Terry Richardson: Öncü, yaratıcı, karanlık…

Terry Richardson, kimileri için normlara meydan okuyan öncü bir sanatçıdır, kimileri içinse yaratıcı ortamların karanlık tarafının bir simgesidir.

Fotoğrafçı Terry Richardson Kaliforniya'da düzenlenen Vanity Fair Oscar Partisinde. (Fotoğraf: ADRIAN SANCHEZ-GONZALEZ / AFP)

Moda ve portre fotoğrafçılığı dendiğinde akla gelen en tartışmalı isimlerden biri olarak Terry Richardson gösterilebilir. Sanatçı, özellikle de 90’lı yıllarda yaptığı işlerle adından çokça söz ettirmişti. O dönemde yarattığı tarzı, meslektaşlarına kıyasla çok daha farklıydı. Modellerinin üzerine doğrudan sertçe patlattığı flaş ışıkları, aynı zamanda onun kompozisyonlarındaki asiliğin ve cüretkarlığın da birer simgesi haline gelmişti. Bir bakıma alameti farikası olmuştu: Olanca çıplaklığıyla gerçekliğin çirkin yüzü.

1965 yılında New York’ta doğan Terry Richardson, gençlik ve yetişkinlik zamanlarını Los Angeles’ta ve Hollywood’da geçirdi. Yaşadığı bu şehirlerin avantajını iyi kullanmayı bildi ve fotoğraf kariyerine 1990’larda başladı.

The Face, i-D, Vice gibi dergilere yaptığı işlerle ön plana çıktı ve kısa süre içerisinde moda ve reklam dünyasının en çok aranan isimlerinden biri oldu. Vogue, GQ, Harper’s Bazaar ve Rolling Stone gibi dünyanın en büyük yayınlarıyla çalıştı. Barack Obama ve Beyoncé’den Lady Gaga ve Leonardo DiCaprio’ya kadar dünyanın en ünlü isimlerini fotoğrafladı.

Ancak onu, sadece kimleri fotoğrafladığı değil, nasıl fotoğrafladığı da ünlü –ve tartışmalı– bir kişilik haline getirdi

Richardson, gerçekliği işlenmemiş, kaba haliyle resmettiği fotoğraflarıyla tanınır. Ve tarzı hemen dikkat çeker: Doğrudan flaş ışığı, çıplak ya da yarı çıplak moda çekimleri ve oyunbaz, çoğu zaman sınırları zorlayan ifadeler.

Richardson’ın çalışmaları sıklıkla fotoğrafçı ile model arasındaki güç dengesini zorlar. Kendini sık sık fotoğraflarına dâhil eder – bazen giyinik, bazen çıplak – ve bu rollerle iktidar ilişkisini sorgular.

Moda dünyasında 1990’ların ve 2000’lerin provokatif estetiği Richardson’ın işiyle neredeyse özdeşleşmiştir. Gucci, Yves Saint Laurent, Sisley ve Tom Ford gibi markalar için kampanyalar çekmiştir. 2007 yılında Sisley için hazırladığı “Fashion Junkie” kampanyası büyük yankı uyandırmıştır.

Fotoğraf: Terry Richardson

Richardson’ın fotoğrafları basit stüdyolarda, beyaz arka plan önünde, güçlü flaş ışığıyla çekilmiş karelerdir. Bu estetik sade, dürüst ve çiğ olarak algılanabilir – ama aynı zamanda planlanmış ve sömürücü olarak da görülebilir. İşte tam da bu ikili yapı, fotoğrafçıyı bu kadar tartışmalı yapan şeydir. Terry Richardson, kimileri için normlara meydan okuyan öncü bir sanatçıdır, kimileri içinse yaratıcı ortamların karanlık tarafının bir simgesidir.

Richardson’ın stili, “gerçek” görüntüyü, yapay olmayan ifadeyi ve sınırları zorlamayı arayan bir fotoğrafçı kuşağını etkiledi. Aynı zamanda moda dünyasında güç dengelerinin ve çalışma ortamlarının daha ciddi şekilde sorgulandığı bir dönemin habercisi oldu.

Terry Richardson’ın mükemmelin yerine kırık olanı, sahnelenmişin yerine içgüdüsel olanı, zarifin yerine sert ve çarpıcı olanı gündeme o getirdi. Onun fotoğrafları seks, güç, beden, kimlik üzerine hikâyeler anlattı – ama aynı zamanda sanat adına nelerin meşru olup olmadığının sorgulandığı bir dönemi de temsil etti.

Velev'i Google Haberler üzerinden takip edin

ÖNERİLEN İÇERİKLER

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com