Türkiye’nin çok konuşulmayan derin meselesi; su krizi

Türkiye’de, özellikle de Batı bölgelerinde son dönemde çok gündeme getirilmeyen ama herkesi derinden etkileyen bir kriz yaşanıyor; su krizi. Ekonomik kriz kadar konuşulmasa da, içme suyu yetersizliği artık halkın en önemli sorunları arasına girdi.

Ege ve Akdeniz’in muhteşem sahillerini dolaştığınızda, denizi gören her yerde, her koyda vahşi bir yapılaşma karşılar sizi. Koyları, sahilleri gören bütün tepelere bir örnek villalar dikilmiştir veya yeni inşaatlar devam etmektedir. O güzelim sahilleri, Ege ve Akdeniz’in muhteşem doğasını tahrip eden, alabildiğine çirkinleştiren bu inşaat ve rant çılgınlığı, beraberinde görünmeyen bir krizi de getiriyor; su krizi.

Evet, birçok sorunla boğuşan güzel ülkemizin artık, henüz adı konulmamış, nur topu gibi bir krizi var. Siyasetin yoğun gündeminden, bitmek bilmeyen operasyonlardan ve ekonomide yaşanan sıkıntılardan bu meseleye henüz sıra gelmedi ama çok derin ve çözümü zor bir sorunla karşı karşıyayız artık. Aylardır cayır cayır yanan ormanlarımız, bu krizi daha da tetikliyor maalesef.

Türkiye’nin üçüncü büyük kenti İzmir ve ilçeleri yaz aylarını uzun süreli su kesintileriyle geçiriyor.

BBC Türkçe’ye konuşan, Yeni Foça sakinlerinden Figen Onur, 1984’ten beri aynı mahallede yaşadığını ve daha önce böyle bir susuzluk görmediğini anlatmış. İlçede çoğu evin ve apartmanın su deposu var. Zaman zaman yaşanan kesintilerde bu depolar ve suyu idareli kullanmak, soruna bugüne kadar ciddi bir çözüm getirmiş. Ancak Temmuz ayında günlerce hiç su gelmeyince depolar da boşalmış haliyle.

Foça koyları İzmir’in en sakin ve en güzel sahil beldeleri arasında yer alıyor. Eski ve Yeni Foça iki ayrı sakin şehir. Çeşme ve Urla gibi turist yoğunluğu da yok. Buna rağmen su kesintileriyle baş edemiyor bu iki güzel Ege kasabası.

Belediye, susuzluğun gerekçesini, birkaç hafta önce Foça’da çıkan yangınlar sırasında itfaiyenin ve yangın söndürme uçaklarının deniz uzak olduğu için barajlardan su alması olarak izah ediyor.

Aslında bu izah kısa vade için geçerli olabilir elbette ama orta ve uzun vadeye baktığımızda giderek azalan orman varlığı ve giderek artan yapılaşma hiç konuşulmayan, halının altına süpürülen asıl meseleler.

BARAJLARDA DURUM ÇOK VAHİM

Barajların doluluk oranlarına bakıldığında, ’40 dereceyi aşan sıcaklıklarda bu yaz nasıl geçecek’ sorusu Ege halkının moralini bozuyor, endişelerini artırıyor.

Aydın’daki İkizdere Barajı’nın su doluluk oranı yüzde 17’ye, Muğla’daki Mumcular Barajı’nın doluluk oranı yüzde 27’ye, İzmir’deki Kutlu Aktaş Barajı’nın yüzde 4,57, Gördes Barajı’nınki ise yüzde 0,08’e düşmüş durumda. Tahtalı Barajı’nda doluluk oranı yüzde 9,58.

Doluluk oranı yüzde 20’nin altında olan çoğu baraj, yazları çok sayıda turist çeken bölgelerde bulunuyor.

Yeni Foça sakini Figen Onur’un, BBC Türkçe muhabirine sorduğu şu soru, meselenin özüne dokunuyor.

“Madem bu ilçeler bu kapasiteyi taşıyamıyor, o zaman neden imara ve turizm amaçlı bu kadar bina yapılmasına izin veriyorlar?”

Sorunun cevabını herkes biliyor aslında. Ancak bu sorunun cevabında ülkenin kadim meseleleri yattığından kimse fazla konuşmak istemiyor. Asıl olan rant, gerisi teferruat çünkü.

Son yıllarda Avrupa’nın en çok turist çeken şehirlerinde bir tartışma yaşanıyor. Mesela Barselonalılar, mesela Venedik’in yerel halkı… Turizme karşı hareketler ortaya çıktı. İnsanlar fazla turist istemiyor. Yerel yönetimlerde bu sebepten bazı turistik şehirlere giriş ücretleri getirmeye başladı. Bunun nedeni yabancı düşmanlığı değil elbette. Aşırı turist demek, yerel halk için barınma ve su sorunu demek aynı zamanda. Şimdi Ege ve Akdeniz’de de aynı sorun yaşanıyor. Turizm sezonlarında sahil şehirlerinin nüfusları iki üç kat, bazen de on kata kadar artıyor ve elbette zaten az olan su yetmiyor. Mesela nüfusu 2,7 milyon olan, Türkiye’nin turizm başkenti Antalya’nın yaz nüfusu 14 milyona kadar çıkıyor.

İşin gerçeği şu, Türkiye artık su fakiri olan ülkeler arasında yer alıyor. Özellikle Orta Anadolu zaten yıllardır yarı kurak bir iklimin içinde. Şimdi buna hızla Ege ve Akdeniz de ekleniyor. Ege ve Akdeniz’in bu sıkıntısı orman yangınları, turizm potansiyeli ve aşırı yapılaşmayla giderek ağırlaşıyor.

SU STRESİ VE SU FAKİRİ NASIL OLUNUYOR?

Kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1700 metreküpün altındaysa bu ülkelere su stresi yaşayan ülke deniyor.

Miktarın 1000 metreküpün altına düşmesiyle su fakiri ülke konumuna düşülüyor.

Birleşmiş Milletler’in bu yıl yayımladığı iklim raporunda, Türkiye’nin su stresi yaşayan ülke konumundan 2030’da “su fakiri” ülke kategorisine geçme riskiyle karşı karşıya olduğu belirtiliyor.

Çevre Mühendisleri Odası’na göre mevcut durumda Türkiye’de kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı ortalama 1330 metreküp. Ancak Doğal Hayatı Koruma Vakfı’na göre Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bu oranın Türkiye ortalamasının çok altında olmasından endişe ediliyor.

Nüfusun ve sanayinin yoğunlaştığı Marmara Havzası, turizm ve su-yoğun tarımın merkezi Ege ve Akdeniz havzaları ile zaten doğal olarak daha kurak olan İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’nun bazı bölgelerinde kişi başına düşen su miktarı, bu 1330 metreküplük ortalamanın çok altında.

Bu bölgelerdeki birçok su havzası, fiilen 1000 metreküplük ‘su fakirliği’ sınırını çoktan aşmış durumda.

Ülkemizin onca meselesi varken, su krizimizi konuşmaya sıra gelir mi peki?

Benim pek umudum yok, yaz aylarında mesele biraz tartışılır, birkaç haber yapılır, su kuyruğu görüntüleri verilir. Sonbaharın gelmesiyle başlayan yağışlarla mesele çözülmüş gibi yapılır ve konu kapatılır.

Hiçbir temel meseleyi çözüm odaklı tartışamayan bir ülkeden daha fazlasını beklemek zaten gerçekçi değil!

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER