DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda konuştu.
Bakırhan, grup toplantısından önce DEM Parti heyetinin MHP lideri Devlet Bahçeli’nin de aralarında bulunduğu MHP heyetiyle bir araya geldiğini hatırlatarak ‘verimli bir görüşme’ gerçekleştirdiklerini söyledi.
MHP ile birlikte bütün muhalefet partilerinin süreç için çaba harcadıklarını söyleyen Bakırhan, iktidarın da çaba göstermesi gerekliliğini vurgulayarak, “Buradan iktidara bir kez daha sesleniyoruz: Toplumsal rızayı büyütmek sadece bizim işimiz mi? Bizim düşüncemiz nettir: AKP de daha fazla sorumluluk alabilir, cesaretle konuşabilir. Çözüm dilini daha çok kullanarak bu sürece katkı sunabilir” ifadelerini kullandı.
Bakırhan’ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:
“Bugün tarihi bir dönemeçten geçiyoruz. Bu dönemin en kritik başlığı, güven inşa etmektir. Hem Kürt halkında hem Türkiye halklarında yürüyen sürece ilişkin bir tereddüt, bir güven sorunu var. Bir sürecin layıkıyla devam edebilmesi için güven ortamının tesis edilmesi gerekiyor, bu güveni yeniden tesis etmek için hepimize büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. En başta Ak Parti’ye, iktidar ve ortağına düşüyor.
Özellikle bu süreçte güveni tesis etmek, toplumu yürüyen sürecin yanında konumlanmaya sevk edecek bir söylem ve pratik içerisinde olmamız gerekiyor. Bu konuda başta Ak Parti olmak üzere, birçok siyasi partide deneyimi olan, geçmişte bu süreçlerde yer almış insanların da artık söz kurması, öne çıkması gerekiyor.
Bu süreç sadece DEM Parti’nin omuzlarında taşınacak bir süreç değildir. Herkesin daha cesur olması, daha görünür bir biçimde inisiyatif alması gerekiyor. Eğer bugün konuşmayacaksak, ne zaman konuşacağız? Biz sahadayız. Gece gündüz demeden çalışıyoruz. Toplumsal rızayı büyütmek için emek veriyor, her platformda bu kutsal davayı anlatıyoruz.
Aynı şekilde MHP’nin de kendi teşkilatına ve tabanına süreci anlatmak için çaba gösterdiğini görüyoruz. Muhalefet partileri içinde de kıymetli çabalar mevcut. Ancak gittiğimiz her yerde halk bize çok net bir soru yöneltiyor: ‘Aylardır süreç başladı, peki iktidar neden bu kadar çekingen? Neden sahada yok? Seçim zamanı gelip oy isteyenler, şimdi neden Siirt’in Şirvan’ına, Kars’ın Digor’una uğramıyor? Barış için toplumsal rızayı büyütmek onların da görevi değil mi?’ Biz de bu soruları soruyoruz.
Buradan iktidara bir kez daha sesleniyoruz: Toplumsal rızayı büyütmek sadece bizim işimiz mi? Bizim düşüncemiz nettir: AKP de daha fazla sorumluluk alabilir, cesaretle konuşabilir. Çözüm dilini daha çok kullanarak bu sürece katkı sunabilir.
Peki, güven sadece sözle mi olur? Hayır, güven verici adımlar da atılabilir. Bugün bir yandan barışı konuşuyoruz, ama bir yandan cezaevlerine bakınca büyük bir acı yaşıyoruz. Bakın, hasta mahpuslar meselesi vicdanları sızlatan acı bir gerçek. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, günde iki hasta tutuklu hayatını kaybediyor. 515 günde bin 26 hasta tutsak yaşamını yitirmiş. Yanlış duymadınız ya, bin 026 insan! Her gün iki cenaze, iki tabut çıkıyor cezaevlerinden. Bu dehşet tabloyu sona erdirmek, barışın ilk ve en acil adımıdır.
Bir diğer adım ise infaz düzenlemesine ilişkin olmalıdır. Yıllardır keyfi nedenlerle cezaevlerinde kalan binlerce insan, adaletin aşınmasına neden oluyor. Bu sürecin odağında olan adalet duygusunu zedeleyen infaz kanunu, artık demokratik standartlara göre yeniden düzenlenmeli. Cezaevleri boşalmalıdır.
Hafta sonu Diyarbakır’daydım. Yerel Yönetimler Konferansı’nda da güven arttırıcı adımlar konuşuldu. Kayyımların kaldırılması ve yerel demokrasinin güçlendirilmesinin Türkiye’nin demokrasisine yapacağı büyük katkıyı konuştuk. Halkın iradesine müdahale eden kayyım uygulaması demokrasiye aykırıdır.
Güven arttırıcı önemli adımlardan biri de siyaset ve medyada kullanılan dildir. Eskinin diliyle yeni bir yüzyıl kurulamaz. Medyanın dili acilen değişmeli. Hâlen sürece uygun olmayan, zehirli ve tahrik edici bir dil kullanılıyor. Sabah akşam bize ve değerlerimize hakaret edenlerin dili, çözüm zeminini zehirliyor. Çok açık söylüyorum, biz de tabanımız da oldukça rahatsızız. Medya çözüm dilini ne kadar benimserse, barışın toplumsallaşması da o kadar güçlü olur. Barış dilde başlar, toplumda hayat bulur.
Sürece mesafeli olanlar bilmelidir ki, kaygılarınızı ve endişelerinizi anlıyorum. Çok net söylüyorum: Bu ülkenin başkentiyle, diliyle, bayrağıyla hiçbir zaman sorunumuz olmadı. Derdimiz Türkiye’nin değerleriyle değil; rejimin demokratik olmayan karakteriyledir. Altını çizerek ifade ediyorum: Biz, devlet artı demokrasi formülünü öneriyoruz.
Kürt’ün dilinin, kültürünün ve varlığının dışlanmadığı; Alevi’nin eşit yurttaş olacağı bir ülke istiyoruz. Demokratik eşit vatandaşlık talep ediyoruz. Güçlü bir yerel demokrasi istiyoruz. Her kimliğe ve inanca eşit mesafede duran, çoğulculuğu esas alan, farklılıkları zenginlik olarak gören bir anlayış talep ediyoruz.
Bu sürecin özü, eşit bir kardeşlik hukuku ve demokratik toplumsal mutabakattır. Barış, demokratik topluma ulaşmamızı sağlayacak yegâne köprüdür. Ve bu köprüyü hep birlikte inşa etmeliyiz. Çünkü barış; solcuların, sekülerlerin, sağcıların, muhafazakarların, milliyetçilerin de hakkıdır.
Bazıları bize sürekli ‘MHP ve AKP’yle mi işbirliği yapacaksınız?’ türünden sorular yöneltiyor. Net olarak söyleyelim: Barış ve demokrasi, bizden de Cumhur İttifakı’ndan da büyüktür. Bu yolda ucuz siyasi hesapları ve çıkar oyunlarını reddediyoruz. Toplumun ve siyasetin ortak, acil barış ihtiyacını; tüm farklılıklarımıza rağmen, demokratik bir uzlaşıyla çözmeye kararlıyız.
Ne yapsak ‘bölüyorlar, kesiyorlar, biçiyorlar’ diyen, akıldan yoksun barış karşıtları var. Hangi arkadaşımız konuşsa, tekfir ediyorlar, linç etmeye çalışıyorlar. Doğru mu, yanlış mı diye bakmaksızın… Utanmasalar, ‘çatışmalar sürsün, gençlerimizin cenazeleri gelsin’ diyecekler. Utanmasalar, ‘Türk-Kürt ilişkileri sonsuz bir karanlığa gömülsün’ diyecekler. Bunlar ne barut sesi duymuşlar ne kan kokusu. Çatışmalardan hiçbir zarar görmemişler.
Emin olun, barış karşıtları ne yaparsa yapsın asla prim vermeyeceğiz. Doğru bildiğimiz yoldan vazgeçmeyeceğiz. Kimsenin imtiyazlı yaşamı uğruna milyonların geleceğinin heba edilmesine izin vermeyeceğiz. Bunun sözünü size veriyoruz.
Biz, 86 milyona taahhütte bulunmaya hazırız. Peki, iktidar hazır mı? Ana muhalefet hazır mı? Bu soruları sormaya devam edeceğiz. Çünkü barış yalnızca Kürt’ün değil, yalnızca Adıyamanlıların değil, yalnızca DEM Parti’nin değil; barış senindir, barış bizimdir, barış 86 milyonundur.
Sayın Öcalan’ın kardeşlik hukuku çağrısı, Demokratik Ulus Mutabakatı temelinde yeni ve kalıcı bir toplumsal sözleşmenin ruhunu yansıtmaktadır. Bin yıllık kardeşliğimizi, eşit yurttaşlığa dayalı demokratik bir anayasa ile güvence altına alabiliriz.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Artık siyaseti kişisellikten arındırıp kurumsal çözümlere odaklanma zamanıdır. Siyasetin ‘ben’den ‘biz’e, kişisel hedeften ortak geleceğe kayması, anayasal dönüşümün zeminini hazırlar. Anayasa tartışması bir tabu değil; demokrasi, özgürlük ve adalet ekseninde yürütülecek samimi bir müzakere alanı olmalıdır. Ne eski vesayete sığınırız, ne de mevcut merkezileşmeyi kabulleniriz. Biz, üçüncü yoluz! Kimsenin yedeği ya da pazarlık unsuru değiliz; demokratik siyasetin kurucu unsuruyuz.”