Melankolinin gözyaşlarıyla yazılmış bir hayat… Yaşarken yabancı, ölürken tanınan bir kalem: Osamu Dazai.
Osamu Dazai (gerçek adıyla Shūji Tsushima), 20. yüzyıl Japon edebiyatının en karanlık, en kırılgan ve en otobiyografik yazarlarından biridir. 1909’da zengin bir ailenin çocuğu olarak doğmuş, fakat ömrü boyunca kendini dışlanmış, yalnız ve umutsuz hissetmiştir. Modern Japonya’nın kentli bireyine özgü yabancılaşma hissini, intihara meyilli ruh hâlini ve sosyal konumla çatışan kimlik krizini eserlerine taşımıştır. En bilinen romanı Ningen Shikkaku (İnsanlığımı Yitirirken), intiharın eşiğinde yazılmış bir itirafnamedir.
Dazai’nin yazınsal yolculuğu, 1930’larda proletarya edebiyatı çevrelerinde başlasa da hızla bireysel bunalımları odağına alan daha kişisel bir anlatıya yönelmiştir. Japon savaş sonrası edebiyatında, kaybolan kuşağın sesi olarak öne çıkmıştır. Dazai’nin eserlerinde Batı etkisiyle Japon gelenekleri arasında sıkışmış bireyin trajedisi çarpıcı bir şekilde yansır. Yaşamı boyunca beş kez intihar girişiminde bulunmuş, sonuncusunda başarılı olmuştur. 1948’de, metresi Tomie Yamazaki ile birlikte kendini nehre bırakarak hayatına son vermiştir.
Osamu Dazai’nin edebiyata yönelmesinin ardında ne yatıyordu?
Baskıcı bir aile ortamı, toplumsal beklentiler, hissedilen derin yalnızlık ve varoluşsal sorular… Dazai, edebiyatı bir tür hayatta kalma yolu olarak benimsedi. Yazı onun için hem itiraf hem intikam hem de sığınaktı.
“İnsanlığımı Yitirirken” neden bu kadar kültleşti?
Çünkü bu roman, insanın öz benliğiyle hesaplaşmasını en çıplak ve samimi hâliyle sunar. Dazai’nin alter egosu olan Yozo’nun anlatımı, ruhsal çöküntünün ve insan olamamanın çaresizliğini evrensel bir dille aktarır.
Dazai’nin hayatında intihar neden bu kadar merkezi bir yer tutar?
Dazai, melankoliyi romantize eden değil, onda boğulan bir yazardı. İntihar onun hem kaçışı hem de varoluş biçimiydi. Her girişim, bir tür yazı deneyine dönüştü.
Japon edebiyatında Osamu Dazai’nin yeri nedir?
Dazai, “buraiha” (serseri yazarlar) akımının öncüsüdür. O, Ryūnosuke Akutagawa ile Yukio Mishima arasında bir köprü gibidir: samimi ama yıkıcı, toplumsal ama bireysel.
Dazai günümüzde neden hâlâ ilgi görüyor?
Çünkü Dazai, insan ruhunun karanlık kıvrımlarında dolaşırken hâlâ birçok okurun hissettiklerini dile getiriyor. Depresyon, yabancılaşma, kimlik krizi gibi temalar bugün de evrenselliğini koruyor.
Bungou Stray Dogs adlı anime ve manga serisinde, Dazai’nin ismini taşıyan bir karakter yer alır; bu karakter de yazar gibi intihar takıntılı ve zeki bir figürdür.
Yazarın kitapları, Haruki Murakami gibi modern Japon yazarları üzerinde önemli etki yaratmıştır.
Dazai’nin hayatı ve ölümü, 2009 yapımı Villon’s Wife filmine konu olmuştur.
Osamu Dazai, yazının kara deliklerinde dolanan bir yıldızdır. Onu okumak, sadece bir yazarın değil, içe çökmüş bir ruhun anatomisini çözmektir. Yaşamı boyunca kimseye tam olarak ait hissedememiştir; ne ailesine, ne toplumuna, ne de kendine. Ama belki de bu yüzden eserleri, ait hissedemeyen herkese ses olmayı başarmıştır.