Tanıdık gelir, ama tam da bu yüzden huzursuz eder. Bildiğimizi sandığımız bir şey bir anda yabancılaşır, ürperti başlar. Tekinsiz, “evin içinde yabancı biri”dir.
Tekinsiz (Alm. Unheimlich, İng. uncanny), ilk bakışta sıradan ya da tanıdık görünen bir şeyin, daha derin bir düzeyde rahatsız edici, korkutucu veya tuhaf bir niteliğe bürünmesi durumudur. Freud’a göre tekinsiz, bilinçdışına bastırılmış olanın aniden geri dönmesidir; tanıdık olan, bir kırılma anında yabancılaşır ve içimizde açıklayamadığımız bir rahatsızlık hissi yaratır. Tekinsizlik, doğrudan korkudan değil, algının bozulmasından ve anlamın kaymasından beslenir.
Tekinsiz kavramı, Freud’un 1919 tarihli “Das Unheimliche” adlı makalesiyle psikanalitik kuramda yer bulmuştur. Freud, bu kavramı tanımlarken hem dilbilimsel hem de kültürel göndermelere başvurur. “Heimlich” (ev içi, güvenli) kelimesiyle akraba olan “unheimlich”, paradoksal biçimde evin içinde yabancı bir unsur gibi hissedilen bir şeye işaret eder.
Estetikte ise tekinsiz, Gotik romanlardan sürrealist sanata, David Lynch filmlerinden çağdaş tiyatroya kadar pek çok yerde karşımıza çıkar. Mekân, beden, zaman ya da yüz gibi unsurlar tekinsizleştikçe tanıdık olan altüst olur.
Çünkü tekinsizlik, zihnin bilinçli düzlemde tanıyıp güven verdiği bir şeyin, bilinçdışı düzlemde tehditkâr ya da bozulmuş bir hâle bürünmesidir. Bir mankenin insana çok benzemesi, ama tam olarak insan olmaması; bir çocuğun yetişkin gibi konuşması; boş bir evin içinde yankılanan bir kahkaha… Bunların hepsi tanıdık kodlarımızla çelişen, bir tür algı sapması yaratır.
Korku, genellikle doğrudan bir tehdit ya da tehlikeye verilen tepkidir. Tekinsiz ise belirsizlikten doğar; açık bir tehditten çok, açıklanamayan bir “bozukluk hissi” yaratır. Tekinsiz olan genellikle pasif, durgundur — ama o durgunluk içinde bir huzursuzluk gizlidir. Korku çığlık attırabilir; tekinsiz ise sessizce ürpertir.
* Otomatlar, kuklalar ya da robotlar (özellikle insana çok benzeyen ama tam insan olmayanlar)
* Tekrarlanan olaylar ya da tesadüfler
* Aynı kişinin birden fazla yerde görülmesi (doppelgänger)
* Hayatın dışında olması gereken şeyin aniden belirivermesi (ölüm, hayalet, geçmişten gelen bir nesne)
* Boş evler, terk edilmiş mekânlar
* Zamanın döngüselliği ya da kayması (déjà vu, zaman sapmaları)
Çünkü tekinsiz, izleyici ya da okuyucunun en temel duygusal güvenlik alanlarını bozar. Gerilimi hızlı bir şekilde inşa eder, çünkü tehdit görünmezdir. Bu yüzden korku sineması, psikolojik gerilim ve kara mizah gibi türlerde sıklıkla başvurulur. Özellikle “aile”, “çocukluk”, “ev” gibi güvenli sayılan kavramların altını oyan hikâyeler, tekinsizliğin en etkili örneklerini sunar.
Edebiyatta: Edgar Allan Poe’nun öykülerinde tekinsiz, ölüm, delilik ve tekrar motifi üzerinden işler. Shirley Jackson’ın The Haunting of Hill House adlı romanı, bir evin yavaş yavaş yaşayanları ele geçirmesiyle tekinsizliği yapı üzerinden kurar.
Sinemada: David Lynch’in Mulholland Drive ve Twin Peaks gibi yapımları, gerçeklik ve rüya arasındaki çizgiyi belirsizleştirerek yoğun bir tekinsizlik hissi yaratır. The Shining (Kubrick) filmindeki boş otel koridorları, zamanın sapması ve tekrar eden motifler tam bir tekinsizlik örneğidir.
Video oyunlarında: Silent Hill serisi, oyuncuya tanıdık görünen ama derin bir huzursuzluk yayan atmosferlerle çalışır. Sisli sokaklar, bozulmuş bedenler, döngüsel mekânlar oyuncuda varoluşsal bir korku yaratır.
Görsel Sanatta: Francis Bacon’un portreleri, figüratif olmalarına rağmen izleyicide yoğun bir yabancılaşma duygusu yaratır. Yüz tanınır ama huzur vermez.
Tekinsiz, sadece bir estetik duygu değil, varoluşsal bir arıza anıdır. Tanıdıkla yabancının birbirine karıştığı, güvenli olanın sarsıldığı bir duygusal kırılma noktasıdır. İçinde yaşadığımız ev, bedenimiz, hatta hafızamız bile bir anda tanınmaz hâle gelebilir. Bu, hem rahatsız edici hem de düşündürücüdür. Çünkü tekinsizlik, bastırdığımız ne varsa onun çatlaklardan sızarak kendini hatırlatmasıdır.
► BİLİNÇDIŞI
► NEVROZ
► YABANCILAŞMA
► RÜYA
► DOPPELGÄNGER