Bir bakış, bir laf, bir mesaj ya da bir temas: Taciz, rızanın sınırlarını zorlayan her türlü davranıştır. Görünmez olmaya zorlayan bir görünürlük biçimidir.
Taciz, bir kişiye yönelik istem dışı, rahatsız edici, sınır ihlali içeren davranışların tümünü kapsayan geniş bir kavramdır. Psikolojik, fiziksel, cinsel, dijital ya da sözlü biçimlerde gerçekleşebilir. Tacizi tanımlayan temel unsur, hedef alınan kişinin rıza göstermemesi ve bu durumun kişide rahatsızlık, korku ya da baskı yaratmasıdır.
Taciz, yalnızca niyetle değil, etkiyle ölçülür. “Şaka yapmıştım” savunusu, tacizin varlığını ortadan kaldırmaz. Çünkü taciz, failin kastına değil, mağdurun deneyimine göre tanımlanır.
Taciz, çeşitli biçimlerde karşımıza çıkar. Her biri ayrı bir mücadele alanı, ayrı bir görünürlük çabası gerektirir:
Sokakta, okulda, iş yerinde ya da internette yapılan rahatsız edici sözlü ifadeler. Cinsiyetçi laf atmalar, müstehcen yorumlar, ısrarlı biçimde konuşma dayatmaları bu kapsama girer.
Kişinin bedenine istem dışı şekilde temas etme. Rahatsız edici yakınlık kurmak, dokunmak ya da bedensel bütünlüğü ihlal etmeye dönük her eylem bu gruptadır.
Cinsel içerikli sözler, davranışlar ya da ima yoluyla rıza dışı yönelimlerde bulunma hâlidir. En sık karşılaşılan taciz biçimlerinden biridir ve çoğu zaman kurbanın konuşmaktan çekindiği bir travma olarak kalır.
Sosyal medya üzerinden yapılan rahatsız edici mesajlar, takip, izinsiz fotoğraf gönderimi ya da kişinin dijital mahremiyetine yönelik her türlü müdahale bu türdendir.
Kimi zaman duygusal manipülasyon, kimi zaman tehdit ya da baskıyla kişiye psikolojik zarar veren davranış biçimidir. Mobbing bu türün bir alt biçimi olarak sayılabilir.
Flört ≠ Taciz:
Flört, karşılıklı rıza üzerine kurulur. Tacizde rıza yoktur, zorlama vardır.
Israr ≠ İlgi:
Bir kere “hayır” denmiş bir davranışı tekrarlamak, “inat” değil, tacizdir.
İltifat ≠ Taciz değil midir?:
İltifat, bağlamına ve ilişkisine göre masum olabilir. Ancak istem dışı, cinsiyetçi, cinsel çağrışımlı ya da rahatsız edici ögeler taşıyorsa bu artık bir taciz biçimine dönüşür.
Toplumun kimi normları, tacizi görmezden gelmeye ya da “abartı” olarak sunmaya meyillidir. Özellikle cinsiyet temelli tacizlerde, mağdurun tepkisi sorgulanır. “Neden ses çıkarmadı?”, “Neden o saatte oradaydı?” gibi sorular, aslında failden çok mağduru yargılayan sorulardır.
Tacizin en büyük besleyicisi, sessizlik ve cezasızlıktır.
“Yaptığınız şey hoş değil.”
“Beni rahatsız ediyorsunuz.”
“Bana yaklaşmayın.” gibi net ifadeler, kimi zaman davranışı sonlandırabilir. Ancak bu tepkiyi verememek, susmak da haklı ve geçerli bir tepkidir.
Mesajları, tanıkları, görüntüleri saklamak; olayı belgelemek ileride başvurulacak hukuki süreçler için önemlidir.
Taciz, Türk Ceza Kanunu’na göre suçtur. Özellikle cinsel taciz, 105. madde kapsamında cezalandırılır. Dijital tacizler de bilişim suçları çerçevesinde değerlendirilir. Hukuki destek almak için baro, kadın dernekleri, sendikalar ya da sivil toplum kuruluşlarına başvurulabilir.
Taciz çoğu zaman bireysel bir “ahlak sorunu” gibi ele alınır. Oysa sistematik bir iktidar biçimi, kadın düşmanlığı, LGBTİ+ karşıtlığı, yaş ayrımcılığı ya da ırkçılıkla iç içe geçebilir. Her münferit taciz, kolektif bir sessizliğin ürünüdür.
Sokak Tacizi: Normalleştirilmiş cinsiyetçi bakışın en görünür hâli. Kadının sokağa çıkışının, giyiminin ya da yalnızlığının “davetiye” olarak algılandığı hal.
İş Yerinde Taciz: Hiyerarşi üzerinden yapılan cinsel ya da psikolojik yönelimli davranışlar. Yöneticiler ya da “otorite sahipleri” tarafından daha sık gerçekleştirilir.
Aile İçi Taciz: Mahrem ve güvenli sayılan alanlarda, özellikle çocuklara yönelik fiziksel ya da sözlü sınır ihlallerini kapsar.
Taciz, yalnızca bireysel ahlakın değil; toplumsal yapının, iktidar ilişkilerinin ve kültürel kodların bir göstergesidir.
Görmezden gelindikçe kök salar; normalleştikçe yaygınlaşır.
Tacizle mücadele, yalnızca mağdurun değil, toplumun tüm kesimlerinin sorumluluğudur. Çünkü bir kişinin sınırları ihlal edildiğinde, aslında hepimizin güvenlik alanı daralmış olur.
Bu yüzden taciz, yalnızca bireysel bir sorun değil; toplumsal bir eşik, etik bir kırılma noktasıdır.