Postmodernizm, 20. yüzyılın ortalarından itibaren modernizme ve onun akıl, ilerleme, düzen, evrensel hakikat gibi temel varsayımlarına yöneltilmiş köklü bir eleştiridir. Felsefeden sanata, mimariden politikaya kadar pek çok alanda etkisini gösteren postmodern düşünce, modernizmin “büyük anlatılarını” yani insanlık tarihini tek bir doğrusal çizgiyle açıklayan düşünce sistemlerini sorgular.
Jean-François Lyotard’ın ifadesiyle, postmodernizm “büyük anlatılara olan inancın sarsılmasıdır.” Bilgi, artık nesnel değil bağlamsaldır; sanat, evrensel güzellik yerine ironiyle, parodiyle, kırılmayla uğraşır. Gerçeklik yerini temsile, temsil de simülasyona bırakır.
Postmodern düşünce, özellikle II. Dünya Savaşı sonrası Batı dünyasında, modernizmin vadettiği ilerleme fikrinin çöküşüyle birlikte gelişti. Sanayileşmenin neden olduğu yabancılaşma, savaşın yarattığı yıkım, bireyin anlam arayışındaki tükeniş gibi unsurlar, modernizmin yücelttiği akılcılık ve ilerlemeye karşı ciddi bir güvensizlik oluşturdu.
1960’lardan itibaren postmodern mimari, sanat ve edebiyatta şekillenmeye başlarken; 1980’lerde düşünsel alanda egemen bir kavram hâline geldi. Bu tarihten itibaren Baudrillard, Derrida, Foucault gibi düşünürlerce farklı boyutlarıyla ele alındı.
Postmodernizm, evrensel doğrulara, tek merkezli otoritelere, sabit kimliklere ve ilerlemeci tarih anlayışına karşı çıkar. Onun yerine çoğulculuğu, yerelliği, parçalanmış kimlikleri, ironiyi, belirsizliği ve süreksizliği savunur.
Hakikat artık tek değil, çoğuldur. Sanat eseri “yüksek” ya da “aşağı” diye ayrılmaz; reklam da şiir kadar anlamlı olabilir. Geleneksel otorite figürleri (tanrı, baba, devlet, bilim) gücünü yitirir, yerine ağ yapıları, devingen sistemler geçer.
Postmodernizm, bazı düşünürlerce özgürlüğün ve yaratıcılığın önünü açan bir dinamizm olarak görülse de, kimileri için tehlikeli bir “anlamsızlık” ortamı yaratır. Gerçeğin ve doğrunun sorgulanması, sonunda hiçbir şeye inanmamayı getirebilir.
Ayrıca postmodernizmin, neoliberal ekonomiyle kolayca uyuşabildiği, her şeyin tüketime dönüştüğü bir kültürel relativizm ortamı yarattığı da öne sürülür. Fredric Jameson, postmodernizmi “geç kapitalizmin kültürel mantığı” olarak tanımlar.
Kitap Dünyasında
Jean-François Lyotard – Postmodern Durum
Fredric Jameson – Postmodernizm: Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı
Umberto Eco – Gülün Adı (tarih, metinlerarasılık, ironik kurgu)
Sinemada ve Dizilerde
Pulp Fiction – Zaman çizgisi kırıkları ve türler arası geçişler
Black Mirror – Gerçeklik, teknoloji ve kimlik sorgusu
The Truman Show – Gözlem, simülasyon ve kurgu yaşam
Oyun Dünyasında
Stanley Parable – Anlatıcıya karşı oyuncunun özgürlüğü
Death Stranding – Anlam, temsil, bağ kurma gibi temaların parçalı yapısı
Postmodernizm, dünyaya bir çatıdan değil, kırık camlardan bakmayı önerir.
Bu, bir yandan mutlak doğruya karşı özgürleşme şansı sunarken; öte yandan anlamın parçalanması, aidiyetin silikleşmesi ve bireyin belirsizlik içinde kaybolması gibi sonuçlar da doğurur.
Günümüzde hâlâ hem kültürel üretimin hem de düşünsel tartışmaların merkezindedir — çünkü yaşadığımız çağın ruhu, hâlâ bu kırılmanın içinden akmaktadır.
Bu madde ilginizi çektiyse aşağıdaki maddelere de göz atabilirsiniz: