” (Japon ekolü) olarak adlandırılır. Bu grup kısa sürede Japon şiir dünyasında hâkim bir konuma gelir. Bu edebî atılım, “haiku reform hareketi” (haiku kakushin undō) olarak anılır.

Ancak Shiki’nin ölümünün ardından bu ortaklık da bölünür. Bir tarafta Hototogisu dergisinin baş editörü Takahama Kyoshi, geleneksel biçimlere ve kigoya (mevsim sözcüklerine) bağlı kalmayı savunur. Diğer tarafta ise Kawahigashi Hekigotō, gözleme dayalı natüralist bir üslubu benimser. Hekigotō’nun etrafında şekillenen çizgi, bireysel deneyimi, gözlemi ve hatta sezgiyi öne çıkarır. Bu çatallanmanın etkisiyle Kyoshi bir dönem Hototogisu’yu şiirden uzaklaştırarak daha çok kısa düzyazılar ve romanlara yönelir.

Hekigotō’nun öğrencilerinden Osuga Otsuji, gerçekçiliği sembolizmle derinleştirmek gerektiğini savunur ve “yeni eğilim haikusu” (shinkō haiku) akımının tohumlarını atar. Hekigotō ise, haiku’nun belirli bir odak ya da merkez fikre sahip olmaması gerektiğini öne sürer; sezgi ve öznel deneyimle yazılmış şiiri yüceltir. Bu anlayış, Ogihara Seisensui’ye ilham olur. Seisensui, kigoyu tamamen reddeder ve “serbest ölçülü haiku”yu (jiyūritsu haiku) savunur.

Bu özgürleştirici çizgi, Japon şiir tarihinde efsaneleşmiş iki ismi doğurur: göçebe haiku şairleri Ozaki Hōsai ve Taneda Santōka. Aynı zamanda proleter edebiyatının güçlü seslerinden Kuribayashi Issekiro da bu çizgide yer alır. Bu şairler 1911’de Sōun adlı bir dergi etrafında birleşirler; ancak zamanla hem poetik ayrılıklar hem de bireysel farklılıklar nedeniyle birliktelikleri kesintiye uğrar.

Bu dönemde haiku, yalnızca biçimsel dönüşüme değil, aynı zamanda felsefi ve sosyal içerikli bir şiir türü hâline gelir. Meiji sonrası dönemde haiku artık yalnızca bir doğa izlenimi değil, bireysel özgürlüğün, edebî çoğulluğun ve estetik cesaretin de alanıdır.


21. Yüzyılda Haiku: Yeni İhtimaller, Yeni Sesler

Haiku’nun en kısa şiir formu oluşu, hem sınırlayıcı hem de sonsuz açılımlara imkân tanıyan bir karakter taşır. Bu kısa yapı içinde birey ile toplum, gelenek ile avangard, iç gözlem ile biçimsel oyun, yaşam ile şiir arasındaki sınırlar her dönemde yeniden sorgulanmıştır. Bu nedenle, Japon şiirinde haiku’ya dair eğilimleri tek bir tanıma indirgemek mümkün değildir.

21. yüzyılın başında haiku sahnesinde öne çıkan isimler arasında Mori Sumio, Ishihara Yatsuka, Mihashi Toshio, Fujita Shōshi, Takaha Shugyō, Ueda Gosekki, Wada Gorō, Kawasaki Tenkō, Natsukishi Ban’ya, Satō Kihō, Iida Ryūta, Tajima Kazuo, Ishi Kanta ve Hasegawa Kai gibi şairler yer alır. Farklı eğilimleri temsil etseler de hepsi haiku’nun zengin imkânlarını kendi estetik ve düşünsel dilleriyle yeniden yorumlamışlardır.

Kadın şairlerin yükselişi ise özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında dikkat çekici bir gelişmedir. Hoimi Ayako, Nozawa Setsuko ve Katsura Nobuko gibi öncüler, hem biçimsel hem de tematik olarak haiku’ya yeni yönler kazandırmışlardır. Onların ardından Tsuda Kiyoko, Inahata Teiko, Nakamura Sonoko, Washiya Nanako, Okamoto Hitomi, Kumagai Aiko ve Kuroda Kyōko gibi kadın şairler haiku’nun toplumsal ve cinsiyet eksenli yorumlarını güçlendirmiştir.

Çağdaş Japonya’da haiku üretimi çoğunlukla “haiku cemiyetleri” (結社, kessha) çevresinde sürdürülür. Bu cemiyetler yalnızca şiir yazımını değil, karşılıklı eleştirileri, yayınları ve şiir buluşmalarını da organize eden aktif yapılar hâlindedir. Örnek olarak, Kuroda Kyōko’nun yönettiği Aoi (藍生), Ishi Kanta’nın Enkan (炎環), Kaneko Tōta’nın Kaitei (海程), Tajima Kazuo’nun Kiji (雉), Nakahara Michio’nun Ginka (銀化), Hasegawa Kai’nin devraldığı Koshi (古志), Ozawa Minoru’nun Sawa (澤), Ogawa Keishū’nun Taka (鷹) ve Arima Akihito’nun Ten’i (天為) gibi aktif topluluklar haiku sahnesinde belirleyici rol oynar.

Popüler kültür ve kitle iletişim araçları da haiku’ya olan ilgiyi artırmakta önemli bir etken hâline gelmiştir. 1989’da başlatılan “İto En Oi Ocha Yeni Haiku Ödülü”, bu tür şiirleri geniş kitlelere ulaştırmayı amaçlamıştır. 1998’de Matsuyama şehrinde başlayan “Haiku Koshien” (Liselerarası Ulusal Haiku Şampiyonası) ise genç kuşağın ilgisini şiire yöneltmiştir. Şair Natsui Itsuki, yarışmanın ilk günlerinden itibaren jüri üyeliğini sürdürmekle kalmamış; aynı zamanda 2013 yılında başlayan ve MBS kanalında yayınlanan Prebatto!! adlı programda ünlülerin haiku yeteneklerini değerlendirerek büyük bir haiku dalgası yaratmıştır. 2012’de başlayan NHK Haiku adlı televizyon programı ve Haiku Sakusaku! adlı başlangıç seviyesindeki ders serisi de haiku’nun yaşlanan kitlesini gençleştirme yönünde önemli bir katkı sunmuştur.

Tüm bu gelişmeler, haiku’nun yalnızca Japonya’da değil, küresel ölçekte de dönüşmekte ve yeniden sevilmekte olduğunu gösterir. Modern medya, şiir yarışmaları ve kadınların daha görünür hâle gelmesi, haiku’nun kadim kalıbı içinde yeni şiirsel imkânlar doğurduğunu bir kez daha ispatlamaktadır.


► Haiku neden bu kadar kısa?
Çünkü haiku, “an”ı yakalamak ister. Zamanı durdurmaz, sadece ona işaret eder. Uzun açıklamalar yerine, hissedileni doğrudan verir. Bir çiçeğin düşüşü, bir kuşun ötüşü veya bir yağmur damlası, üç satıra sığabilir ama sonsuz anlamlara kapı aralayabilir.

► Her haiku mevsimle mi ilgilidir?
Geleneksel haikuda “kigo” adı verilen bir mevsim sözcüğü mutlaka bulunur. Bu sözcük, şiirin zamanı ve ruh hâlini belirler. Ancak modern haikular bu zorunluluktan sıyrılabilir. Yine de doğayla ilişki, haikunun özünde yer alır.

► Haiku yazmak için Japonca bilmek gerekir mi?
Hayır, ancak Japoncayı bilmek haikunun inceliklerine dair daha derin bir kavrayış sağlar. Başka dillerde haiku yazmak mümkündür; bu türler genellikle “modern haiku” olarak adlandırılır ve esin kaynağını klasik haikudan alır.

► Haiku ile Zen arasında nasıl bir ilişki var?
Zen, haikunun zihinsel arka planını oluşturur. Sessizlik, anın farkındalığı ve açıklamadan kaçınma, Zen öğretilerinin temelidir. Bu yönüyle haiku, bir tür şiirsel meditasyondur. Okuyucunun zihninde yankılanması için susar.

► Haiku ile aforizma arasında fark nedir?
Aforizma akla seslenir, haiku kalbe ve duyulara. Aforizma bir fikri özetlerken, haiku bir duyguyu veya görüntüyü sezdirir. Haiku, bir açıklama değil, bir çağrışım aracıdır.


Popüler Kültürde Haiku

Haiku, Japon kültürüne dair pek çok yapımda karşımıza çıkar. Memoirs of a Geisha filminde geçen haiku benzeri dizeler, karakterlerin duygularını betimler. Japon animelerinde ve video oyunlarında haiku estetiği, kısa cümleli içsel monologlarla temsil edilir. Batı’da Jack Kerouac ve Allen Ginsberg gibi Beat kuşağı şairleri de haikudan etkilenerek kısa, spontan şiirler yazmışlardır. Türkiye’de Özdemir Asaf’ın bazı şiirleri haiku ruhuna yakın bulunur.


Genel Değerlendirme

Haiku, sadeliğin şiirsel karşılığıdır. Fazlalıklardan arınarak duygunun ve doğanın özüne varmaya çalışır. Batı’nın çok sözcüklü anlatımlarına karşılık, haiku sessizliğin içinde yankılanan anlamlar üretir. Bir haiku okumak, bir elin şıklatılması kadar kısa sürebilir ama yankısı uzun zaman zihinde kalır. Haiku, yazanın değil, okuyanındır.


Velev’den İlgili Maddeler

ZEN ESTETİĞİ
IKEBANA
JIRYOKU
AIKIDO
WABİ SABİ FELSEFESİ