Çoğulculuk, farklılıkların birbirini bastırmadan bir arada kalabildiği düzlemdir—ama sadece “bir arada durmak” yetmez, birlikte var olabilmek gerekir.
Çoğulculuk, toplumda farklı inanç, kimlik, düşünce ve yaşam tarzlarının eşit meşruiyetle var olabildiği bir anlayıştır. Demokrasiyle sıkça karıştırılsa da çoğulculuk, sadece çoğunluğun karar verdiği değil, azınlığın da söz hakkının olduğu bir yapıyı savunur. Farklılık, bir sorun değil, zenginlik olarak görülür. Öteki, tehdit değil; ortak yaşamın ortağıdır.
Ancak çoğulculuk sadece varlık göstermekle değil, temsil edilmekle anlam kazanır. Yani çoğulculuk, “herkesin sesi duyulsun” değil; “her ses eşit yankı bulsun” demektir.
Modern toplumların karmaşık yapısı çoğulculuğu bir seçenek olmaktan çıkarır. Farklılıkların olduğu bir yerde ya çoğulculuk vardır ya da çatışma. Bu nedenle çoğulculuk, demokrasiye ait yumuşak bir dilek değil, zorunlu bir altyapıdır.
Filozof Isaiah Berlin, özgür toplumun temelini çoğulcu değerler üzerine kurar: Herkesin “tek doğru”yu paylaşmadığı bir dünyada, birden çok hakikate yer açmak gerekir.
Ancak çoğulculuk, her zaman rahatlatıcı bir fikir değildir. Çünkü hakikatin, ahlakın ve kimliğin göreceleştiği bir zemin aynı zamanda sarsıcıdır. Ama belki de birlikte yaşamak, konfor değil cesaret ister.
Çoğulculuk, güç dağılımını yeniden düzenlediği için merkezî otoriteleri rahatsız eder. Hiyerarşiye dayalı sistemler için farklı sesler kontrol edilemez tehditlerdir. Bu yüzden otoriter yapılar çoğulculuğu “bölücülük” olarak yaftalar.
Buna karşılık, insan hakları savunucuları, bağımsız medya, sivil toplum kuruluşları ve eleştirel sanat çevreleri çoğulculuğu hem bir değer hem de bir pratik olarak destekler. Çünkü çoğulculuk sadece teorik bir ideal değil; yaşamı doğrudan etkileyen bir eşitlik meselesidir.
Hayır. Çoğulculuk, siyasal alandan çok önce kültürde, sanatta, hatta mutfakta başlar. Dillerin bir arada yaşaması, farklı müzik türlerinin aynı festivalde yankılanması, bir mahallede hem cami hem sinagog hem kilise olması çoğulculuğun gündelik imgeleridir.
Toplumların kültürel zenginlikleri, çoğulculuk sayesinde “aynı”ya indirgenmeden var olabilir. Bu yüzden çoğulculuk yalnızca bir yönetim biçimi değil, bir yaşam biçimidir.
Çoğulculuk ideal olarak eşitlikçidir ama pratikte çoğu zaman bu denge bozulur. Ekonomik güç, medya erişimi, siyasi temsil gibi unsurlar bazı sesleri baskın, bazılarını görünmez kılar. Bu yüzden çoğulculuğu yaşatmak, yalnızca farklılığı kabul etmek değil, zayıf seslere alan açmakla mümkündür.
Gerçek bir çoğulculuk, eşit alan ve eşit yankı ister. Sessiz kalabalıkları görünür kılmayan her sistem, çoğulculuk değil; “renkli otoriterlik”tir.
Çoğulculuk bir kere tesis edilip bırakılacak bir yapı değildir; sürekli emek ister. Eğitim sisteminde eleştirel düşünceye yer açmak, medyada tek ses yerine çok sesi teşvik etmek ve ortak alanları çoğaltmak çoğulculuğun zeminini güçlendirir.
Daha önemlisi, çoğulculuk bir “hoşgörü” meselesi değildir. Çünkü hoşgörü, güçlünün zayıfa izin vermesi anlamına gelir. Oysa çoğulculuk, herkesin eşit söz hakkı olduğu bir düzlemde buluşmayı gerektirir.
Kitaplarda:
Charles Taylor – Tanınma Politikaları: Kimliklerin görünürlük mücadelesi üzerine felsefi bir zemin.
Martha Nussbaum – Duygusal Yurttaşlık: Farklılıklarla birlikte yaşamanın duygusal boyutlarını inceler.
Sinemada:
Babel: Diller, sınırlar, kültürler arasında geçen çarpıcı bir çoğulculuk hikâyesi.
Mustang: Farklı yaşam biçimlerinin bastırıldığı bir coğrafyada direnen çoğulcu sesler.
Dizilerde:
Sense8: Farklı kültür, cinsiyet, coğrafya ve bedenlerin aynı bilinçte buluştuğu bir dizi.
Tiyatroda ve Sanatta:
Augusto Boal’ın “Ezilenlerin Tiyatrosu”, seyircileri aktif katılımcıya çevirerek çoğulculuğu sahneye taşır.
Ai Weiwei’nin işleri, sansüre ve baskıya karşı kolektif ifade biçimlerini araştırır.
Çoğulculuk, farklılıkların sessizce yan yana durduğu bir mozaik değil; seslerin birlikte yankılandığı bir senfonidir. Zor olan, herkesin aynı notayı çalması değil; herkesin kendi sesiyle uyumlu bir bütün yaratmasıdır. Çünkü toplum, tek bir doğruya değil, çoklu anlamlara yer verdiğinde nefes alabilir.
► DİYALOG FELSEFESİ
► KAMUSAL ALAN
► KÜRESELLEŞME
► HOŞGÖRÜ
► ÇATIŞMA