İspanya’da “Okupa” hareketi: Barınma hakkı mı, işgâl mi?

İspanya'da kullanılmayan mülklerin, barınma ihtiyacındaki kişiler tarafından izinsiz olarak işgâl edilmesi anlamına gelen "Okupa" hareketi, kentsel dönüşüm, mülk piyasası spekülasyonu ve yaşam hakkı arasındaki derin çelişkilerin bir dışavurumudur.

Görüntü: TV3

İspanyolca’daki “okupar” fiilinden gelen okupa terimi, kullanılmayan mülklerin, barınma ihtiyacındaki kişiler tarafından izinsiz olarak işgâl edilmesini tanımlar. Ancak bu, salt bir yasa ihlali değildir. Okupa hareketi, kentsel dönüşüm, mülk piyasası spekülasyonu ve yaşam hakkı arasındaki derin çelişkilerin bir dışavurumudur.

Bu noktada, 19. yüzyılın sonlarında Friedrich Engels’in Konut Sorunu Üzerine yazdıkları hâlâ şaşırtıcı bir güncelliğe sahiptir. Engels, barınma krizinin bireysel ya da geçici bir aksaklık değil, kapitalist üretim biçiminin zorunlu bir sonucu olduğunu savunur. Ona göre, konut sorununu “iyileştirme” çabaları çoğu zaman ya mülk sahiplerinin çıkarına hizmet eder ya da durumu geçici olarak hafifletir; oysa esas mesele, barınmanın bir metaya dönüştürülmesidir. Bugün Barselona’da yaşanan da tam olarak budur.

Barselona’da tahminen 14.000’den fazla boş konut bulunuyor. Buna karşın şehirde evsizlerin, mültecilerin ve kira ödeyemeyen gençlerin sayısı giderek artıyor. Kira fiyatları beş yılda yüzde 40’ın üzerinde artarken, maaşlar neredeyse yerinde sayıyor. Bu eşitsizlik, “okupa”yı yalnızca hukuki değil, aynı zamanda ahlaki ve politik bir tartışma nesnesi hâline getiriyor. Engels’in ifadesiyle, barınma sorunu, “özel mülkiyetin bizzat kendisinin” sorgulanması gerektiğini bize hatırlatıyor.

Ancak her meselede olduğu gibi burada da çatışan haklar var: Mülkiyet hakkı ve barınma hakkı. Geçtiğimiz haftalarda ünlü oyuncu Ezgi Mola’nın Barselona’daki evi okupa grubu tarafından işgâl edildi. Türkiye’de geniş yankı uyandıran bu olay, bir anda kamuoyunun dikkatini İspanya’daki okupa hareketine çekti. Mola’nın yaşadığı deneyim, özellikle “ev sahibi olmak” ile “bir evde yaşamak” arasındaki sosyoekonomik uçurumu yeniden gündeme taşıdı.

Elbette ki özel mülkiyet dokunulmazdır; hiçbir bireyin yaşam alanı izinsiz şekilde işgal edilemez. Ancak barınma, yalnızca bireysel bir konfor meselesi değil, temel bir insan hakkıdır. Okupa hareketi, bu iki hakkın kesiştiği gri alanda şekillenir.

İspanya son dönemde bazı yasal düzenlemelerle bu gri alanı netleştirmeye çalıştı. Yeni düzenlemelere göre, ev sahibi işgali fark ettikten sonra 48 saat içinde güvenlik güçlerine başvurursa, işgalciler hızlı bir şekilde çıkarılabiliyor. Ancak bu sürecin karmaşıklığı hâlâ sürüyor. Özellikle “konut” sayılmayan boş mülklerin tahliyesi ayları bulabiliyor.

Barselona’da “Okupa” işgalci hareketi üyeleri tarafından düzenlenen bir gösteride protestocular “Evsiz İşgalciler” yazılı bir pankart taşıyor. (Fotoğraf: Josep LAGO / AFP)

Barselona gibi şehirler bir yandan yaşayanların, diğer yandan yatırımcıların hayalini süslüyor. Ancak bu iki grup arasındaki denge kurulamıyorsa, şehir yavaş yavaş sadece bir emlak portföyüne dönüşüyor. Engels’in uyarısı, bugünün Barselona’sında yankılanıyor: Konut krizi çözülmez, çünkü sistemin kendisi bu krizin üreticisi. Ona göre çözüm, bireysel reformlarda değil; mülkiyet yapılarının dönüştürülmesindedir.

Ezgi Mola’nın yaşadığı olay, ne yazık ki istisna değil. Bu, küresel kentlerde gitgide artan konut spekülasyonunun ve sosyal güvencesizliğin bir örneği. Bugün büyük şehirlerde konut, insanların yaşaması için değil, birikimlerin saklanması ve artırılması için var. Oysa barınma, yalnızca bireyin değil, toplumun da en temel hakkıdır. Mülkiyetin sorgulanmadığı bir dünyada, hiçbir şehir gerçekten adil olamaz.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com