Kutuplaşma, tarafların birbirini artık yalnızca yanlış değil, tehlikeli bulmaya başladığı noktada başlar.
Kutuplaşma, toplumun farklı gruplarının yalnızca fikir ayrılığı içinde olması değil; bu fikir ayrılıklarının duygusal, kültürel ve kimliksel çatışmalara dönüşmesidir. Siyasi kutuplaşma bunun en görünür biçimi olsa da, toplumsal kutuplaşma; sınıf, inanç, yaşam tarzı, hatta müzik zevki gibi alanlara kadar yayılabilir. Artık insanlar yalnızca “seninle aynı fikirde değilim” demekle kalmaz; karşısındakini ahlaken aşağıda, hatta “vatan haini”, “gerici”, “yobaz”, “elit” ya da “cahil” gibi etiketlerle dışlar.
Modern kutuplaşma, sosyal medyanın algoritmik yapısıyla da derinleşir. Her birey, kendi görüşünü pekiştiren içeriklerle çevrelendiğinde, farklı olan yalnızca uzak değil, tahammül edilemez hâle gelir. Bu yüzden kutuplaşma, iletişimin son bulduğu değil, iletişimin birbirini hedef aldığı bir evredir. Ve en tehlikelisi: Sessiz, gündelik, sıradanlaşmış hâlidir.
Kutuplaşma bir zayıflık mıdır, yoksa demokrasinin doğasında mı vardır?
Farklı görüşlerin olması demokratik bir gerekliliktir. Ancak kutuplaşma, bu farkların müzakereye değil, düşmanlığa dönüştüğü noktada başlar. Demokrasi, çatışma değil, çatışma yönetimi üzerine kurulu bir rejimdir. Kutuplaşma ise bu zemini ortadan kaldırır. Siyasal düşünür Chantal Mouffe’a göre antagonizma (düşmanlık) yerine agonizm (muhalefet içinde karşılıklı tanıma) tercih edilmelidir. Ancak gerçek hayatta, özellikle sosyal medyada, agonizm yerini hızla etiketleme ve dışlama kültürüne bırakmaktadır. Bu yüzden kutuplaşma demokrasi için sağlıklı bir çeşitlilik değil, onun hastalanmış biçimidir.
Kutuplaşma nasıl beslenir? Kim bundan kazanç sağlar?
Kutuplaşmanın en büyük besin kaynakları: korku, belirsizlik ve aidiyet ihtiyacıdır. Politik aktörler bu duyguları manipüle ederek sadık seçmen tabanları yaratır. Medya ve sosyal ağlar ise tıklanma, görünürlük ve reklam kazancı uğruna aşırılığı teşvik eder. Duyguların öfke ve heyecan bandında tutulduğu bu ortamda, uzlaşma çağrıları silikleşir. Yani kutuplaşmadan en çok kazananlar, diyaloğun mümkün olmadığını düşünenlerdir.
Kutuplaşma yalnızca siyasette mi olur, yoksa kültürel ve duygusal alanlara da yayılır mı?
Bugünün kutuplaşması “sağ” ve “sol” ayrımıyla sınırlı değildir. Hayat tarzı, diziler, kitaplar, müzikler, kahve zinciri mi esnaf lokantası mı tercih ettiğimiz… Hepsi birer aidiyet sinyali hâline gelir. Toplumsal kodlar o kadar netleşir ki, kişi giyim tarzından konuşma biçimine kadar hemen bir kategoriye yerleştirilir. Bu yüzden kutuplaşma yalnızca siyasal değil, kültürel kimlikler üzerinden yürüyen bir toplumsal konumlanma savaşıdır.
Kutuplaşma hep karşılıklı mıdır, yoksa bir taraf daha baskın olabilir mi?
Kutuplaşma, simetrik bir süreç gibi görünse de, sıklıkla asimetri içerir. Devlet gücü, medya kontrolü, eğitim ve ekonomik eşitsizlikler, bazı görüşlerin daha baskın ya da görünür olmasına yol açar. Bu nedenle “her iki taraf da aynı derecede suçlu” demek, çoğu zaman derin eşitsizlikleri perdelemek olur. Kutuplaşmayı anlamak, tarafların yalnızca sözlerine değil, konuşma güçlerine ve mecralarına da bakmayı gerektirir.
Kutuplaşma nasıl aşılır? Gerçekten aşılabilir mi?
Kutuplaşmayı aşmak, farklı görüşlerin birbirine benzemesi değil; birbirini duyması anlamına gelir. Bu, yalnızca siyasetçilerin değil, medya, sanat, eğitim ve gündelik hayatın da dönüşümünü gerektirir. Kutuplaşmanın en temel panzehiri: karma kamusal alanlar, birlikte yaşama deneyimleri ve ortak duyarlılık alanlarıdır. Kısacası, yalnızca fikirle değil, birlikte susulmuş, birlikte gülünmüş ve birlikte üzülünmüş anlarla aşılır. Ve belki de en zor olan budur.
Kitap Dünyasında:
Ezra Klein – Why We’re Polarized: Amerikalı gazetecinin kutuplaşmanın psikolojik ve yapısal köklerine dair güçlü analizi.
Zygmunt Bauman – Siyasat Arayışı: Modern bireyin kutuplaşma içinde kendine nasıl siper aradığına dair sosyolojik bir bakış.
Sinemada ve Dizilerde:
The Social Dilemma (Netflix): Sosyal medya şirketlerinin nasıl kutuplaştırıcı algoritmalar kurduğunu belgeleyen belgesel.
Don’t Look Up: Bilimsel gerçekliğin bile kutuplaşma içinde inkâr edildiği hiciv dolu bir yapım.
Beynelmilel: Türkiye’deki siyasi kutuplaşmaların gündelik hayattaki yansımalarını anlatan dokunaklı bir film.
Video Oyunlarında:
Papers, Please: Politik sınırlar ve ahlaki seçimler arasında kalan bir karakterin anlatısı.
We the Revolution: Fransız Devrimi’nin kutuplaşma atmosferinde adalet dağıtmaya çalışan bir hâkimin hikâyesi.
Tiyatro ve Diğer Sanat Alanlarında:
Bertolt Brecht’in epik tiyatrosu, seyirciyi duygusal manipülasyona karşı uyanık kılar; kutuplaşmanın mekaniğini görünür kılar.
Banksy’nin duvar işleri, iki tarafın körleştiği yerde üçüncü bir eleştiri alanı yaratır.
Kutuplaşma, toplumların içindeki çatlakların görünür hâle gelmesidir; ama bazen bu çatlaklar, bizzat çıkarlarla derinleştirilmiş olabilir. Sorun, farklılıkta değil; farklılığın düşmanlık olarak kodlanmasındadır. Kutuplaşmanın sonu, sessizliğe değil; hakikaten duyulan bir söze çıkmalıdır. Çünkü bazen bir toplum, konuşamadığı için değil, sadece kendi sesini duyduğu için parçalanır.
► ALGI YÖNETİMİ
► MEDYA MANİPÜLASYONU
► KAMUSAL ALAN
► ÇOĞULCULUK
► DİYALOG FELSEFESİ