Hallâc-ı Mansûr’un boynunu vurduran söz: Enel Hak. Yüzeyde bir küfür gibi görünse de, derinlerde mutlak bir yok oluşun ve aşkın birliğin fısıltısıdır.
Arapça “أنا الحق” (anā al-ḥaqq) ifadesinin Türkçesi “Ben Hakk’ım” ya da daha yaygın söyleyişle “Ben Tanrı’yım”dır. Tasavvufta Hakk, Allah’ın bir ismidir; mutlak gerçeklik anlamına gelir. Bu ifadeyi tarihte en meşhur kullanan isim Hallâc-ı Mansûr’dur. Ancak bu söz, doğrudan bir ilahlık iddiası değil, tasavvufi anlamda “benliğin eridiği” ve kişinin varlığının Tanrı’nın varlığıyla özdeşleştiği mistik bir hâlidir. Varlık birliği (vahdet-i vücud) anlayışında birey, Tanrı’da fânî olur. “Enel Hak” da bu fâniliğin son durağıdır.
Hallâc-ı Mansûr, 9. yüzyıl sonlarında bu ifadeyi yüksek sesle dillendirmiş ve dönemin dinî otoritelerince zındıklıkla suçlanarak 922 yılında Bağdat’ta idam edilmiştir. Ancak onun sözleri, yüzyıllar boyunca yalnızca cezaya değil, hayranlığa da konu olmuştur. Mevlânâ’dan Yunus Emre’ye, İbn Arabî’den Niyazi Mısrî’ye kadar birçok mutasavvıf, Hallâc’ın sözlerinin ardındaki anlamı yorumlamış, onun aşkın hakikatini anlamaya çalışmıştır. “Enel Hak”, mutasavvıfların en derin vecd anlarında ulaştıkları bir hakikat olarak görülürken, zahir uleması için bir küfür sayılmıştır. Bugün hâlâ bu ifadenin nasıl anlaşılması gerektiği tartışmalıdır.
Hallâc-ı Mansûr neden “Enel Hak” dedi?
Çünkü onun inancına göre “Ben” artık “ben” değildi; içindeki varlık, Tanrı’nın varlığıyla bütünleşmişti. O noktada konuşan ben değil, Hakk’ın kendisiydi. Bu, tasavvufta “fenâ fillâh” (Allah’ta yok olma) olarak bilinen bir makamdır.
Enel Hak söylemi İslam’da neden sorunlu görüldü?
Çünkü İslam teolojisinde Allah’ın mutlak tekliği vardır ve hiçbir varlık O’nunla özdeşleştirilemez. Hallâc’ın sözü zahiri anlamıyla yorumlandığında açık bir şirk (ortak koşma) olarak görülür. Ancak tasavvuf erbabı için bu, mecazî bir özdeşleşmedir.
Tasavvufta “fenâ” ve “beka” ne demektir?
Fenâ, nefsin yok oluşu; beka ise Allah’ın varlığında ebedîleşmektir. Enel Hak, bu iki hâlin kesişim noktasında doğar. Kul, kendi varlığını silmiş, Hakk’ın varlığıyla dolmuştur.
Günümüzde “Enel Hak” nasıl yorumlanıyor?
Modern mistikler ve bazı İslam filozofları bu sözü, varoluşsal bir bilgelik ve içsel bir hakikat olarak değerlendirir. Bu yorumda birey, evrenin ilahi özünü kendi varlığında hisseder.
Bu söz neden bu kadar etkileyici?
Çünkü Enel Hak, yalnızca bir inanç meselesi değil, insanın kendi sınırlarını, benliğini, anlamını sorguladığı en uç noktadır. Tanrı’yı dışarda değil, içerde aramanın ifadesidir. Bu da onu, sadece teolojik değil, felsefi ve psikolojik olarak da çarpıcı kılar.
Ferîdüddin Attâr’ın Tezkiretü’l-Evliyâ adlı eserinde Hallâc-ı Mansûr’un hayatı detaylı biçimde anlatılır. Nâzım Hikmet’in “Hallâc-ı Mansûr Destanı” adlı şiiri bu sözün çağdaş bir yankısıdır. Ahmed Şâmlû gibi İranlı şairler ve Abbas Kiyarüstemi gibi sinemacılar da onun trajik öyküsünü işlemiştir. Günümüzde bazı protest şarkılarda, mistik romanlarda ya da tiyatro eserlerinde bu ifade hâlâ bir metafor olarak kullanılır.
Enel Hak, sıradan bir söz değildir. O, insanın varlıkla en derin karşılaşmasında söylediği bir cümledir. Hallâc’ın sesiyle yankılanan bu ifade, din ile aşkın, beden ile ruhun, birey ile sonsuzluğun çarpıştığı bir eşikte doğar. Onu anlamak, yalnızca kelimeye değil, içsel deneyime inmeyi gerektirir.
► TEVHİD
► VAHDET-İ VÜCUT
► İDEOLOJİ
► ARKETİP
► MİSTİK GEOMETRİ